Denizlerden

Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin…

Diye başlamış Ahmet Haşim ve şöyle devam etmiş:

O belde,

Hangi bir kıt’a-yı muhayyelde?

Hangi bir nehr-i dûr ile mahdûd?

Bir yalan yer midir veya mevcûd…

Evet;

Ahmet Haşim’in 1909 yılında kaleme aldığı tahmin edilen “O Belde” isimli bu şiirde, şairin kafasında düşlediği bir ülkeye ait özlemi dile getirdiği söylenir…

O belde!

“Hangi kıtadadır, hangi nehirlerle sınırlıdır, yalan ya da gerçek bir yer midir?” şeklinde hayallerini rüya görürmüşçesine süsler Ahmet Haşim…

Ahmet Haşim’in 100 küsur yıl önce düşlediği o beldenin benzer bir versiyonunu Zonguldak milletvekilimiz Deniz Yavuzyılmaz gazeteciler cemiyetini ziyaretinde dile getirdi. Artık huzurun gelmesi gerektiğini, gençlerin önünün açılmasının şart olduğunu, işin ve aşın adil bir dağıtımına tüm ülkede gereksinim duyulduğunu anlattı. Böyle bir ülkeye duyulan özlemi anlattı…

Haklıdır!

Böyle ülkeler var dünya üzerinde,

Bu ülkelerde yaşayan milyonlarca insan var,

Türk insanının onlardan nesi-neyi eksik?

Deniz Yavuzyılmaz bu ülkenin insanlarının da o belde insanları gibi bir düzeni hak ettiğini söylüyor ve her gittiği yerde bunu vurguladığını belirtiyor.

Anlayan da var, anlamayan da…

Denizlerden ince bir hava esiyor, kiminin saçlarına değip dalgalandırıyor, eğleniyor; kimininse nasır bağlamış ve aşırı taassup ile şartlandırılmış beyin ve kalplerine vız geliyor, tırıs geçiyor…

İtildikleri cahil cühela dolu bir ortamda şartlanan ve omuzlarının üstünde kafa yerine saksı taşıyan insanların hala başka insanların üstüne yağan taşları görmezlikten gelip “onlar taşlara kafa attı…” şeklinde yorumlar yapabildiklerini anlatan Deniz vekilimiz; “bu recm gibi bir olaya benziyor, ne diyorsunuz?” şeklindeki sorumuza, “çağlar öncesinin yalan yanlış uygulamalarının günümüze uyarlandığı şeklindeki yaklaşımlara girmemesinin daha doğru olacağı” şeklinde benzeri bir düşünce çerçevesinde olaya rölantiye alır gibi nitelemede bulununca, biz de fazla üstelemedik…

CHP – Akepe arasındaki oy farkı konusundaki bazı özel(!) görüşleri de “off the record” kaydı düştüğümüzden kaleme almıyoruz…

Eveeeeet;

Denizlerinden böyle bir hava esti Zonguldak Gazeteciler Cemiyetinde, kendisinin bir günlüğüne yurt dışına çıkıp görev gereği olarak bazı ülkelerdeki seçim sandıklarını alıp getireceğini de öğrendik,

Hayırlı yolculuklar diliyoruz vekilimize,

Seçimden önce “tekrar görüşmek ümidiyle…” diyoruz!..

GÖRMEMİŞİN TOGG’U OLMUŞ…

Zonguldak’a gökten vahiy iner gibi TOGG indi…

Aman Tanrım,

O neydi o?

Etrafına toplanıp bakanlar,

Direksiyonuna geçenler,

Bulunmaz Hint kumaşıymış gibi “TOGG da TOGG” açıklamaları,

Poz verenler,

Fotoğrafını çekenler,

Vs. Vs. Vs.

Bir seri görmemezlik olayları…

Hani derler ya “görmemişin oğlu…” aynen öyle işte;

Sanki gökten uzay mekiği filan geldi!..

50-60 yıl önce imal edilen Anadol’dan sonra montajı yapılan bu TOGG denilen araç için “ilk yerli oto” benzetmesini yapmak, geçmişin hakkını yemek değil midir?

Günlerdir yapılan duyurulara rağmen yeterince toplayamadıkları kalabalık yüzünden propaganda merkezinden yiyecekleri fırçayı en aza indirgemek amaçlı açıklamalara gülüp geçiyoruz da, hiç kimsenin “ya kardeşim nerede bu arabanın imal edilirken fotoları, nerede bunu imal eden işçilerin fotoları, nerede bu arabanın fabrikası, servisleri, satış merkezleri vs?” şeklinde bunlara soru sormamasına da hayret ediyoruz.

“Bu arabanın nesi ne kadarı yerli?” diye soracaklara ne diyecekler?

Zaten iyi ki de sormamışlar,

Verebilecekleri yanıt yok çünkü…

Onların tek verecekleri yanıt, eleştirenlere çamur atmak…

Yalan mı? Görmemişin TOGG’u olmuş, öyle değil mi?

Vallahi gülüyorum, insanları enayi yerine koyan zihniyete gülüyorum,

Hem gülüyorum, hem de üzülüyorum;

“Ne günlere kaldık” diye düşünüyorum…