Herkesin bildiği gibi dinimizde “Kul Hakkı” diye bir kavram vardır…

Bu dine inanmış bir Müslümanın en çok korkması ve çekinmesi, dikkat emesi gereken dini hükümlerden biri de de işte bu kul hakkıdır.

Kul hakkı ile ilgili birçok ayet ve hadis bulunmaktadır. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebâli vardır. Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir.

İnsanın üzerinde Allah’ın hakları olduğu gibi kulların da hakları vardır. Bizi yaratan Ulu Tanrı her insana bir takım haklar ve nimetler bahşetmiştir. Bunlara yönelik yapılan bir haksızlık, karşılıksız kalmaz ve cezayı gerektirir.

Örneğin, birinin canına ve malına zarar vermek, şeref ve haysiyetini lekelemek, şakayla da olsa üzmek ve korkutmak, aldatmak, rüşvet alıp vermek, borcunu geciktirmek, lüzumsuz yere vaktini almak, İNSANLARIN ORTAK KULLANDIKLARI KAMU MALINA ZARAR VERMEK VEYA YIKMAK gibi konular hep kul hakkını ihlâl etmektir.

Kul hakkı yemenin en tehlikeli çeşidi, devlet ve vakıf malı gibi kamunun ortak hakkı olan şeyleri haksız yere gasp etmek ve uygunsuz bir şekilde kullanmaktır. Bu haksızlık, ferdî haklara göre daha tehlikelidir. Zira sonunda pişman olunsa bile bütün hak sahiplerinden helâllik olmak mümkün değildir.

Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebâli vardır. Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir.

Kul Hakkı nedir ve kul hakkı yemenin sonuçları nelerdir dini kitaplarda böyle yazıyor. Hiçbir dini yayında “kul hakkı yiyin,  sonra Hacca gidin, günahınız affolur” yazmaz…

Kutsal Kitabımız Kur’an’da da yazmaz!

Ancak ve ancak kul hakkı yediğin kimseden helallik alırsan belki affolur, belki…

Şimdi gelelim şu Fevkani Köprü konusuna;

Köprü bir kamu malı değil mi?
Kamu malı!..

Zonguldak halkı bu kamu malını ortak kullanıyor mu?

Kullanıyor!

Peki sen bu ortak malı yıkmak için bunu kullananlardan izin ya da helallik aldın mı?

Haaaa?

Almadın, alamazsın… Çünkü aklı başında hiçbir bir insan sana Fevkani Köprüyü yıkman için izin de vermez, helallik de vermez…

İnanmazsan çık sokaklara sor bakalım ne diyecekler? Hadi bakalım…

O köprünün yıkımı için imza koyanlara bu sözümüz, kul hakkı yemekten yoksa korkmuyor musunuz?

Yoksa Allah ’tanda mı korkmuyorsunuz? Ben olsam imzamı çekerdim, bunun öbür tarafı da var…

Siz bilirsiniz, inanıp inanmamak sizin sorununuz, yıkın sapasağlam köprüyü, yıkın bakalım… Ama öbür tarafta bu kentin insanlarının yanına sakın uğramayın, yalvarıp yakarmayın, ağlayıp sızlamayın.

Hakkımızı helal etmiyoruz, sıkıysa yıkın bakalım!..

 EYYY KARDEMİR… GENÇLİĞE ACI…  

Geçtiğimiz haftalarda kaleme aldığımız bir beklentiyi bu kez yeniden gündeme getirelim ve o yazıdan da esinlenerek şu Kardemir’in kömür tozu konusunu gündemde tutmayı sürdürelim.

Bildiğiniz gibi bu kentin çok büyük sorunları var, bunların başında gelen de be kentte yaşayanların insanca yaşayabilme sorunu.

Tozsuz, dumansız, çamursuz…

İnsanca!..

Ama gelin görün ki 40-50 yıldır geriye giden bu kenti ne düşünen kaldı ne de insanlarına önem veren, daracık bir caddeye mahkum edilmiş bir kent merkezinde yaşamaya mecbur kılınmış insanlara son 50 yıldır hangi parkı hizmete soktu yerel yönetimler?

