Ekonomide Covid-19 pandemisi dahil üst üste gelen kırılganlıklar sonrası Bankacılık sektöründe yer alan bir kısım kamu bankaları kredi musluğunu açarken, maalesef bazı özel bankaların bu kapsamda cimri davrandıkları izlendi.Bu defa kredi konusunda ihtiyatlı davranan bir kısım kamu ve özel bankalar Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından sözlü olarak uyarıldı ise de pek fazla   değişen bir şey olmadı neticede bankacıların bu ilginç yaklaşımları da değişmedi.Çok tabii olarak bu işin arka planına baktığımızda;bankaların kamu otoritesince ücret ve komisyonlar disipline edilip tarifelere bağlanınca yıllardır milyonlarca lirayı istifleyen Bankaların Üst Yönetimleri hep bir ağızdan öldük bittik itirazlarına sarıldılar da bunu somut olarak açıklayın dendiğinde kuru laflar arkasına sığındılar. En çok itirazları kârlarımız düşecek, şube kapatıp personel çıkaracağız savunmasıydı. Bakalım gerçekten bu itirazların yere basan bir tarafı var mı? Buna bir bakmak lazım. 2015 yılında 26 milyar TL Net Kar açıklayan Bankacılık sektörü 2018 yılında 54,1 milyar TL, 2019 yılında 49 milyar TL Net Kar açıkladı. Son beş yıllık kar ortalaması 43 milyar TL. Bu arada Sektörün öz kaynakları 2015 yılında 262 milyar TL iken, 2018 yılında 422 milyar TL’ye 2019 yılında 492 milyar TL’ye yükseldi. 2015 yılında Dönem Net Karının Ortalama Özkaynaklara oranı % 11,28 iken kriz denilen 2018 yılında % 14,83’e yükseldi. 2019 yılında % 11,48 oldu. Kısaca karlılık 2019 yılında kısmen düşmesine rağmen 2015 şartlarına göre bile gerilediği doğru değildir. Son 3 yılda firmaların faiz gideri üç kat artmış durumda. Bu oyunda her dönemde kazanan bankaların kasası oluyor kısaca.

                         *       *        *

Ancak hadisenin global bazdaki yönüne baktığımızda durum farklı; JPMorgan’ın hesaplarına göre Mart ayında sermaye kaçışı ile birlikte hükümetler kurlardaki oynaklığı hafifletmek veya para birimlerini desteklemek amacıyla müdahale ederken, yükselen piyasa döviz rezervleri 190 milyar dolardan fazla düştü. Uluslararası Finans Enstitüsü verilerine göre, koronavirüs pandemisi kaynaklı ekonomik serpinti ve petrol fiyatlarındaki şokun bir araya gelmesiyle, yatırımcılar Mart ayında yükselen piyasa tahvillerinde 31 milyar dolarlık satış yaptı.Bu kapsamda JPMorgan’a göre kuyrlara gelen bu darbeyi yumuşatmaya çalışmak amacıyla sadece Çin’in döviz rezervleri muhtemelen 60 milyar doların biraz üzerine düşerken, diğer tüm gelişmekte olan piyasalarda da rezervler 130 milyar dolar azaldı. Analistler, bu düşüşün, sermaye çıkışlarındaki keskin artış sonucunda kurlardaki oynaklığı azaltmak ya da para birimlerini desteklemek için müdahale eden Gelişmekte Olan Piyasa politikası yöneticilerinin müdahaleleriyle tutarlı olduğunu da belirtiyor.

                               *       *        *

Sonuç olarak, Uluslararası Finans Enstitüsü’ne (IIF) göre, gelişmekte olan ülkelere yapılan bütün yabancı sermaye akımlarının pandemi Covid-19 ve daha düşük emtia fiyatları nedeniyle 2020’de yüzde 53 şeklinde azalması bekleniyor. IIF ekonomistlerine göre “Covid-19 şoku gelişmekte olan piyasalara sermaye akışlarında belirgin bir ani durmaya neden oldu.” Gelişmekte olan piyasalara yerleşik olmayan akımların 2020 yılında 444 milyar $ (Dh1.6 trilyon) seviyesine düşmesi öngörülüyor. Bu seviye 2008 küresel mali krizinde, Çin’deki 2015 borsa krizi sırasında tanık olunan seviyelerin ve geçen yılın önemli ölçüde altında. Uluslararası Para Fonu’na (IMF) göre, koronavirüs pandemisinin tetiklediği küresel ekonomik durgunluğun, 2008-09 yıllarında küresel mali krizi takip eden krizden daha derin olması bekleniyor. Salgın, ticaret ve tedarik zincirlerini bozdu, seyahat endüstrisini felç etti ve yatırımcıları korkutarak küresel borsalardan yaklaşık 20 trilyon dolar sildi. IIF’ye göre, 2020’nin ikinci yarısında sermaye akışları toparlanacak olsa da,2019 seviyelerine dönmeyecek. Beklenen iyileşme de büyük olasılıkla ekonomik aktivitenin başlamasının ardından GOÜ Asya’nın öncülüğünde başlayacak fakat Latin Amerika ve sınır piyasaları uzun süre baskı altında kalacak. İzlendiği kadarıyla Türkiye’deki bankacılık sektörü göreceli riskler sebebiyle belirtilen şekilde ihtiyatlı davranmayı tercih ediyor.