Seçim yapıldı bitti, bir ikinci tur durumu var, bir 15 gün daha sinir stres sahibi olacağız demektir bu ama şu bir gerçek ki millet ne derse o olur, oluyor…

Seçim öncesi havalara girip “ben şu bakanıyım, bu bakanıyım” diyenler,

“Ben başbakan olacağım” havasını basanlar,

Toplamı tam 71 adet olmak üzere listelere başka başka partilerin adamlarını yerleştirip “böyle daha karlıyız” ayaklarına yatanlar,

Aldınız mı babaları?

Haaa?

Bir Zonguldak’ı bile göz göre göre hediye ettiniz, alt tarafı 5 milletvekilliği kontenjanı olan bu memlekette adam mı kalmadı da ithal isimlerle liste hazırlayıp üçüncü vekilliği rakip partiye tam da rüzgarı arkaya almışken hediye ettiniz?

Eeeyyyyyy masadan kalkmakla kıvırma örneği sergileyen Meral Akşener, son üç yıldır kıvırıp duran Devlet Bahçeli bile seni solladı, baksana çıkardığı vekil sayısına, o masadan bir kalktın, oturduğunda geldiğin noktayı gördün işte, memnun musun?

Eeeyyyyyy Babacan, Eeeyyyyyy Karamollaoğlu, Eeeyyyyyy Davutoğlu… Kılık kıyafetinizle temsil ettiğiniz islami kanadın, oylarından bir bölümünü bile asla ve asla laik kesimle paylaşmayacağını öğrenebildiniz mi bari? Elmayla armut toplanmıyor işte, ne yapsanız boş!..

Neyse;

Millet ne derse o olur!

Böyle gelir böyle gider,

Ne demiş Shakespeare:

Serçenin ölmesinden bile bir bildiği vardır kaderin.

Şimdi olacak bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa, bugün olmaz.

Bütün mesele hazır olmakta.

Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olamamış, erken bırakmış ne çıkar.

Ne olacaksa olsun…

MÜZİK DEYİNCE…

Seçim günü oyumuzu kullandık, vatandaşlık görevimizi yaptık, evde istirahate çekildik, sonuçları merakla bekliyoruz ve heyecanlıyız tabii ki…

Geçtik bilgisayarın başına; “biraz müzik dinleyelim” dedik, kanallarda pek bulamadığımız cinsten müzik; biraz romantik, biraz gençliğimizin yılları, genelde İtalyan orijinli parçalar, vals, tango, vs.

İtalyan orijinliden kastım şu; nasıl ki şiir okumaya en uygun dil bizlere göre Farsçaysa, şarkı için de İtalyanca… Bunun lamı cimi yok…

Her neyse; tango derken Secaattin Tanyerli ve unutulmaz eseri “gel, seni çok özledim…” Söylerken şarkı içinde bazı geçişleri var ki şahane…

Tango… Dünyanın en güzel müzik tarzlarından biri. Tango denince aklıma Antonio Banderas’ın o ünlü

“Take the lead” filmindeki tango sahnesi gelir. Müthiş bir performans. Ve yine Banderas’ın Catherine Zeta Jones  ile birlikte çevirdiği “The mask of Zorro” filmindeki İspanyol tango; “Tango in love” Müthişten de öte… Bu filmdeki bu sahneyi izleyin, ikilinin dansına hayran kalacaksınız…

Bu arada yine Banderas’ın (El Fantasma de la opera) yani “operadaki hayalet”i Sarah Brightman ile bir seslendirmesi var, şahane… Antonio Banderas hepimizin bildiği kadarı ile (arabesk takılan takım hariç) bir film sanatçısı ama işte ara sıra böyle parçalar da seslendiriyor. İnternete “Antonio Banderas – Desperado” yazın da çıkan değişik bir parçasını da bir dinleyin.

Elin gavuru (!) işte böyle tam tekmil sanatçı, çok isim var böyle, örneğin gençliğimizin Alain Delon’u da öyle, Dalida ile birlikte seslendirdiği “Parole, parole, parole” isimli parçayı dinlemeyeniniz var mı, bizimkiler bunu çaldılar ve “Palavra, palavra” diye Türkçe okuyup palavradan bir aranjman yarattılar… Bu aranjman sözcüğü bile çalma. Orijinalı “arrangement” yani ayarlama, uygulama. “Orijinal” sözcüğü de çalma, öffff neyse dalmayalım bunlara çok yer kaplar…

Sadece yabancı erkek film starları değil, kadın yıldızlar da var, çok yönlü ve müzik alanında da başarılı… Örneğin…Şu dünyanın en güzel yüzlü ve dudaklı kadını olarak kabul edilen ünlü film yıldızı Anne Hathavay var ya, onun da bir başka ünlü yıldız için seslendirdiği parçası var, Meryl Streep için, “She’s my pal”

Listeyi uzatabiliriz…

Şimdi “peki bizde yok mu?” diye soracaksınız.

