İster inanalım ister inanmayalım resesyonun (durgunluk içinde enflasyon)soğuk nefesi adeta ensemizde hissedilmeye başlandı.Reel ekonomideki bilimsel gerçekler ise elimizin tersi ile bir kenara itilerek bu defa alışkın olunmadık şekilde el yordamı ile deneme-yanılma yöntemini öne çıkarmaya başladık. Sonuç mu? Belki kimsenin hiç hoşuna gitmese de tam anlamıyla sükutu hayale uğramış durumdayız.Küresel bazda ise işler iyi gitmiyor; ABD’de artan enflasyon sonrası Fed, geçtiğimiz ay politika faizini 25 baz puan artırmıştı. Önümüzdeki süreçte de faiz artırımı na gitmesi beklenen Fed’in bu hamleleri gelişmekte olan ülkeleri nasıl etkileyecek ünlü ekonomist aynen şöyle açık lıyor; ABD’de enflasyon pandemi ile beraber rekor düzeylere ulaştı. Korona virüsün yanı sıra, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış ile Rusya-Ukrayna savaşı, dünyanın en büyük ekonomisinde enflasyonu 40 yılın zirvesine çıkardı. Şubat ayında ABD’de enflasyon yüzde 7.9 olarak gerçek leşti.

* * *

ABD Merkez Bankası (Fed) ise enflasyondaki bu artış sonucu artık genişleyici para politikasını devam ettirmeyeceğini açıklamıştı. Bu karar doğrultusunda geçtiğimiz ay politika faizini 25 baz puan artırdı. Bunun yanı sıra Fed Başkanı Jerome Powell’ın ve banka yetkililerinin yaptığı açıklamalar ışığında önümüzdeki toplantılarda 50 baz puanlık faiz artırımlarının gelmesine kesin gözüyle bakılıyor. Ayrıca, son yayımlanan mart ayı toplantısı tutanakları Fed yetkililerinin aylık 95 milyar dolarlık bilanço daraltma konusunda hemfikir olduğunu gösterdi. Fed doğal olarak öncelikle ABD verilerine ve ekonomisine baksa da aldığı kararlar bilindiği gibi küresel ekonomiyi fazlasıyla etkiliyor. Brookings Enstitüsü Araştırmacısı ve IMF eski ekonomisti Gian Maria Milesi-Ferretti Foreign Policy Dergisi için Fed’in attığı ve atacağı adımların diğer ülkelere olası etkilerini anlatan bir yazı kaleme aldı.

* * *

ABD faizlerinin yükselmesinin küresel piyasalarda dolarla borçlanma maliyetini artıracağına dikkat çeken Milesi-Ferretti yazıda “Bunun yanında artan faizler dolar cinsi varlıklara talebin diğer para birimi cinsi varlıklara göre daha fazla artmasına sebep oluyor. Bu da söz konusu diğer para birimlerinin dolar karşısında değer kaybetmesine yol açıyor. ABD Doları cinsi borcu bulunan ülkeler için borç ödemeleri daha masraflı bir hale gelecek” ifadelerini kullanıyor. Gerçekte bu durum şu anlama geliyor; özellikle geliş mekte olan ülkelerin CDS Risk primleri de aynı paralelde artış göstereceğinden doğal olarak da CDS primlerinin yük sekliği oranında borç tutarları da artmış olacak.Çünkü zen gin devletlere göre bu ülkelerin borç alma maliyeti genel olarak daha yüksektir. Bunun yanında dolar cinsi borç alma ihtimalleri de daha yüksektir. ABD’de artan faizler özellikle halen pandeminin yarattığı ekonomik sıkıntılarla boğuşan gelişmekte olan piyasaları ve Ukrayna savaşı sonucu fiyatlardaki yükseliş sebebiyle gıda ile enerji ithalatçısı ülkeleri kötü etkileyecek. Bu ülkeler muhteme len daha fazla borç sıkıntısı ve devalüasyon görecekler. Bu, büyüme lerini düşürürken yoksulluğu azaltmalarını daha zor hale getirecek.” Anlamına geliyor.

* * *

Sonuç olarak, kim ne derse desin birileri fazla etkilemez dese de ABD finansal piyasaları açık ara dünyanın en büyüğüdür ve dolar dünyanın prensip olarak rezerv para birimidir. Uluslararası borçların omurgasını dolar oluşturur ve dolar uluslararası ticarette ve bono satışlarında en çok kullanılan para birimidir. Bu sebeple Fed’in kararları diğer ekonomileri de etkiler. Bu, özellikle yurtdışından borç almak için dolara ihtiyaç duyan gelişmekte olan ülkeler için geçerlidir. Fed ABD enflasyonunu kontrol altına almak için faiz artırdığında dolarla borçlanma daha pahalı hale gelir. Fed’in Faiz artırımları bunun yanında diğer ülkelerde enflasyonun artmasına sebep olabilir. ABD varlıklarının getirileri yükseldikçe yatırımcılar için diğer ülke varlık larına göre daha cazip hale gelir. Böylece doların değeri artar ve fiyatı genelde dolarla belirlenen ithal malların da maliyeti artar. Yeni borçların yanında doların değerlenmesi gelişmekte olan ülkelerde devlet ve özel şirketlerin var olan borçlarını ödemesini de daha masraflı hale getirir. Bu durum kemer sıkma politikalarına kapıyı açabilir ve ekonomik büyümeyi düşürür.İşte iktidarı oluşturan siyasilerin sofistike sözlerle geçiştirmek istedikleri ve en zorlandıkları durum da böylesi bir tablodur. Gerçekte John Maynard Keynes’in de belirttiği gibi politikacıların en başarısız kaldıkları sorunun bütününde;”İnsanoğlunun temel sorunu üç değişkeni bir ara ya getirmektir:Ekonomik verimlilik,sosyal adalet ve birey sel özgürlük” kavramlarının hiçbir zaman bir araya geleme mesi gibi bir sıkıntının altında yatmaktadır.