Sevgili okurlarım;
Avrupa gezim kapsamında,
Amsterdam’ın ardından bu seferki rotamız Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel.
Brüksel’e iner inmez çok büyük bir sevinç kaynağı duydum.Geniş bulvarlar ve ferah yollar adeta bizi selamladı.
Avrupa Birliği’nin başkenti olan Brüksel’i daha görür görmez mutlu oldum.Kiraladığımız arabayla dostlarımızla birlikte Brüksel’e girer girmez bizi rahat bir trafik ve kolay bulunabilir otoparklar karşıladı.Elbette ki yeni bir ülkeye ilk defa gelmenin verdiği acemiliği de yaşamadık değil.
Arabamızı park eder etmez, ‘Burası ücretli mi ücretsiz mi?’ diye düşünerek araştırma yapmaya başladık.Tam o sırada önümüze park eden sürücünün Türk olması bizi bir nebze rahatlattı.
Her görüntüsü güzel olan Brüksel yürüdükçe daha da güzelleşmeye başlayan bir şehir.
Avrupa Birliği Parlementosu’nun önünden yürürken, başta kendi şanlı bayrağımız,ay-yıldızlı bayrağımızı görünce büyük bir sevinç yaşadık.Ardından tüm dünya ülkelerinin bayraklarıyla süslenmiş bu etkileyici yoldan yürüyerek Brüksel gezimize başladık.
Yürüyerek gezmeyi tercih ettiğimiz Brüksel’de yolculuğumuz, Sanat Tepesi’nden (monts des Arts) başladı.
Yukarıdan aşağı inerek şehri tepeden görebileceğimiz bu güzel alan; müzeler, bahçeler, heykeller ve tarihi binalar ile çevrelenmiş.Özellikle gün batımına yakın bir saatte gittiğimiz için güneş ışınlarının binaları ve bahçeleri aydınlatması,burayı Brüksel’in bence en güzel noktası haline getirmiş.
Sanat tepesinden aşağı inerken hemen sağ tarafta Coudenberg Saray’ın yanından geçtik.Edindiğimiz bilgilere göre yedi yüzyıl ülke buradan yönetilmiş.
Yürümeye devam ederek büyüklüğüyle meşhur olan Brüksel Parkı’nın yanından geçtik.
Biraz daha ilerlediğimizde Brüksel Tren Gar’ına ulaştık.Hemen yanındaki marketlerden içeceklerimizi alarak yolumuza devam ettik.
Brüksel Parkı’nda kısa bir mola verdik.Parkın çevresinde bulunan konsolosluklar, Kraliyet Sarayı, Başkanlık Sarayı’nın bulunduğu bölge ile genel şehrin akışı, hem beni hem de arkadaşlarımı çok memnun etti.Birbirinden farklı ve değişik heykellerle kaplı olan park başta spor yapanların ve günün yorgunlugunu atmak isteyenlerin ideal bir buluşma noktası .
Biraz daha yürüdüğünüz de sanki bir zaman atlaması yaşamış gibi birden karşımıza belediye binasının da olduğu çok büyük bir meydan çıkıyor.Mimari yapısıyla bizleri büyüleyen belediye binası ve meydan gerçekten dünya üzerinde görülmesi gereken gotik mimari yapısı ile dikkatleri çeken harika bir alan.Belediye binasının bulunduğu meydanda olan bina ve dükkanların hepsini tek tek gezmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Bu meydanda nostaljik arabalardan tutun da türlü türlü çikolata ve şekerleme dükkanları bulabilirsiniz.Bu dükkanların hepsini gezmenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
Fiyatlar normal bir dükkana göre çok pahalı ama sadece görsel zevkinize burada giderebilirsiniz.
Brüksel sadece Avrupa Birliği’nin başkenti değil kültür ve sanatın başkenti olma konumuna gelmiş Avrupa’nın nedide şehirlerinden bir tanesi, diğer şehirlerde yaşadığım olumsuzluklara rağmen Brüksel’de rahat bir nefes aldığımı hissettim.
