“Fevkani Köprüyü yıkalım” diye birisi ortaya bir fikir attı, ülkenin hurdacılarının gözü bir anda Zonguldak’a dikildi.

Bununla da kalmadı Fevkani Köprünün yıkımıyla birlikte ortaya çıkacak alanda yapılacak düzenlemeler sonrası olası bir yer kapma yarışı da gündemin gizli kapaklı maddeleri arasına girdi.

Kimi müteahhitler geceleri rüyalarında kendilerini dere üstüne çeki düzen veren büyük firmalar arasında görmeye başladılar, kimileri de belediyeye “yapsat” anlaşmaları önerirken…

Kordonboyunu bile TOKİ’ye rağmen 4 yılda bitiremeyenler, bitirilen kısımları da yarım yamalak yaptırıp bir şeye benzetemeyenler maazallah köprüyü yıkmaya kalkarlarsa başımıza neler gelir neler?

Dünya ülkelerinin koruyup kolladığı, kent mirası olarak sakladığı ve üstüne titrediği böyle sanat yapılarının yıkımı kime yarayacaksa adamlar beyinleri tedavülden kalkmış isimlere bile yorumlar yaptırıyorlar; “yıkılsın” desinler de nasıl derlerse desinler…

67 yıl önce köprünün kaynaklarını yaptığını ön süren ihtiyar bile, hiç konuşmaması gereken bir pozisyondayken, sanki bir bilirkişi gibi “o kaynaklar çürümüştür bea” diye konuşuyorsa eğer, bizler bu işin içinde bir iş olduğunu öne sürmekte haklıyızdır.

Bu kentin mimarı, mühendisi, düşünürü, aydın kişisi, kadir kıymet bileni “Fevkani yıkılamaz” derken, “Vicdanlarınız sızlamaz mı?” diye sorarken, o köprü altında işyeri bulunan 100’e yakın esnafın geleceği meçhulken, inatlaşır gibi köprü yıkmayı savunmak hangi akla hizmet etmektir?

Sizedir sözlerimiz akepeliler;

100 bin insan yaşıyor beyler bu kentte, onlara sordunuz mu?

Fevkaniyi yıkmak kime yarar?

Hiç düşündünüz mü?

Peki şu bizim STK’lar, Zonguldakseverler, “akıllıyım makıllıyım” diye takılanlar, iş lafa geldiğinde toz kondurmayanlar…

Neden bu konuda sesleri çıkmaz, bunlar uyanmadı mı? 

Giderayak kurul toplayarak Fevkani köprünün idamına karar veren eski Valimiz Mustafa Tutulmaz, arkanızda sizi sevgiyle anacak insanlar bırakmadınız, bunu unutmayın da, bu memlekette ilkokul mezunları bile isim tamlamasıyla sıfat tamlamasını birbirinden ayırmayı bilirken, neye neden imza attıklarını bilmedikleri anlaşılan o kurulun “Fevkani Köprüsü… Fevkani Köprüsü” şeklinde yazısında basit gramer hataları bulunan bir karara imza koymaları da ne kadar acı.

Bari ipe yolladığınız köprünün ismini doğru yazsaydınız…

Yazıklar olsun!

BANKADAKİ ÇİNGENE

Atalarımız “dinin imanın kimde olduğu belli olmaz” derlerdi, doğru derlerdi… Paranın da kimde olduğu belli değil bu devirde…

Geçtiğimiz gün bankama gittim, bir iki işlem yaptıracağım, arkadaş “otur, çay içeriz” dedi; kıramadım o sıcakta çay da içtiiiim…

Derken yanımızdaki koltuğa kentimizin renkli görüntülerinden bir geldi yerleşti. Sürekli birbirimizi gördüğümüzde selamlaştığımız bir çingene hanımefendi. Öyle “biz romanız, çingene değiliz” kompleksi olmayan bir hanımefendi.

Sakarya’daki derneklerinin başkanlarının da sürekli vurguladığı gibi, aslını inkar etmeyen bir kişilik!..

Her neyse;

Dolar, Tl, Parite konularında güzel bir bilgilendirmeyi hanımefendiden aldık, ayrıca dövizin bankadan döviz olarak mı yoksa Türk lirasına çevrilip öyle mi çekilmesinin daha karlı olacağı konusunda sanki küçük çaplı bir konferans alır gibi tam teferruatlı bilgileri de aldık.

Veeeee; bankanın hatırlı müşterilerinden biri olduğunu da anladık, “paranın da kimde olduğu belli olmaz” özdeyişinin doğruluğuna bir kez daha inandık,

Şunu da anlamış olduk:

Bilginin de kimde olduğu belli olmuyor!..

DEVLET KAPISINDA AÇLIKTAN BAYILMAK

Geçtiğimiz günlerde yerel basında şöyle bir haber çıktı:

Zonguldak merkezinde, sabah saatlerinde tahlil yaptırmak üzere hastaneye giden yaşlı kadın, daha sonra işleri için Zonguldak Valiliğine geldi. Halsiz düşen yaşlı kadın polis noktasında bayılınca, Valilik personeli hemen harekete geçerek ne olduğunu anlamaya çalıştı.

Meğerse kadın açlıktan bayılmış.

Durumu anlayan personel, kendisine yemek söyledi. Yaşlı kadın valilik personeline teşekkür etti.

Eveeeet; baylar bayanlar…

Devir böyle bir devir,

Açlıktan devlet kapısında bayılanların olduğu devir…