Yok gibi!

Sadece benim şarkılarını beğenerek dinlediğim, filmlerini beğenerek izlediğim aklı başında bir kadın sanatçı var; Zühal Olcay!..

O bizim orta yaş ve orta yaş üstü grubun ömrü boyunca izlemeye mahkum edildiği ne sinemadan ne rol yapmaktan anlayan ve sırf yapımcılar ile rejisörlerin yataklarını paylaştıkları için film çevirtilen sözde kadın starlar var, bir de yarışma kazanıp sinemaya atlayan ancak sanattan hiç nasibini almamış yakışıklı jönler…

Türk sinemasını tam 50 yıl öldüren ve katleden bunlar…

Zaten bu yüzden Türk sinemasının dünyada hiçbir yeri olmadı. Şimdi yeni yeni okul mezunu v e eğitim görmüş erkek kadın sanatçıların filmleri ortaya çıkıyor ve zevkle izliyoruz,  belki gelecekte bunların sayesinde dünya sahnelerinde Türk yapımları da, Türk sanatçıları da görebiliriz.

Sırası gelmişken söyleyelim, bir takım dangalaklar ve bunlara gaz verenler Türk müziğini de arap müziğine uyarlayıp yok etmeye çalıştılar ama beceremediler…

Orhanlar, Ferdiler, İbolar, bilmemne Bülbüller vs. yandım Allah makamcılar bir tuhaf akımın insanımızı zehirleyen temsilcileridir.

Maganda takımı bunları dinleyip ortalıklarda göğsünü yumruklayarak gezdi, hala gezen de var. Ne olacak ki; davul dümbelek gibi vurmalı çalgıların çıkardığı acayip seslerin halka müzik diye yutturulmaya çalışılmasının doğal sonucudur bu…

Neyse;

İnternette geze geze iki üç saat geçirdik, İl Volo dinledik, gençliğimizin Baccara’sını yeniden izledik, Sony and Cher, Tom Jones, Engelbert Humperdinck, Charles Avnavour’un unutulmaz “yesterday” parçası, ve tabii ki Elvis, Al martino, vs. vs. vs…

Müzik işte, dinlemek insanı rahatlatıyor, insanın içini açıyor, bir de yanında…

Ahhhhh… Ne sarardı ama!..

Anlamışsınızdır!..

TIP FAKÜLTESİ HASTANESİNE TAM NOT

Bir randevum vardı Tıp Fakültesi Hastanesinde, bir “çekim” işi ile ilgili ama atlamışız, not aldığımız masa üstü takvimin arka tarafına yazılmış ve ters olarak karşımıza gelince de biz tarihi görmemişiiiiiz.

N’olcak şimdi?

Aldık takvimi elimize,

İlgili bölüme gittik, o anda görevli doktor hanımefendi ile görüştük, daha önce de bölümdeki sekreter hanım ile görüşmüştük, görüntüleme randevu merkezindeki elemanla görüştük ve sonuçta yeni bir talep kapsamında gün verecek olan bayan elemanın karşısına çıktık.

Anlattık derdimizi,

Bizi yanıltan takvimi de kendisine gösterdik…

Halden anlayan bir hanımefendi olduğunu kanıtladı ve bize 10 gün sonraya bir daha gün verdi,

Helal olsun valla, teşekkür ediyoruz kendisine buralardan…

Sorduk soruşturduk, tüm servislerin, tüm ofislerin ve büroların hastalara ellerinden gelen her türlü yardımı yaptığını ve kolaylığı gösterdiğini öğrendik…

Ama bir de şu gerçek var;

Hile hurda yapmazsanız, mağduriyetinizi samimi olarak ifade ederseniz ve kibarlığı da elden bırakmazsanız, her zaman karşılığını görüyorsunuz.

Tam not Tıp Fakültesi Hastanesinin söz konusu kayıt servisine,

Bu arada hastane içindeki düzene, temizliğe, yenilenen levha vs. gibi işaretlere, yönlendirme tabelalarına da tam not…

İnsanlara insanca davranan tam çalışanlarına da tam not,

10 üstünden yıldızlı 10…