Son etaptaki yapılan araştırmaya göre Türkiye’deki toplam tarım arazisinin yaklaşık yüzde 15’ini oluşturan 40 milyon dekar alanın “ipotekli olduğu” ortaya çıkarken, en çok ipotek li arazinin tarımsal üretimin de yoğun olarak gerçekleştiği Aydın, Manisa ve İzmir’de bulunması da dikkat çekiyor. CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu’nun ipotekli tarım alanlarına ilişkin hazırladığı çalışma, Türkiye’ de tarım arazilerinin önemli bir bölümünün ipotek altında ol duğunu ortaya çıkarırken;Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın güncel ve resmi verilerine göre çiftçinin borç batağında oldu ğu tapu kayıtlarında da gözler önüne seriliyor. Çalışmaya göre Türkiye’de var olan toplam 266 milyon 766 bin 913 dekar tarım alanının toplam 39 milyon 474 bin 630 dekarı ipotek altında bulunuyor. Başka bir deyişle tarım arazilerinin yaklaşık 15’i ipotekli durumda.Türkiye’de toplam tarım alanı parsel sayısı 36 milyon 905 bin 261 olurken; ipotekli parsel sayısı ise 2 milyon 979 bin 261 olarak hesaplanıyor. Tarım arazisine ait tapusu üzerinde ipotek konulan çiftçi sayısı 1 milyon 964 bin 665 kişiyle, 2 milyona dayanmış durumda.

                             *      *        *

Bu arada Türkiye genelinde tarımsal gayri safi katma değeri en yüksek olan iller arasında yer alan Konya, İzmir ve Manisa ve Adana Türkiye’deki tarım üretiminin tek başına yüzde 30’unu karşılarken, söz konusu illerdeki tarım arazile rini ipotek oranlarında da başı çekmeleri dikkat çekiyor. Ta pu kayıtlarına göre ipotekli tarım arazilerinin illere göre dağı lımı incelendiğinde ilk sırada tarımsal üretimin de en fazla yapıldığı Aydın geliyor. Aydın’daki tarım arazilerinin yüzde 27.69’u ipotekli durumdayken, Manisa yüzde 26.02 oranıyla ikinci sırada geliyor. Toplam tarım arazilerinin yüzde 24.28’ i ipotekli olan İzmir’in ise üçüncü sırada yer aldığı izleniyor.   Bu yönde değerlendirmede bulunan Bakıroğlu’na göre; ipo tekli tarım arazilerine ilişkin verilerin tarımsal üretimi fazla olan illerdeki çiftçilerin daha fazla borçlu olduğunu gösterdi ğine dikkat çekerek, “Bu durum tarımın içinde bulunduğu çıkmazı gösteriyor” değerlendirmesini yaptı. Bakırlıoğlu, çiftçinin borçlarının yeniden yapılandırılması gerektiğini belirterek, “Çünkü üretmeden Türkiye’nin büyümesi, kalkın ması mümkün değildir. Tüm dünyada ülkeler tarımı destek lerken, bizde tarım sektörüne üvey evlat muamelesi yapılma sı doğru değildir” değerlendirmesi de kayda geçiyor.

                             *      *        *

Tarım sektörünün son durumu geniş perspektifte masaya yatı       rıldığında; Küresel sıcaklık artışının 1,5 °C’yi geçtiği halde ortaya çıkacak ekolojik felaketlere karşı gıda güvenliğini ve bireylerin refahını garanti edecek inovasyonlar, istisnasız her ülkenin tarım politikalarında yapması gerekenlerin başında geliyor. Doğası gereği karmaşık ve birçok değişkeni içinde barındıran tarım, küresel ısınmanın da çarpan etkisi yaparak eklemlendiği yeni bir denklem haline geliyor. Bu denklemin içinde ise ancak üretici refahını garanti eden, verimli üretim yapan, makul tüketim fiyatları sunan ve iklimin getirdiği bilinmezlere karşı gıda güvenliğini koruyabilen ülkelerin ancak güçlü olabileceğinden hareketle, Değişen koşullara kendini adapte etmemiş bir tarımsal üretim modeli ve tedarik zincirine sahip ülkelerin, küresel pazardaki rekabet gücünü kaybederken; sosyo-ekonomik eşitsizliklerin derinleştiği bir toplum yapısına mahkum olması gerçeğini de ta baştan kabul etmek gerekiyor. Konuya yönelik geçtiğimiz 2018 yılı sosyo-ekonomik dönüşüm ler, iklim değişikliği, gıda güvenliği, gıda ticaretinin ve üretimin sürdürülebilirliği konularında mevcut tarım politikalarının etkili olma kapasitesinin sorgulandığı bir yıl olması sebebiyle büyük önem taşıyor. AB kapsamında OTP’nin 2020 sonrası geleceğine dair reformlar ve Brexit tartışmaları ekseninde şekillenen 2018, Türkiye perspektifinden bakıldığında tarımdaki yapısal sorunla rın yeniden gün yüzüne çıktığı ve ekonomik büyümeyi aksattığı bir dönemi temsil ettiği görülüyor.

                             *      *        *

Sonuç olarak,son tarım sektörü tablosuna bir göz gezdirildiğin de; Küresel gıda ticareti ve tarım politikaları trendleri incelen diğinde önümüzdeki dönemde verim, inovasyon ve küresel ısınma konularına odaklanılacağı görülüyor. Günceli yakalama konusunda ileri aşamada olan AB OTP’sinin aksine Türk tarı mı; veri, Ar-Ge ve dijitalleşme ile yeni tanışmaya başlayan gele neksel bir yapıya sahip olmasıyla açıkça  dezavantajlı durumda. BM’nin 17 başlıklı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin ikin ci hedefiyle doğrudan bağlantılı olan üretici refahının sağlan ması; toplumdaki sosyo-ekonomik eşitsizliğin azaltılması, üreti min devamlı kılınması, gıda güvenliğinin sağlanması, kırsal ile kent arasındaki yaşam standartlarının yakınlaşması anlamına geliyor. Söz konusu denklemde henüz üretici aşamasında sorun lar yaşayan Türk tarımı, bu sebeple eşitliğin diğer tarafındaki makro değişkenlerde de belirsizlikler yaşıyor.Dinamiklerdeki ayrışmaların yanı sıra Türk tarımı ve OTP’nin karşılaştığı zor luklarda kesişme noktaları bulunuyor. İlk olarak kapasite geliş tirme ihtiyacı duyan her iki politika, farklı seviyelerde olmakla birlikte belirlediği yüksek hedeflere karşın onlara ulaşma kapa sitesi sınırlı kalan bir karakteristiğe sahip. Kırsal kalkınma ve üretici desteklerinin somut etkileri hakkında net verilerin olma ması sebebiyle Sayıştay raporları başta olmak üzere farklı ana lizler ve araştırmalarda ödemelerin yapısı her iki politikada da eleştiriliyor. Eleştirilerin odağını, destekler ve teşviklerin çok yüksek bütçelere sahip olmasına rağmen beklenen sonuçları el de etmede başarının sınırlı kalması neticesini oluşturuyor.

KAYNAK:Türkiye ve AB’de Tarım Sektöründeki Güncel Geliş          meler(İktisadi Kalkınma Vakfı)