Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarından Moody’s    Investors Service TCMB Para Politikası Kurulu’nun Perşembe            günü yaptığı toplantıda 1 hafta vadeli repo faiz oranını 75 baz           puan düşürerek yüzde 11,25’e indirmesinin Aralık ayında enf     lasyonun yüzde 11,8 olduğu dikkate alındığında reel olarak ne           gatif faiz anlamına geldiğine işaret ederken;Temmuz 2019’dan             bu yana yapılan faiz indirimleri sonrasında reel faizini -0,55 oldu          ğuna dikkat çeken Moody’s,“Negatif faiz bankalara kredi veril      mesini ve Türk Lirası’na yatırım yapılmasını pozitif reel faiz ver          en diğer gelişmekte olan piyasalara göre daha az cazip yapıyor             ve büyük olasılıkla TCMB’nin kredibilitesını negatif şekilde et kileyecek”değerlendirmesini yaptığı görüldü.Türk bankaları için  önemli bir kırılganlığın döviz cinsinden kısa vadeli fonlamaya          ciddi bağımlılık olduğunu belirten Moody’s, bunun yatırımcı     güvenine bağımlılık anlamına geldiğine işaret etti. Getiri arayan yatırımcıları pozitif reel faizin cezbettiğini ve Türkiye’nin bugü           ne kadar yatırımcılara bunu verdiği belirten Moody’s, negatif re            el faiz veren ülkelerin ise Britanya, Kanada, Japonya, Euro Böl          gesi veya Avustralya gibi Türkiye’ye göre çok daha düşük risk      profili olan ülkeler olduğunu da hatırlatan Moody’s ayrıca bugü            ne kadar Türkiye’ye ve Türk bankalarına yatırımın çoklu riskle           rini telafi eden yüksek reel faizin artık olmamasının sermaye pi yasalarına ulaşımı 2018 kur krizinde olduğu gibi aşırı zorlu hale getirmesi riski bulunduğunu vurguluyor.

                               *       *        *

Diğer taraftan da Moody’s hızlı faiz indiriminin yarı sıra para po  litikası bağımsızlığının aşındığı konusunda piyasa endişelerinin azaltılmamasının Türk bankalarını da yatırımcı güveni ile ilişkili  şoklara açık hale getirdiğini de savunduğu izlendi.Gerçekte mev             cut tabloya bakıldığında şu an faiz indirimi için uygun şartlar yok; Türkiye hali hazırda Hindistan hariç emsal ülkelere göre daha az           reel faiz veriyor,Hindistan’daki durum karmaşık ülke stagflasyona (resesyon+enflasyonun bir arada görüldüğü bir durum)sürüklendi.             Normal şartlarda bizim emsal ülkelere göre daha düşük reel faiz verebilmemiz için daha az riskli kabul edilmemiz gerekir; yatırım cıların bir ülkeye dair risk algısını CDS primlerinden takip ederiz, Türkiye’nin CDS primleri geçmiş döneme göre iyileşme gösterdi       ama sadece Türkiye’de değil bütün dünyada CDS primleri düşüşte       ve reel faizi azaltarak Türkiye ekonomisi için CDS risk priminin        260 lara kadar düştüğü bir ortamda 2020 toparlanma beklentisini     pekala riske atabiliriz.Bu arada resmi veriler kullanılarak yapılan hesaplamalara göre, 9 Ocak itibarıyla önceki beş haftada yabancı yatırımcıların 6.7 milyar dolarlık TL carry-trade yatırımını kapata          rak TL’ye geçtikten sonra geçen hafta bu piyasada önemli bir de    ğişiklik yapmadığına işaret ediyor Yabancı yatırımcıların bu piya    sadaki pozisyonunun 10 Ocak itibariyle 30.7 milyar dolar civarında olduğu ve Mayıs ortalarındaki seviyelere gerilediğini düşünülüyor.

