Görünüşe bakılırsa Türkiye ekonomisi global piyasalarda risk ve kırılganlık sıralamalarında kendi gücünün çok altındaki bir lige savrulmuş durumda. Almanya merkezli kredi derecelendirme şirketi ScopeRatings, 2021 yılı için en riskli ülkeleri sıraladığı raporunu açıklarken; bahse konu bu raporunda Türkiye, Arjantin ile birlikte en riskli ilk 10 ülke arasında yer alıyor. 95 ülkenin yer aldığı raporda ülkelerin cari açıkları, dış borçları ve çekebildikleri dış yatırımlar dikkate alınarak kırılganlık notları da verildi. Türkiye bu sıralamada 91’inci sırada. Türkiye’nin geçebildiği 4 ülke ise şöyle: Kolombiya, Zambiya, Angola ve Lübnan ülkeleri yer alıyor.Scope, riskli ülkelerin ortak özelliklerini sıralayarak para birimlerinin zayıflaması, cari açıktaki artış, sermaye çıkışı riski,düşük döviz rezervleri ve artan dış borç pozisyon larının değerlendirildiği bu raporda, 2022 yılında merkez bankalarının hem varlık alımlarını azaltmaya başlaması hem de faizlerin yükselecek olması ile küresel piyasalarda ‘tapertantrum’ (azaltma öfkesi) tarzı yüksek bir oynaklık yaşanabileceğine ve bu durumun kırılgan ekonomileri sarsacağına da dikkat çekiliyor.

* * *

Bu arada ilgili raporun Türkiye kısmında yer alan ifadelere göre;“Türkiye’nin risk notu 2020’den beri zayıflıyor. Türkiye’nin risk profilindeki bozulma yanlış yönetimden, ağırlıklı olarak tüm güçlerin tek noktada odaklanarak toplanmasından kaynaklanıyor. Eylül ayından bu yana 300 baz puan faiz indirimi (ufukta daha fazla indirimin mümkün görünmesi) ise merkez bankacılığına müdahaleleri ortaya koydu. Türkiye’nin reel politika faizi -%3.2’ye (son durum: -%3.8), küresel olarak gelişen piyasalarda en düşük seviyeye gerilerken, enflasyon ve sermaye çıkış riskini artırdı. Aşırı gevşek para politikası döviz üzerinde baskı yaparken enflasyonu yükseltiyor ve dengesizlikleri besliyor” Bahse konu raporda ayrıca Türkiye, Orta ve Doğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya olarak belirlenen bölgenin“kırılgan4’lüsü”içinde yer alıyor. Türkiye ile birlikte Gürcistan, Belarus ve Ermenistan,“kırılgan 4’lüyü” oluşturuyor. Raporda Türkiye’ye dair “Merkezi hükümetin borçlarının yüzde 58’inin döviz üzerinden olduğu ve TL zayıfladıkça bu oranın arttığı, bunun yanında özel sektörün net döviz yükümlülükleri dikkate alındığında durum bir problemi ortaya koyuyor” şeklindeki ifadelerinede yer verildiği izleniyor.

* * *

Hal böyle iken,buna karşılık Türkiye’nin güçlü bankacılık sisteminin mevcut döviz likiditesi anlamında merkez bankası

na büyük bir destek vererek riskleri azalttığının altıçiziliyor. Ancak ne var ki TÜİK'in açıkladığı son verilere göre Yurt içinde sanayi üretimi Eylül ayında bir önceki aya göre %1,5 oranında gerilerken yıllık bazda ise Eylül 2020'ye göre %8,9 oranında arttı.Eylül'de imalat sektöründe imalat sanayi sektörü endeksi %1,6 ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi %3,2 azalırken sadece taşocakçılığı sektörü endeksi bir önceki aya göre %2,2 artış Yıllık bazda ise Eylül ayında madencilik ve taşocakçılığı sektörü endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre %7,9, imalat sanayi sektörü endeksi %9,7 ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi %1 arttı. Perakende satışlar ise Eylül'de aylık %1,2 ve yıllık %15,9 oranında arttı. Eylül'de içecek ve tütün satışları %1,7, gıda dışı satışlar (otomotiv yakıtı hariç) %1, otomotiv yakıtı satışları %0,9 gösterse de söz konusu bu artışlar stagflasyon (durgunluk içinde enflasyon) riskini sadece gölgelemekle kalıyor.

* * *

Sonuç olarak,sanayi üretim endeksindeki imalat sanayi sektörü endeksi yüzde 1,6 ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksinin yüzde 3,2 oranında azalması hayra alâmet bir durum değil.Sonraki aylarda ve yıl sonu itibarıyla bu azalışların sürmesi ise stagflasyon riskinin son durumunu da teyitlemişolacak.Çok tabii olarak söz konusu pozisyonun fluğ pozisyondan net pozisyona dönüşmesinde küresel piyasalardaki dalgalanma ların etkili olabileceği de muhakkak olarak görülüyor. Nitekim ABD'de yüzde 6,2 ile 31 yılın en yükseğine çıkan Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), enflasyonun Fed yetkililerince bir süredir ifade edildiği gibi "geçici" olmayabileceği endişesi varlık fiyatlarında oynaklığı artırırken;enflasyonun yükseliş eğilimini sürdürmesi halinde Fed'in destekleyici para politikasını beklenenden önce uygulamadan kaldırabileceği endişesi New York borsasında satış baskısına sebep oldu. Diğer bir küresel ekonomi olan Çin'de regülasyon adımlarında sona gelindiğine ilişkin beklentiler ve Çin'in emlak sektörü için kredi kanallarını geniş iletebileceğine yönelik haber akışı pay piyasalarında alıcılı seyri beraberinde getirdi.Açıklanan verilere göre, Çin'de TÜFE ekimde yüzde 1,5 ile 13 ayın, ÜFE ise yüzde 13,5 ile 26 yılın en yüksek seviyesini gördü. ÜFE, Japonya'da da benzer şekilde yükselmeye devam ederek yüzde 8 artışla son 41 yılın zirvesine ulaştı.