Siyaset öğretisinde muhalefet partileri, demokrasinin bir gereğidir. Nasıl ki, demokratik bir toplumu ayakta tutan temel parametrelerden birisi hukuk devletinin varlığı ise, aynı şekilde muhalefet partilerinin varlığı da demokrasinin olmazsa olmazıdır. Tıpkı anayasal tüm sistemlerde olduğu gibi muhalefet partileri de aslında iktidarın gücü eline geçirmesini ve bunu kısmen ya da tamamen keyfiyete bağlı bir biçimde kullanmasını engelleyen gerçekte en önemli mekanizmalardan birisidir. Aynı şekilde hükümetin, halkın kendisine verdiği yönetim yetkisini kötüye kullanmasını, ya da kamu imkanlarını belirli kesimler için kullanmasını engellediği gibi yasaların işlemesini, azınlıkların haklarını savunulmasını da sağlamaktadır. Bunun nedenledir ki hükümetler, özellikle de ana muhalefet partisinin sürekli markajından kurtulamadığı için politikalarında daha özenli davranmaya, toplumda adalet duygusunu zedeleyecek adımlardan kaçınmaya ve herkese eşit mesafede durmak suretiyle sosyal barışı sağlamaya çalışacaktır. Sürekli siyasi iktidarı denetlemek suretiyle demokratik işleyişin gerçekleşmesini sağlayan muhalefet partileri, hem özgürlükçü bir yönetim sisteminin oluşmasına katkı sunmakta, hem de siyasetin tekelleşmesini, antidemokratik uygulamalara kapı aralayan politik tutumların oluşmasını da engellemektedir. Çünkü hükümetler, kendilerine karşı alternatif bir partinin var olduğunu bildikleri sürece iktidarda kalmak için daha az hata yapmaya, toplumsal sorunlar karşısında daha az sessiz kalmaya dolayısıyla gece gündüz daha çok çaba göstermek zorunda kalacaklardır. Rekabete dayalı seçim sistemlerinde bütün partilerin öncelikli hedefi, hükümete gelmek olduğu için de her parti bir hizmet yarışı içine girecektir. Dolayısıyla siyasal partiler, kendi seçmelerinin özlemlerini, tercihlerini ve taleplerini gerçekleştirmek için kendi aralarında sıkı bir yarışa gireceklerdir.         

                                       *        *         *

Çoğulcu ve demokratik bir toplum düzeninin varlığı için muhalefet partileri ne kadar önemliyse, bu partilerin başta kendi iç işleyişinden başmak üzere demokratik teamüller çerçevesinde hareket etmeleri de o derece önemlidir. Zira en başta parti içi demokrasinin olmadığı siyasal partilerin iktidara gelmeleri de çok fazla bir şey ifade etmeyecektir. Demokrasi kültürünün ve demokratik geleneklerin yerleşmediği toplumlarda bir sürü siyasal partiye rastlamak mümkündür. Ancak söz konusu partilerin şeklen var olduklarını, lider sultası altında hareket ettiklerini ve dolayısıyla yönetim sisteminin otoriter olmasında rol oynadıkları bilinmektedir. Bugün birçok Ortadoğu ülkesinde çok partili sistem var olmasına karşın, halen ülkeleri ya krallar ya da despotik rejimler tarafından yönetmektedirler. Dolayısıyla demokratik siyasal hayatın vazgeçilmez örgütlenmeleri olarak karşımıza çıkan siyasal partiler özelikle de muhalefet partileri, toplumsal açıdan çok önemli fonksiyonları yerine getirmektedir. Bu fonksiyonları kendi içinde ikiye ayırmak mümkündür. Birincisi muhalefet partileri demokrasinin bir gereği olarak bireylerin, seçmenlerin iradelerini temsil ederler ve ülke sorunlarını gündemde tutmak suretiyle sürekli kamuoyunu bilgilendirmeye çalışırlar İkincisi, potansiyel iktidar adayı olarak hükümetin politikalarını denetlemek suretiyle iktidarın, gücünü, yasalar çerçevesinde kullanmasını sağlarlar.     

                                    *        *         *

Sonuç olarak,bütün bu yazılıp çizilenlere rağmen 2002 yılından bu yana Ülkemiz şartlarında on sekiz yıldan beri hükümet eden AKP’nin karşısında CHP ile muhalefette yer alan öteki partilerin kendilerini gerektiği gibi yenileyememeleri yüzünden bir türlü iktidar olamamalarının asıl nedenine bakıldığında; kısır iç çekişmeler, parti içi çatışmalarla ortaya çıkan ayrışmalar yanında tek adam vesayetine dayanan bir anlayıştan kaynaklanan; çözüm yerine gündem belirleyicinin ortaya attığı sorunlarla boğuşmaktan öte hiçbir şey yapmayan bir oluşumdan ibaret oldukları gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Nitekim yakın geçmişte yaşanan olaylar zincirine bakıldığında CHP’nin ana muhalefet işlevini yerine getirmek üzere bu kapsamda süregelen statik yapısını ve yaptığı hataları bir bir hatırladığımızda bu durumun açıkça teyitlemekte olduğu izlenmektedir. Hele hele son dönemde ayyuka çıkan kadın cinayetlerindeki %1400 artış oranına rağmen gündemdeki İstanbul Sözleşmesinin kaldırılması hakkında izlediği pasif tavır artık dillere pelesenk olmuştur. Ana muhalefetin bu derece sorumsuz yaklaşımını aslında kabul etmek mümkün değildir. Arkadan gelen TBMM’de konu edilmek üzere sıra bekleyen diğer tekliflere de bir göz atıldığında bu Ülkede sanki ana muhalefetin varlığının olmadığı yönünde odaklanan eleştiriler adeta sağanak halinde topluma yansımaktadır. Neticede ana muhalefet işlevselliğini neredeyse yitirmeye başladığı söylenen CHP’nin Türkiye’nin siyasi hayatında artık bu eleştirilere muhatap kötü konumdan derhal silkinerek muhalefetteki diğer tasvip gören siyasi partilerle güç odağı oluşturmak suretiyle halka inmesi, Ülkemizin gerçek sorunlarına alternatifsiz çözüm üretmesi gerekmektedir. Hadiseye bu açıdan da baktığımızda;” Kendini ulusuna hizmet etmeye adayan siyasetçiye devlet adamı denir. Ulusun kendisine hizmet etmesi gerektiğini düşünen devlet adamına ise siyasetçi. - George Pompidou’nun sözünü de unutmamamız, bundan olabildiğince dersler çıkarmamız gerekmekte; “ileri demokrasilerde gelişmişlik seviyesinin ve refahtaki artış düzeyinin sonunun olmadığının” da bilinmesinde yarar bulunmaktadır.

KAYNAK: Çoğulcu ve Demokratik Düzenin Koşulları Üzerinde Tartışma (M.Zeki DUMAN)