Hadisenin çok yakın geçmişine bir göz atıldığında; Doğu Akdeniz’deki şimdiki gerilim, Yunanistan’ın 06 Ağustos 2020 tarihinde Mısır ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Anlaşmasını imzalamasıyla başladı. Bu defa Yunanistan’ın Mısır ile MEB Sınırı Anlaşması imzalaması üzerine Türkiye, 10 Ağustos 2020’de 1024 / 20 numaralı NAVTEX  ilanı yayınlayarak Türk Araştırma Gemilerinin Sismik Çalışma yapacağı sahaların coğrafi koordinatlarını bildirdi.Aslında Sismik Çalışma sahaları, Birleşmiş Milletler’e deklare edilen ve BM Genel Sekreterliği tarafından yayımlanan Türk Kıta Sahanlığı’nın içinde yer alıyor. Hal böyle iken, Fransız savaş gemisi ve uçakları, Türkiye’nin NAVTEX ilan ettiği ve sismik araştırma yaptığı bölgede, Yunan savaş gemileri ile birlikte 13 Ağustos 2020’de Müşterek Deniz Tatbikatı gerçekleştirirken; tatbikat öncesinde duyuru yapmayan Yunanistan ve Fransa, Doğu Akdeniz’deki seyir güvenliği ile uçuş güvenliğini tehlikeye attı. 06 Ağustos 2020’de ilan edilen Sözde Yunan Kıta Sahanlığı yerine Türk Kıta Sahanlığı ve NAVTEX ilan ettiğimiz bölgede Askeri Tatbikat yapan Yunanistan ve Fransa, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ile uluslararası hukuku ihlal ederek resmen ve fiilen haydutluk yaptı.

                                  *       *        *

İşin uluslararası hukuk çerçevesine bakıldığında; Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) hükümleri, Sahildar Devletin Münhasır Ekonomik Bölge ve Kıta Sahanlığı’nda, diğer devletlerin Askeri Tatbikat ya da Manevra yapmasına, silah veya patlayıcı madde kullanması na izin vermiyor. Örneğin Malezya bile MEB ve Kıta Sahanlığı’nda, diğer devletlerin askeri tatbikat yapmasına izin vermezken, Yunanistan ve Fransa’nın, Türk Kıta Sahanlığı’n da askeri tatbikat yapmasına seyirci kalınması kabul edilemez. Normal şartların dışında cereyan eden bu hukuksuz girişimin gerçekleşmesi sonrasında Türkiye’nin haklılığını savunmak üzere konuyu Birleşmiş Milletlere derhal gecikmeden intikal ettirmesi gerekirken gecikilmiş; adeta iki haydut ülkenin bu hukuksuz girişimine hiç istemese de meşruiyet kazandırma pozisyonuna düşmüştür. Bunun dışında sırtını sömürgeci ve haydut devlet Fransa’ya dayamak suretiyle bir yandan da Türkiye'nin hemen yanı başında bulunan Meis Adası'na turistik feribotlarla tam teçhizatlı asker sevk etmesi de yeni gelişen bir durum olup; Yunanistan’ın bu pervasız ateşle oynayan tavrının bir türlü sonu gelmeyeceğini göstermekte, ısrarla Türkiye tahriklerine devam ettiği izlenmektedir.

                                  *       *         *

Bu yöndeki Yunanistan tahriklerine son verilmek üzere; Meis Adası'ndaki bu silahlanmanın uluslararası anlaşmaların çiğnenmesi demek olduğu kadar,bu sevkiyat, 1923 tarihli Lozan ve 1947 tarihli Paris Baris Antlasmalarinin yeni bir ihlali anlamina gelmekte; Yunanistan'ın söz konusu adımları 1923 tarihli Lozan ile 1947 Paris Barış Antlaşmalarının yeni bir ihlal anlamına geldiğinden derhal BM Güvenlik konseyi nezdinde vakit geçirmeden Türkiye tarafından gündeme getirilmesi sağlanmalıdır. Öte yandan da AB’den medet uman Yunanistan’ın Avrupa Birliği'nin yaptırım kartını masaya sürmesinden memnun olduğu da her halinden anlaşılmasıyla; AB tarafından Türkiye’ye karşı ileride olması muhtemel  yaptırım tehditlerini boşa çıkarmak üzere derhal karşı önlem    paketlerinin hazırlanarak; gerekirse AB yerine alternatif pazar arayışları cihetine gidilerek mevcut açığın daha cazip şartlar çerçevesinde ihtiyacın alternatif ülkelerden karşılanması yoluna gidilmelidir. Gerekirse Gümrük Birliğini içeren GATT  Anlaşmasının askıya alınabileceği de seçenekler arasına dahil edilebilir.

                                 *       *         *

Sonuç olarak, aradan asırlar geçmesine rağmen son gelişmeler göstermiştir ki haçlı zihniyeti yanında Yunanistan Megalo İdaosunun oluşturulan emperyal ittifaklarla birleştiğinin açık   olarak görüldüğü günümüz şartlarında; Uluslararası Hukuk  mutabakatları çok önceden sağlanmış olmasına rağmen bütün bunları geçersiz kılabilecek tüm haydutlukların günümüzde bile var olması; artık dışişleri diplomasisinin eskisinden de  çok güçlü olmasını gerektirdiği çok açık olduğu kadar; güçlü devlet olmanın gereğini de ortaya çıkarmıştır. Mamafih devlet lerarası ilişkilerde uluslararası hukukun hiçe sayılması bir şekilde gündeme gelmesi durumunda karşı tarafın mütecaviz tutumuna anlayacağı dilden konuşmak ne yazık ki kaçınılmaz hale gelmiştir.Ancak bunu yaparken de uluslararası hukukun      tüm prensiplerini adım adım uygulanarak meşru zeminlerde kırmızı çizgilerin zorlandığına dair kanıtların elimizde olması her zaman için şayan-ı tavsiyedir. Bu sebeple Yunanistan kara sularının 12 mil yapılması yönünde daha şimdiden gündeme getirilmesine karşılık,Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, Oktay'ın açıklamalarına yanıt verirken; Türkiye'nin "Savaş nedeni" dediği 12 mil kararında ısrarcı olan Yunanistan Dışişleri Bakanlığının, "Türkiye'nin Yunanistan'ın egemen haklarını hayata geçirmesini veto etme hakları yok" şeklinde karşı yanıt vermesinin ise mezarlıktan geçerken ıslık çalmaya benzemesi yönünden olduğu kadar “korkunun ecele faydası olmayacağı    nın” da çok açık delilidir.