Brüksel’in yoğun turist alma kapasitesi ve her kültüre açık olması insanların da çok saygılı ve candan olmasını tetiklemiş.Brüksel Kraliyet Müzesi, Güzel Sanatlar Müzesi, Müzik Enstrümanları Müzesi, Çizgi Roman Müzesi, Doğa Bilimleri Müzesi, Araba Müzesi ve Savaş Müzesi gibi birçok müzesiyle tarih ve kültür severler için eşsiz bir şehir.Ancak Brüksel Şehir Müzesi mutlaka gezilmesi gereken lokasyonlardan biri.
Elbette Çikolata Müzesi; çikolata ve kakao tarihini derinden inceleyebileceğiniz, üç kattan oluşan ve 6 Euro karşılığında ziyaret edebileceğiniz ve daha önce hiçbir şekilde yaşamadığınız deneyimleri yaşayabileceğiniz, şiddetle tavsiye ettiğim, gezmenizi istediğim bir lokasyon.
Bira sevenler için ise Bira Müzesi mevcut.18. yüzyılda kurulan bu müze,hem Belçika biracılığının geleneklerini hem de bira yapımının tüm aşamalarını ayrıntılı bir şekilde sunuyor.Binlerce farklı Belçika birasını tanıma ve tadım fırsatı sunan bu gastronomi ve kültür müzesi, meraklıları için gezilmesi gereken lokasyonlardan biri.
Brüksel’de her yer o kadar birbirine yakın ki iki günde güzel bir şekilde Brüksel‘i gezebilirsiniz.Yukarıda bahsettiğim Belediye Binası’nın bulunduğu meydan şehrin her yerine o kadar yakınki Avrupa Parlementosu bile buradan yürüyerek 25 dakika gibi bir mesafede.Brüksel’in heykelleri, kiliseleri, parkları, bahçeleri, müzeleri, mini şehri, Atomium ve Zafer Takı gibi önemli yapıların olduğu yerlerin hepsi birbirine çok yakın.Şahsen ben Brüksel‘den çok memnun kaldım.
Diğer Avrupa şehirlerinin aksine rahat nefes alınabilir bir kent olarak karşıma çıkan Brüksel’i tüm takipçilerime tavsiye edebilirim.
Brüksel, Amsterdam ya da diğer Avrupa şehirlerindeki gibi kalıpsal nitelikte olmayan, tüm dünyaya açık ve rahat bir şehir olarak hafızamda kaldı.
Ayrıca otoparkların da uygun fiyatlarda olması ve şehir içi ulaşım fiyatlarının daha makul olması elbette Brüksel’i diğer şehirlerden pozitif olarak ayıran bir özellik.
Brüksel’e giderseniz ziyaretinize Sanat Tepesinden ve Merkez Tren İstasyonu’ndan başlamanızı öneririm.Çünkü buradan yapacağınız gezi başlangıcı size tüm şehri zahmetsizce gezdirecektir.
Sevgili okullarım elbette Avrupa’da yeme içme kültürü çok geniş ve zengin.Bizim damak tadımıza pek uymayan lezzetler de mevcut; ancak sizlerin gönül rahatlığıyla gidebileceği, Türklerin yoğun olarak yaşadığı ve mahallede Fatih Cami isimli bir caminin de yer aldığı Schaerbeek bölgesinden de kısaca söz etmek istiyorum.
Chaussee de Haecht, 1030 Schaerbeek Brüksel adresinde Fatih Camii, bu bölgenin merkezinde konumlanıyor.Caminin çevresinde çok sayıda Türk restoranı,Türk marketi bulunmakta ve mahallenin çoğu da Türklerden oluşmaktadır.
Brüksel’e yolunuz düşerse bu mahalleye uğrayarak kendi damak zevkinize uygun yemekler tüketebilir ve alışveriş yapabilirsiniz.
Sevgili okullarım bir sonraki seyahatim Fransa’nın başkenti Paris olacaktır.
Sizlere Paris anlatmak için sabırsızlanıyorum.
Hepinize sevgi ve selamlarımı sunuyorum.
Bir sonraki lokasyonla görüşmek üzere.