                               *       *        *

Hal böyle iken, TCMB’nin 10 Ocak 2020 tarihli menkul kıymet verilerine göre yurtdışı yerleşikler ilgili haftada 108 milyon ABD Doları tutarında hisse senedi, 198 milyon ABD Doları tutarında DİBS satışı gerçekleştirdiler. Son bir yılda yabancılar toplam 2.8 Milyar menkul kıymet sattı.Bu gelişme yabancıların başka bir gü    venli liman bulmak üzere piyasalardan yavaş yavaş çekilmeye baş     ladıklarını gösterirken; önümüzdeki aylarda bu çıkışların yine de         artan hızla devam edeceğini gösteriyor.Böyle bir ortamda finansal         kırılganlığın halen devam ettiği de düşünülürse; yabancı sermaye    nin Yurt içinden Yurt dışına doğru yönelmesi CDS risk priminin     her ne kadar 260 lara kadar düştüğü söz konusu olsa bile gelişmek   

te olan diğer ülkelerdeki risk primi mukayesesinde yine de yüksek         kabul edildiğinden; bu durum aynı zamanda ancak yüksek faizle   

borç bulmamız anlamına geliyor ki,dolayısı ile bu da daha fazla          borçlanmamız anlamına geliyor.

                               *       *        *

Sonuç olarak, Uluslararası sermaye sahiplerinin amacı bilindiği gi bi yüksek kardır. Kar marjı yüksek olan ülkeye sermayesini yönlen direrek kar etme amacındadır.Bir yatırımcının kendi ülkesinden baş ka ülkede çeşitli risk ve belirsizliklere rağmen yatırım yapması,ken di ülkesindeki kardan daha fazla bir karın söz konusu olmasıdır. Bu nedenle uluslararası sermaye hareketlerinin temel nedeninin ülkeler arası getiri farklılıkları olduğunu söyleyebiliriz.Günümüzde Serma ye gereksinimi olan ülkelerin, sosyal, ekonomik ve politik yapıların daki istikrarı sağlamaya yönelik politikaları, uluslararası sermayeyi ülkelerine çekme yarışında önem kazanmıştır. Çünkü uluslararası yatırımcı, bekleyeceği yüksek getiriye karşılık riski daha düşük bir ortamı tercih edecektir. Bu durumda, ülke riskliliği yabancı serma ye hareketlerinde önem kazanmaktadır.Ülkeye giriş yapan uluslar arası sermayenin çeşitlilik göstermesi, ülkenin makro ekonomik ya pısı, bölgesel faktörler ve demografik etkenler gibi nedenlere bağlı dır. Türkiye ekonomisi de diğer gelişmekte olan ülke ekonomileri gibi sermaye hareketlerinden farklı şekillerde etkilenmiştir. Türki ye’nin gelişmekte olan bir ülke olarak, öncelikle doğrudan yatırım kanalı ile sermaye girişini tercih etmesi gerekmektedir.Çünkü doğ rudan yatırımlar beraberinde teknoloji, bilgi ve kalifiye eleman ge tirmekte, giriş yaptığı ülkede uzun dönemli kalarak ülkelerin daha hızlı ve istikrarlı bir şekilde büyümesine ve kalkınmasına yardımcı olmaktadır.Mamafih Bürokratik engeller, özelleştirme çalışmaların da gecikme, yaşanan belirsizlik ve yetersizlikler, sıkça yaşanan kriz ler ve zaman zaman ortaya çıkan siyasi gerilimler Türkiye’ye yöne lebilecek güçlü yatırım eğilimini zayıflatmaktadır. Yatırım ortamı açısından maliyetlerin rakip ülkelere oranla da dezavantajlı olması uluslararası sermayenin önündeki bir başka engelleyici faktör ola rak görülebilir. İşçilik, enerji, vergi maliyetlerinin diğer gelişmekte olan ülkelere göre nisbeten yüksekliği, üstelik verimlilik düşüklü ğü, yatırım ve iş ortamının daha elverişli konuma getirilmesini zo runlu kılmaktadır.