Türkiye’de neden Koronavirüs vaka ve ölüm sayısı arttı.

Önceki gün Vali Mustafa Tutulmaz eşliğinde Gazipaşa caddesi’nde esnaflar teker teker gezildi.

Uyarılarda bulunuldu.

Sosyal mesafe.

Maske.

Hijyen.

Yine minibüsler ayakta yolcu alıyor.

Yine banka önlerinde sosyal mesafe kurallarına uyulmuyor.

Yine kafelerde oturma kurallarına uyulmuyor.

Yine mağazalar dolup taşıyor.

Biz böyle yaptığımız sürece pandemi sürecini aşamayız.

Belli ki virüsün yayılması kapalı mekânlarda insanların çok sayıda bir arada ve uzun süre kaldıklarını ve bu mekânlarda insanlar arası temasın çok olduğunu gösteriyor.

Virüs varken hayatın normal faaliyetleriyle yeniden başlaması, maske ve mesafe kurallarına rağmen bulaşıcılığın katlanarak artışa geçmesi, insan davranışlarını değiştirmenin ne kadar zor olduğunun göstergesi.

Maske kullanımında.

Sosyal mesafede.

Kapalı mekânlarda.

Toplu yerlerde (lokantalar dahil) bulunmaktan çekinmiyoruz.

Buralarda bir hastanın yaydığı virüsün ağır yükü altında kaldığımızın da farkında değiliz.

Hijyen ve el yıkamada ne kadar iyiyiz, hiç bilinmiyor.

İnsanlık zor değişir.

Sevgiyle kalın!

Tebessüm:

“N’olur doktor, bana bir çare!”

Adam zengin fakat gözü doymuyor…

İş görüşmeleri, planlar, projeler, toplantılar, hesaplar, bilançolar, kar, zarar, gün 25 saat olsa 25 saat çalışacak…

Bu arada çeşitli ballı ihaleleri almak için bürokratlara verdiği rüşvetler, muktedirlerle kurulan iyi ilişkiler, tepedekilere yaranma çabaları…

Sonunda bu çalışma hızına dayanamamış, işi biraz yavaşlatmış… Fakat bu sefer de uyuyamıyor, uyku tutmuyor…

Doktora gidip derdini anlatmış. Doktor ona “Yatağa girdikten sonra koyun saymasını” tavsiye etmiş:

“Başınızı yastığa koyun, gözlerinizi kapatın, koyun saymaya başlayın. Bir, üç, beş, on, yirmi, elli, yüz, üç yüz, beş yüz, bin, beş bin on bin, sayın gitsin. Göreceksiniz o mübarek hayvanları sayarken dalıp gideceksiniz.”

Adam “Tamam” demiş ama birkaç gün sonra yine doktora gelmiş, hali daha da perişan:

“Uyuyamıyorum doktor bey!”

“On bin koyun saydınız mı?”

“Saymaz olur muyum? On bin koyunu tek tek saydım, sonra hepsinin tüylerini kırpıp yapağı yaptım…”

“Peki, sonra?”

“Yapağıları eğirdim, yün oldu, dokuma tezgâhları aldım, yünleri dokudum, binlerce metre kumaşı top yaptım, sonra bir dikiş fabrikası kurup, kumaşlardan binlerce ceket diktirdim. Fakat bir de ne göreyim? Ceketler astarsız değil mi? Her şeyi düşünmüşüm ama astarları düşünmemişim. Uykum yine kaçtı, bir türlü uyuyamadım… N'olur doktor bana bir çare!”