Türkiye’de 81 ilin 80 tanesi zaman içerisinde gelişti, serpildi ve yönetimlerinin de becerileriyle bu günkü çağdaş ve yaşayanlarına çağın her gereksinimi sunabilen iller şekline geldiler…

Yüzlerce ilçe mi? Onlar da…

Beldeler de ve hatta köyler bile!

Bizim Zonguldak ise tam tersi; bir zamanların 40-50 milyonluk Türkiye’sinde 11 milletvekili çıkaran Zonguldak şimdi malumunuz. Türkiye’nin hiçbir bölgesinde, yöresinde, şehrinde devlet kurumlarına bu kadar bağımlı bir il göremezsiniz… TTK olmasaymış ne yapacakmışız? Be birader başka illerde TTK mı var?

Uzun hikaye bu, geçelim.

Zonguldak’ın şu andaki durumuna gelelim…

Yıllardır bu kente “emekliler kenti” deniyor, çünkü burada kalanlar emekliler, gençlere iş olmadığından onlar göçüyor, iş olmamasının nedeni de bu yöreye yatırım yönlendiremeyen devlet ve gelen yatırımları da bürokrasinin dişleri arasında öğütüp ürküten ve sonunda kaçıran bürokrasi…

Hal böyle olunca kentin sokakları da kafaları bir tuhaf tıraşlı ve üstleri civciv rengine dönüştürülmüş saçlı, enseleri kolları filan acayip şekillerle dövmeli, anma caddede şaklabanlık yapan gençlere kalmış. Bu gençlerin arasında da 30 metrede bir dümbelek çalan ve sizden para dilenen çingeneler, bu çingeneler arasında 3 yaşında olan suça itilmiş bebeler, bunlarla baş edemeyen, ellerindeki üç paralık tefe darbukaya bile el koymaktan aciz kolluk kuvvetleri ve zabıta…

Adı “dilenciler caddesine” dönüşmüş hale gelen ana caddede şimdi de orta yaşlı kadınlar türedi, kiminin kucağında bebek, gelenden geçenden “abi çocuğuma süt al” diyenler, “bana yiyecek bir şeyler al” şeklinde duygularımızı sömürenler, vs. vs. vs.

Süt 35 lira, döner ekmek 80 lira, büyük oynuyorlar, ellerine 1 lira verseniz beğenmiyorlar bir de. Hesap şu; “80 kişiden birer birer toplayacağıma bir kişiden seksen lira alırım hem de yorulmam…”

Onlar da esnaf gibi uyanmışlar; “fahiş fiyattan sat, az müşteriye sat, personelden tasarruf et…”

Dilenciler konusu böyle;

Yaşam seviyemiz ne alemde?

O da sıfıra yakın…

Mahalle araları yollar delik deşik, insanların oturacakları parklar berbat, uyduruk imalatlar sonucu ilk fırtına da teslim bayrağını çekmiş bir Kordonboyu, Liman çevresinde halkın gezeceği alanlara çökmüş kömür depoları, bunları görüp bildiği halde müdahale etmeyen atanmış seçilmiş yönetimler, imara açılmış yeşil alanlar, 5 kat ruhsatlı binayı 8 kata çıkaran vicdansızlar ve buna göz yumanlar, pahalı kent için ulaşım ve buna da ses çıkaramayan ahbap çavuş zihniyeti, gemi girmeyen liman, Ankara bağlantısı yıllardır kesik tren garı, tesis bulunmayan, wc’si olmayan sahiller, doğru dürüş lokantası bile olmayan bir kent merkezi, bu kent merkezinde istediği malı istediği fiyattan halka kakalayan esnaf tüccar ve bunları denetlemeye korkan devlet daireleri, korkunun nedeni malum, Akepeli bunlar, marketten pahalı pazaryerleri, daha yüzlerce saymakla bitiremeyeceğimiz aksamalar, aklınıza ne gelirse, nereye bakarsanız bakın bir olumsuzluk…

Zonguldak’ta devlet hastanelerinde göz doktoru sayısı 1’e düşmüş, eskiden randevu alamıyordunuz, şimdi hiç ama hiç alamıyorsunuz, millet bir partili arıyor doktor randevusu için, böyle şey olur mu?

Ve tüm bunlara rağmen pişkin pişkin sırıtıp pozlar veren bazı milletvekilleri… Her şey normal ya…

Turizm sıfır,

Yatırım sıfır,

Huzur sıfır,

Yönetim becerileri mi?

Siz olsanız kaç verirdiniz?

Ve şimdi de 80 gün içinde bir yerel seçim…

Tekrar soruyoruz;

Siz olsaydınız hangi partiyle oy verirdiniz?

BEYİN MESELESİ

Tatlıses'in İbo şovu yaptığı eski dönemde programa bir profesör konuk olmuş, Tatlıses her zamanki boş konuşan tavrıyla:

“Profesör bey, siz okumuş etmiş adamsınız, bilirsiniz. Termosa soğuk su koyduğumuzda suyu soğuk tutuyor, sıcak su koyduğumuzda suyu sıcak tutuyor... Termos suyun soğuk ya da sıcak olduğunu nasıl anlıyor?”

Profesör cevap verir:

“Çok basit. Siz elinizi suya soktuğunuzda onun sıcak veya soğuk olduğunu anlamaz mısınız?”

Tatlıses: “Anlarım çünkü benim aklım var?”

Profesör cevap verir:  “Eee  o kadarcık akıl termosta da var…”

Bu fıkrayı kimler için anlattık biliyor musunuz?

Hani sokakta, otobüste, parkta filan zırt pırt rastladığımız bazı tipler vardır ya, hani bize “pazarda manavda markette ne ararsan var, Fetöcüler ile PKKcılar Akepeye çamur atmak için açlık edebiyatı yapıyorlar” diyorlar ya, işte onlar için…

Çünkü onlardaki aklı üreten beyin kasapta satılan beyin! Beyinlerini içinde taşıyan şey de saksı…