Gerçekçi bir yaklaşımla değerlendirmek gerekirse; Amerika dış politikalarını tasarlarken, tamamıyla pragmatist politikalar ve planlarla stratejiler ile taktikler geliştirir. Üstelik bu strateji ve taktikleri geliştirirken bir süreç yönetimiyle hareket eder. Süreç yönetimini ise uzun dönemli zamana yayarak, Pentagon’da tesis ettiği tüm ülkelerin masalarında müzakere eder ve yetiştirdiği beşerî sermaye ile uygulamaya koyar. Diğer bir ifadeyle, Amerika, planlarını ve bu planlar çerçevesinde oluşturduğu süreç yönetimini kusursuz bir şekilde uygulayarak, tüm dünyadaki menfaatlerini takip eder. Bu bağlamda Amerika’nın elli yıllık hazırladığı ve takip ettiği planları vardır ve bu planların hepsi de Amerika’nın çıkarlarıyla doğrusal orantılıdır.Amerika bu politikalarını tasarlarken, tamameniktisadî insan mantığıyla hareket eder. Bu mantık ise vahşi kapitalizm ile örtüşür ve bencil bir ekonomik menfaat üzerine tesis edilir. Birinci etapta Amerika’nın menfaati ön planda olmakla birlikte, ikincil olarak kendine şartsız biat eden ülkelerin menfaati de gözetilmeye çalışılır. Ancak Amerika ile çelişen ve çatışan politika takip eden ülkeler ise kara listeye alınır. Bu ülkeler önce diplomasi ile, olmazsa tehdit, ekonomik yaptırım, darbe, suikast, savaş gibi agresif nitelikli uygulamaya yönelik sopalarla hizaya getirilmeye çalışılır.

                        *        *        *

Bu anlamdaki ABD’nin Yeni Dünya Düzeni bağlamındaki ekonomik, sosyal, hukukî ve medya dünyasındaki tüm faaliyetler, Junto Örgütü, Hell Fire Clubs (Cehennem Ateşi Kulüpleri), Tapınak Şövalyeleri, Masonik Yapılar, Bilderberg gibi örgütler ve toplantılar bilhassa İngiltere’de konuşlanmış Rothchilde ve Amerika’da konuşlanmış Rockefeller aileleri gibi küresel derin güçler tarafından finanse edilmekte ve dünya hâkimiyeti ideali çerçevesinde kontrol edilmektedir. Gelinen son noktada Bizler NATO’nun Türkiye’nin de içinde bulunduğu Soğuk Savaş döneminin komünizme karşı caydırıcı güç olduğunu zannederiz; ancak NATO Siyonizmin kontrolünde olan ve Siyonizme hizmet eden bir örgüt olarak faaliyet gösterir ki, bunun en bariz örneğini 15 Temmuz darbe girişiminde yaşadık.Bilindiği gibi, 15 Temmuzdaki hain darbe girişimindeki üst düzey askerlerin önemli bir kısmı NATO kontrolündeki askerlerdi. Bu bağlamda bir NATO yetkilisi, tutuklanan askerleri kastederek en iyi muhataplarını kaybettiklerini beyan etti. Hatta 8-17 Kasımda NATO’nun Norveç’te düzenlediği komuta kontrol amaçlı TridentJavelin adlı tatbikatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isminin ‘düşman taraf’ olarak gösterildiği ortaya çıktı. Türkiye tatbikattaki 41 askerini geri çekme kararı aldı. Skandal sonrasında NATO’dan en üst düzeyde resmi özür geldi. Olayın bir medya teknisyeni ve Norveç ordusunda görevli bir sivil personelden kaynaklandığı belirlendi.SAHADA asker bulundurmadan bilgisayar üzerinden gerçekleştirilen türden bir tatbikat olan Javelin Tatbikatı bağlamında, Norveç’teki Ortak Harp Merkezi’nde (JWC),simülasyon vasıtasıyla oluşturulan ‘düşman liderler biyografisi’ içine Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erodoğan da yerleştirildi. Bu olay basit bir hadise değil; bilinçaltında beslenen Erdoğan ve dolayısıyla Türkiye düşmanlığının müşahhas bir yansımasıydı.

                        *        *        *

Sonuç olarak, gerçekte ABD kökü Tapınak Şövalyelerine, Junto’ya, HellFire’a, Bilderberg’e, Masonik Yapıya dayanan ve vahşi kapitalizm üzerine tesis edilen bir eyaletler bütünüdür. Şurası kesin olarak bilinmelidir ki, Amerika’yı görünen devlet adamlarından ziyade görünmeyen ve perde arkasında olan çok güçlü yapılar yönetiyor. Bu yapıların içinde Siyonizmin, Evanjelizmin örgütleri oldukça etkin bir role sahiptir. İşin içinde çok güçlü finans kesimleri, medya patronları, spekülatörler gibi güçlü figürler ve aileler bulunmaktadır. Maalesef ki ABD kendisine biat etmeyen NATO üyesi olan Türkiye’yi zımni olarak artık düşman unsur şeklinde tanımlamış ve çeşitli yaptırım kararlarını vaki oylamalara sunmaya başlamıştır. Bu da gösteriyor ki, Amerika Türkiye’nin dostu değil; hamisi olarak kendisini göstermektedir. Bu nedenledir ki hamisine boyun eğip biat etmeyen Türkiye ise Amerika için büyük bir tehdit unsuru olarak değerlendirilmekte; bunun en bariz örneği de ABD’nin düşman hasımlara uyguladığı CAATSAYAPTIRIMLARI’nın ilk aşaması çok yakın dönemde uygulama konusu yapılmış bulunmaktadır. Bu yönde geçmişe de baktığımızda diğer bir örneği de ABD’nin Türkiye’ye karşı birçok saldırısı ve hak ihlâlleri olmuştur. Ancak asıl büyük hamlesi “Millenium Challenge” adı altında uyguladığı savaş oyunudur ki, birçok açıdan Türkiye’ye karşı yapılması planlanan bir işgal girişiminin provası niteliğindedir. Terör örgütlerini kullanarak Türkiye’ye karşı takındığı tavırları da göz önünde bulunduracak olursak, Türkiye’nin neden S 400’leri aldığının gerekçesi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.Ancak bura   da şunu da belirtmek gerekir ki ABD karşısında her isteğini yerine getiren ve boyun eğen dışa bağımlı bir Türkiye artık yoktur;kendi kendine oluşturduğu savunma sanayisi ile önemli bir askeri gücesahiptir.Bu arada küresel tehditlere karşı korunma şemsiyesi olan NATO’nun da her geçen gün gittikçe artan ve büyüyen siber tehdit unsurları başta olmak üzere devasa hale gelen riskleri bertaraf ede   bilmesi de güç potansiyelinin erişilmez bir pozisyona gelmesinin düşünülmesi kadar Türkiye’ye en fazla ihtiyacın olduğu bir dönem de; ABD’nin Türkiye için tehdit unsuru olan bölücü terör örgütü PKK/PYD’ye her türlü imkanı sağlamasının sorgulanmasının çok tabii olduğunu kabul edilerek ABD’nin şapkasını önüne koyup düşmanca tutumunun perde arkasını vizyonerbir şekildehem de empati yaparakyeniden değerlendirmesinde büyük yarar bulunmaktadır.

KAYNAK:ABD’ninTürkiye’ye karşı hasmane politikaları(Prof.Dr. Kenan ÖREN