Bir tane virüs’ün gelip bütün Dünya’yı esir alacağını söyleseler;

-İnanmazdım.

Hep birlikte esir olduk.

Dünya’nın en zengin adamı da esir oldu…

Garibanda…

Kimseyi ayırt etmedi…

Daha doğrusu buna zorunlu olmak, yeni alışkanlıklara neden oldu, hayatın dayattığı yeni deneyimlerle tanışmasına, daha önce hiç düşünmediği, önemsemediği şeyler yapmasına da neden oluyor…

Beni ele alalım mesela; gündüz saatlerinde televizyonumu asla açmazdım, ancak akşam saatlerinde haberleri izlerdim. Bir iki izlediğim dizi dışında.

Daha önce yapmadığım bazen de yapamadığım, her şeyi yapmaya çalışıyorum…

Yeni şeyler keşfediyorum…

Hiç okumadığım yeni yazarlarla tanıştım…

Kitaplığımda okumadığım kitaplarımı okuma fırsatı buldum…

Mesela siyah-beyaz Türk filmlerini seyretmek!..

Onlar “siyah-beyaz” hayatımızın, çocukluk düşlerimizin kahramanlarıydı…

Erol Taş, “kötü adam” rollerinin sonunda bile nedamet getirir, iyilerin kazanmasına yardımcı olur, tüm film boyunca öfkelendirdikten sonra kalbimizi kazanır, alkış alırdı… Adını bu köşeye sığdıramayacağım yüzlercesinden gönlü zengin ve vicdanlı olmayı öğrendiğimiz gibi…

Onlar, iyiyi, güzeli, aşkı, sevgiyi öğreten kişiler olarak yerleşmişlerdi yüreklerimizin bir köşesine…

Bir de, “Bilimin ve bilim adamlarının” değerini hatırlattı bize...

En kutsal mesleğin;

Hipokrat yemini etmiş, sağlık çalışanları olduğunu hatırlattı bize…

***** ***** *****

Sonra?.. Sonrası hazin…

Dünya hızla ilerlerken, bilişim çağına geçilirken, televizyonlar renklenirken, insanlık, bizler giderek yalnızlaştık ve bencilleştik…

Para, piyasalar, hisse senetleri, faizler yaşamın tek gerçeği olurken, işsizlik, yoksulluk, açlık milyarlarca insanı esareti altına aldı…

İnsanlar, yalnızlaştıkça, yoksullaştıkça, vicdanlar rafa kaldırıldı…

Yerine “Düşene bir tekme de sen atacaksın” vicdansızlığı aldı…

Komşuluk, arkadaşlık, dostluk, yardımlaşma tavan arasında yerini aldı…

Atalarımızın “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” özdeyişini niçin söylediğini unuttuk…

–Şimdi, en yalnız halimizle “esir kaldığımız evlerimizde, ne olacağı bilinmeyen bir geleceği” bekliyoruz!..

***** ***** *****

En büyük sorunumuz, “Biz bu karanlığı yüreğimizden nasıl söküp atabiliriz” sorunu! Şimdi tam da düşünme zamanı…

Toplumun nasıl böylesine vicdandan, dostluktan, yardımlaşmadan uzaklaştığını dürüstçe, düşünme vaktidir artık…

O, yüreğimizin en renkli köşesinde sakladığımız, Cumhuriyet’i bize armağan eden kahramanlarımızdan tutun da, o Cumhuriyet’in faziletlerini anlatan, gösteren, öncülük eden tüm kahramanlarımızı hatırlama, sahip çıkma, sarılma zamanı!..

Bu duygularla bizlere bu vatanı emanet eden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, şehitlerimize rahmet diliyorum…

Sevgiyle kalın!...