Hangi ağaç altına banklar koydu da “oturun burada çay kahve için gölgesinde serinleyin” dedi?

Çocuklar, gençler için nereye bir spor alanı, bir masa tenisi donanımı, bir basket sahası veya benzerleri yapıldı?

Mahalle aralarına yapılmış kıytırık çocuk bahçelerini yoksa siz listelere “park” diye mi geçirdiniz?

Cevap ver devlet, cevap ver belediye…

Ana caddede zabıtaların, polisin, halkın gözü önünde dilenen 5-6 yaşlarındaki çocukları bir anlamda teşvikçisi siz değil misiniz?

Halk bunlara katlanıyor işte; Zonguldak gün geçtikçe ilkel Afrika, Bengaldeş vs.b gibi ülkelerin çağdışı kentlerine benziyor, “hiç olmazsa şu liman kenarlarını park, bahçe yapalım, insanlara nefes aldıralım” diyoruz, insanları düşünen olmadığı için, daha doğrusu daha akıllarına böyle bir durumda kendilerine nasıl bir rant sağlarlar onu hesaplayamadıkları için, es geçiyorlar bu kentin insanlarına insanca bir yaşam sağlayabilme fırsatlarını…

Liman kenarındaki şu kömür depolama, yükleme alanları örneğin…            

Kardemir kömürünü buradan8 çekiyor…

Geçtiğimiz haftalarda şöyle bir yazı kaleme almışız:

 “Benim buradaki hemşerilerimin Kardemir’e gidecek kömürün tozunu yutma lüksü yok, mecburiyeti de yok.

Gidin Soğuksu halkına sorun, adamlar camlardan içeri giren kömür tozundan bıkmışlar; bunun astımlısı var, ciğerinden rahatsız olanı var, masum bebekler var…

Bu kömürün cefasını ben çekeceğim, sefasını Kardemir sürecek; öyle mi?

Bana ne be, bana ne?

Al kömürünü de git!..

Eren limanından mı çekecen, Filyos’tan mı, n’aparsan yap… Demiryolu yoksa tırlarla taşı, olmadı mı, ışınla, bana ne?

Liman kenarındaki kömür depoları bir an önce kaldırılmalı, buralar halka kazandırılmalıdır…

Buralara miniklerin, çocukların gıptayla baktığı, ana babalarının ceplerinde paraları olmadığından bir türlü oyun parklarına giremediği, oyuncak arabalara, çarpışan otolara binemediği, gülüp oynayamadığı oyun alanlarının aynısı yapılmalıdır.”

Böyle yazmışız, kötü mü yazmışız?

Zonguldak halkı gezip tozacağı yerlerde kömür tozu yutuyor, ne garip! Başka yerde olsa adamı topa koyar atarlar ama burada “tık” yok!..

Ya bizim millet toz yutup kanser olmaya razı, ya da bostanda yetişmiş bir sebze türü… Hiç çıkıp da “kaldırın şu depoları, oralar bize lazım” diyen yok.

Sağlıklı ve mantıklı düşünen adam gibi adamlar var ama onları da takan yok!

Yüce Tanrı’nın yarattığı ama takibe almadığı bir kısım tembel teneke anlaşılan bu işi beceremeyecekler.

Ve bu işi beceremeyenleri; bu kenti pisliğe, hastalığa mahkum edenleri bu halk unutmayacak, çocuklar da yarın bir gün akılları erdiğinde bu ilgisiz yönetici takımına şaşıp kalacaklar.

Onlar bu kentin geleceğinde yer almayacaklar,

Anıldıklarında da öyle olumlu yorumlarla anılmayacaklar!..

Ve bize kalan da taaaa buralardan Karabük’e yalvarıp yakarmak olacak: “EYYY KARDEMİR, BİZE ACIMIYORSAN, GENÇLERE ACI…”