Ekoloji bir süredir Türkiye’nin siyasal ve gündelik gündeminin tam ortasında duruyor. Çevresel yıkım hiç olmadığı kadar büyük ve derin, çevre sorunları hiç olmadığı kadar görünür ve daha fazla merak edilir durumda. Üstelik doğa, insan ve toplum ilişkilerine dair bu kabaran ilginin ve iyi bir çevrede yaşama özleminin her geçen gün artan rant kaygılarına karşı alenen mağlup olduğunu görüyoruz.Çok tabii olarak karşımı za ekolojik dengeleri kökten sarsan bir unsur olarak çıkaran ekolojik kriz, insanî etkinliklerin bir ürünü olan ve toplum ve doğa arasındaki bütünlüklü ilişkiyi küresel boyutta sarsan çevre sorunları olarak doğal çevreyi geri dönülemeyecek şekil de tahribine yol açtığı da alenen izlenmektedir.Bu anlamda özellik le 1 Mart’ta, Maden Yönetmeliği’ne eklenen bir maddenin Res mi Gazete’de yayınlanması ile, zeytinlerin kömür madenciliği için yok edilmesinin önü açılırken; ilgili bu maddeye göre;“ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere” zeytinlik lerde madencilik faaliyeti yürütülebilecek ve bu faaliyetlere ilişkin tesisler inşa edilebilecek.” Şeklindeki açılıma bakıldığın da; u, zeytinliklerin kömür madenciliği için yok edilmesi ve iklim krizinin ana sebebi olan kömür yakımıyla elektrik üretimine bağımlılığın devam etmesi anlamına geliyor. Çağ dışı, tüm dünyanın terk ettiği bir enerji üretim biçimi için, zeytin ağaçlarımızın yok edilmesi, orman varlığımızın tahrip edilme si,çevresel kirlenme sonucu, sağlıklı gıdaya erişim hakkımızın ihlal edilmesi ve iklim krizine karşı kırılganlığımızın arttırılma sı, kabul edilemez bir durumdur.

* * *

Hal böyle iken,söz konusu bu yönetmelik değişikliğini içeren bu madde Kamuoyunda Zeytin Yasası olarak da bilinen “3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun”a göre de tamamen yasaya aykırı iken, ayrıca “Zeytinlik alanlar ve bu alana 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç tesis yapılamaz” hükmünü de içermektedir.Kaldı ki,Türkiye, geçtiğimiz Ekim ayında Paris Anlaşması’nı onay layarak gerek ülke ölçeğinde, gerekse uluslararası ölçekte iklim kriziyle mücadelede payına düşeni yapma sorumluluğunu ilan ettiği de dikkate alındığında kömür için zeytinliklere kıymak, derin bir çelişki oluşturmakta olduğu kadar, Ülkemiz nezdinde Paris anlaşmasına da aykırılık oluşturmaktadır.Hele hele içinde bulunduğumuz son dönemde küresel kirlenme yanında yaşanan mevsim değişikliklerinin gıda güvenliği üzerinde yarattığı olumsuz etkiler de dikkate alındığında;gıda konusu insan yaşamının bireysel, sosyal, kültürel, ekonomik ve ekolojik alanlarının tümüyle yakından ilişkili olmasına ek olarak nitelikli gıdaya erişim, biyolojik ve toplumsal yaşamlarımızın sürmesi için en temel ihtiyaçlarımız arasında olan doğal gıdanın önemini gittikçe arttırması en fazla üstünde durulması gereken bir konudur.

* * *

Sonuç olarak, bir taraftan tarımsal üretim ve tedarik sistemleri birçok insan için geçim kaynağı ve anlamlı çalışma alanları sağlarken,diğer açıdan da gıdanın üretim, dağıtım, tüketim ve atık süreçlerinin doğal çevreyle en büyük etkileşim cephemizi oluşturuyor olması;gıda sistemlerimizin yapısal sorunlarını ziyadesiyle anlamamız ve sürdürülebilir çözümler geliştirme miz hayati bir önem taşımaktadır.Bu anlamda iklim değişikliği dahil önümüzdeki birçok potansiyel krizler karşısında en gerçek çi seçeneğimizin, doğa-dostu tarımı ve yerel tedarik ağlarını önceleyen kırsal kesim ya da köylü gıda ağının geliştirilmesinin önemini de gittik çe arttırmaktadır.Gerçekte eğer çok iyi uygula nabildiği ölçüde;” Doğru politikalarla, doğru toprak kullanımıy la ve kırsal kesime tanınan haklarla, köylülerin öncülük ettiği agroekolojik stratejilerle kırsal istihdamı ikiye hatta üçe katlaya bileceği de çok açıktır.Bu durum ayrıca öteden beri yaygınlaşan kırsaldan şehirlere olan göçü de durdururken, aynı zamanda gıdaların kalitesini ve erişilebilirliğini önemli ölçüde geliştire bilir ve tarımsal kaynaklı sera gazı salımlarını minimal seviyeye indirerek piyasalrdaki zaman zaman ortaya çıkan gıda ürünleri sıkıntısının önüne de geçebilecektir.Diğer yönden de doğal gıda ların günlük yaşamda çok önem kazandığı bir dönemde Türkiye’de tarımın ve gıda güvenliğinin iyiye gitmediğine yönelik pek çok veri bulunmakla birlikte bu durum Tarım ve Orman Bakan lığınca yapı lan denetimlerde gıdalarda taklit, tağşiş yapıldığı veya ilaç etken maddesi ilave edildiği tespit edilen toplam toplam 1.609 firmanın 3.605 ürünü kamuoyu ile paylaşıl masından da anlaşılmaktadır.