Bu kapsamda son alınan bilgiler göre MÜSİAD toplantısında konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, ‘yeni ekonomik model’i, “Biz Ortodoks politikaları bir tarafa koyduk. Artık heterodoks politikalar” ifadeleriyle kendine göre yeni seçeneklerden bahsederken;“Birilerinin bize söylediği ve öğrettiği şeyin dışına çıkıyoruz, bu yolda yürümeye devam edeceğiz” şeklinde cümle kullanması Yeni Maliye Bakanı’nın ekonomi konusunda yeterli bilgi ye sahip olmadığını gösteriyor. Konuyla ilgili Ortodoks politikalarla heterodoks politika anlamlarına baktığımızda; Dinsel anlamlarını bir yana bırakırsak Ortodoks, Yunanca orthos(doğru) ve doxa (inanç, öğreti)sözcüklerinden oluşan doğru inanç anlamına gelen bir sözcüktür. Ekonomi alanında geleneklere, genel kabul görmüş görüşlere bağlı olan uygulamalara denir. Genel kabul görmüş uygulamalardan oluşan ekonomi politikasına da Ortodoks ekonomi politikası adı verilir. Heterodoks, Yunanca heteros (farklı) ve doxa sözcüklerinden türetilmiş ve farklı inanç anlamına gelen bir sözcüktür.Ekonomi alanında geleneksel görüşlerin ve yaklaşımların dışındaki uygulamaları adlandırmak için de kullanılır.

* * *

Bu anlamda iktisadın matematiksel kullanımın yanında, inceleme konusunun tarihsel, felsefi, sosyal, kültürel vb. boyutları da dikkate alınmalı, iktisadın insan odaklı, sosyal bir bilim olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu bağlamda, iktisat, doğal bilimler gibi küresel düzeyde ele alınmamalı, sorun analizlerinde ve politika önerilerinde yerel dokular göz ardı edilmemelidir.Bununla birlikte, ana akım iktisada tepki olarak ortaya çıkan post-otistik iktisat, bunun uzantısı olan feminist ekonomi, yeşil ekonomi, deneysel iktisat, evrimci oyun kuramı, nöroekonomi, kurumsal iktisat, davranışsal iktisat gibi karşılaştırmalı iktisat ekolleri müfredatlara yerleştirilmelidir. Ancak bununla birlikte Gücünü teoriden değil, tarihten, sosyolojiden, psikolojiden, siyaset biliminden, pratikten alan; güncel parametrelerle işlenmiş, daha analitik bir iktisat öğretisinin gerçekleştirilmesi, Türkiye’deki iktisat öğretiminde kalite artışının gerçekleştirilmesi bağlamında olmazsa olmaz koşul olarak da karşımıza çıkmaktadır.

* * *

Bunun içindir iktisadi yaşamda çıkan kırılganlık ve problemlerinçözülmesi gerçekte durumsallık modeli çerçevesinde çok iyi analiz edilerek makro ve mikro açıdan değerlendirilerek alternatif çözüm yollarının sebep-sonuç ilişkisi dahilin de ortaya dökülmesi gerekmektedir. Özellikle bilimsel teori

lerin her geçen gün geliştiği daha doğru modellerin gündeme düştüğü bir ortamda ekonomik büyüme yoksulluğun ve gelir eşitsizliğinin azaltılmasında gerekli unsurlardan biridir. Çünkü bir ülkedeki yoksulluk miktarı, kişi başına ortalama gelir düzeyi ve gelir eşitsizliği derecesiyle yakından ilişkilidir. Ortalama gelirdeki artış yoksulluğu azaltırken, gelir eşitsizliğindeki artış yoksulluğu da artırmaktadır.Büyümeyle yoksulluk arasındaki ilişki, büyüme ile gelir dağılımı ilişkisini de içeren karmaşık bir yapıya sahiptir. Kalkınma kuramının savunucuları, yoksul ülkelerde büyüme sürecine girilmesi ile artan gelir eşitsizliğinin, sonuç olarak ekonomideki tüm birimlerin gelirinin artması için bir ön koşul olarak kabul etmektedir. Kuramın savunucularına göre yoksul ülkelerde ekonomik kalkınmanın ilk aşamalarında gelir dağılımının bozulması ve ekonomik kalkınma ile bir taraftan gelir dağılımındaki dengesizlikler ortadan kalkarken diğer taraftan ülkeler arasındaki gelir eşitsizliğinden kaynaklanan farklılıkların azalması, beklenen ve doğal bir süreçtir.

* * *

Sonuç olarak,gelir dağılımı ile ekonomik kalkınma arasındaki ilişkiyi açıklamakta Kuznets Hipotezinin önemli bir yeri vardır.Kuznets’in Ters-U olarak bilinen hipotezine göre, ekonomik gelişmenin ilk aşamalarında gelir eşitsizliği artma eğiliminde iken, ekonomik gelişmeyle birlikte gelir eşitsizlikleri azalma eğilimine girer. Çünkü büyüme süreci başlangıçta kaynakların düşük üretkenliğe sahip sektörlere transferi sonucunda eşitsizlik düzeyinin giderek artmasına, daha yüksek kişi başına gelir düzeylerine ulaşıldığında ise azalmasına neden olmaktadır. Gelir düzeyinin yükselmesine paralel olarak demokrasinin gelişimi gibi faktörlerde gelir dağılımı bozukluklarının düzelmesini ve bu düzelmenin kalıcı olmasınısağlayacaktır.Aksi bir durumda ise modern demokrasi kuramının uygulamada gelişim yerine gerileme göstermesi halinde günümüz örneklerinde de görüldüğü veç hile iktisadi parametrelerin bozulma gösterirken; buna siya sal istikrarsızlıkların da eklendiği görülmektedir.Büyüme ile gelir dağılımı arasındaki ilişkiler bir ölçüde ülkenin gelişme stratejisi ve sosyo-kültürel çevresiyle çok yakından ilişkilidir.Küresel ekonomide yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele için büyümenin kazançlarını ondan yeterince kazanamayan kesimlere de paylaştıracak bir strateji izlenmelidir. Bu nedenle yoksulların katılabileceği sektörlerdeki ekonomik faaliyetler teşvik edilmeli, yoksul kesime daha iyi ve kaliteli eğitim ile sağlık hizmetleri sağlayacak şekilde ekonomi yeniden yapılandırılmalıdır.