Para politikasını uygulamakla görevli olan Merkez Bankası’nın geçtiğimiz Perşembe günü gerçekleştirdiği PPK Toplantısında politika faizini beklendiği gibi %14 seviyesinde sabit tuttu.Konuyla ilgili TCMB karar metnin de küresel enflasyonist baskıların risklerinden bahsederken, emtia fiyatlarındaki yüksek seyrin (başta enerji olmak üzere) üretici ve tüketici fiyatlarını yükselttiği belirtiliyor. Buna karşın büyük merkez bankalarının parasal genişleme sürecine devamına vurgu yapılırken, başta Fed olmak üzere büyük merkez bankalarının para politikasında dönüm noktasına gelerek parasal sıkılaştırmaya etkili bir şekilde geçeceklerine vurgu yapmaması yansıra Yurtiçinde “liralaşma” stratejisine destek açıklanırken, enflasyonla mücadelede para politikasının kullanılmayışına karşı söz yok. Liralaşmanın bu kadar derin negatif faizle nasıl kalıcı olacağı belirtilmemekte. Üstelik KGF ile sağlanacak uzun vadeli TL fonlamanın yatırımları artıracağı beklentisi gibi bir yaklaşımdan fayda beklenirken, bu şekilde parasal genişlemenin enflasyon etkilerindende hiç bahsedilmiyor.

* * *

Hal böyle iken,TÜFE enflasyonunun %50 lere dayandığı bir ortamda enflasyon hedefinin %5 olduğuna vurgulama yapılması ise; TCMB’nın gerçeklerden koptuğunu gösterirken, görünür o ki TCMB tüm umudunu TL’nin mevcut seviyelerde en az 18 ay daha kalacağına bağlamış durumda. Fakat Fed’in para politikasını değiştirmesinin TL üzerinde yaratacağı baskılar ve jeopolitik riskler TL’de değer kaybına neden olarak baz etkisini anlamsızlaştıra cağı ise pas geçilmiş.Çok tabii olarak Şubat ayında daha da yükselmesi ve %55-58 aralığına çıkması beklenen TÜFE enflasyonu ile KKM’ye uygulanan politika faizi birleştiğinde reel faizin mevcut %23 seviyesinden %35’lere doğru daha da eksiye düşeceğini de buna eklemek gerekiyor.Hazine ve Maliye Bakanı Dr.NurettinNebati’nin daha önce yaptığı açıklamalara bakılırsa enflasyonun sıkı takibi ve denetimi de artık anlamını yitir miş görünüyor.Ancak, KKM ve altın tasarruf hesabı için referans alınan faizin enflasyon %50 üzerine giderken politika faizi ile %14 olması KKM’ye TL’sini yatıran vatandaş açısından kaybın büyüklüğünün ölçütü olması açısından aslında büyük önem taşıyor.

* * *

PPK’nın bahse konu son kararı ve bu kapsamdaki metinin içeriğine dikkat edildiğinde;bir kez daha Türkiye’de para politikası olmadığını, başıboşlukta enflasyonu kalıcı şekilde düşürmenin de fiyat istikrarını yakalamanın da mümkün olmadığını açıkça gösteriyor.Konuyla ilgili piyasalara bir göz atıldığında; küresel pandemiCovid-19 ve en son varyant çeşidi olan Omicronun hızla yayılım göstermesine ek olarak,iç ve dış odaklı jeopolitik ve jeostratejik risklerle birlikte iktisadi faaliyet üzerindeki aşağı yönlü riskleri canlı tutmakta oluşu gerçekte mevcut belirsizlikleri her geçen gün arttırdığını gösteriyor.Bu an lamda olası risklerin gözardı edilmesi arz-talep uyumsuzluğuna bağlı olarak enflasyonda görülen yükselişin beklenenden daha uzun sürebileceği yönündeki ihtimalleri güçlendirdiği izleniyor.

* * *

Sonuç olarak,Enflasyonda yakın dönemde gözlenen yükselişte; ekonomik temellerden uzak fiyatlama oluşumları, küresel enerji, gıda ve tarımsal emtia fiyatlarındaki artışlar ile tedarik süreçlerindeki aksaklıklar gibi arz yönlü unsurlar ve talep gelişmelerinin etkili olduğu bir ortamda enflasyonda baz etkilerinin de ortadan kalkmasıyladezenflasyonist sürecin başlayacağını öngörmesi ise çift rakamda halen artışını sürdüren yüksek enflasyon tab loşuna göre olası görünmüyor.TCMB’nın karar metnin de;” fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar elindeki tüm araçları liralaşma stratejisi çerçevesinde kararlılıkla kullanmaya devam edecektir. Fiyatlar genel düzeyinde sağlanacak istikrar, ülke risk primlerindeki düşüş, ters para ikamesinin ve döviz rezervlerindeki artış eğiliminin sürmesi ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla makroekonomik istikrarı ve finansal istikrarı olumlu etkileyecektir.”açıklamasına ek olarak Böylelikle, yatırım, üretim ve istihdam artışının sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde devamı için uygun zemin oluşacaktır.”şeklindeki öngörülere bakıldığında da; sana yi sektörlerinin neredeyse %85 ithal bağımlı olduğu bir noktada; hem girdi maliyetleri artışının bir türlü önüne ge çilememesi; hem de döviz kurundaki olası dalgalanma larla ortaya çıkan ithal enflasyonun cari olduğu bir dönem de buna rağmen fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda enflasyonda kalıcı düşüşe değinilmesi fazladan bir iyim serlik havası veriyor.Hele hele akaryakıta yapılan her zammın devamlılık taşıdığı bir süreçte bu durum zaten mümkün olamaz.