İlk tanıdığım vali Amiral Tevfik Sargut’tu… 60 ihtilalinden sonra Zonguldak’a vali olarak atanmıştı, nerden mi tanıyorum, o zamanlar ilkokullarda başarılı öğrencilere defter kalem gibi hediyeler verilirdi, biz de başarılıymışız, birkaç sene hediyemizi Amiral emeklisi valimizin elinden almıştık…

İlkyazımı da annemin dayısı rahmetli Şükrü Usman’ın “Sabah” gazetesinde yazmıştım, vali Nevzat Ayaz’dı… Köşe yazısı gibi bir şeydi, köşenin adı da “Sabah Sabah” idi…

Sonra Galip Demirel vali oldu, bir gün ağabeyi politikacı bir arkadaşımla wolksvagen bir arabanın içinde Ankara’ya giderken bizi görmüş, makam aracını durdurup hatırımızı sormuştu…

Sonraki vali Tevfik Başakar’ın toplantılarına giderdik, il koordinasyon kurulu toplantılarına, bir keresinde EKİ Müessese Müdürü yerine yardımcısı toplantıya gelince kovmuştu, “sen git müdürün gelsin, bilgi versin” diye de azarlamıştı garibimi…

Saim Çotur’u gördük vali olarak, büyük madenci yürüyüşü günleriydi, ülkenin her tarafından kamyon kamyon polis gelmişti kente, hiçbirine yürüyüşlere müdahale ettirmeyerek halkın gönlünde taht kurmuştu, güleç yüzlü bir insandı… Galiba da buradan Antalya’ya atanmıştı aklımda kaldığı kadarı ile…

Alpaslan Karacan diye bir valimiz de oldu, toplantılarda tespih çekerdi…

Ve Nurettin Turan, uzun vali, boyu 2 metreydi, kimileri 2 metre 5 santim olduğunu söylerdi, önemli günleri yemekli olarak düzenlerdi, Fener’deki A tipi misafirhanede, elinde kadehi ile masa masa gezip hatır sorardı. Valilik binasından balıkçı barınaklarında akşam üzerleri yanan mangalların dumanlarını ve kadeh tokuşturan balıkçıları görüp (o zamanlar çekekler oradaydı, orduevi önündeydiler)  bana “Ahh Sermet’çim, şu anda onların arasında olmayı çok istiyorum ama yapamıyorum, çünkü ben Valiyim” diye hayıfla serzenişte bulunmuştu… Ruhu şad olsun!

Unutamadığım bir vali de İsmet Metin’di. Dönemin ünlü Anap’lısı Bartın vekili Zeki Çakan kendisini eleştirmişti de, ben de “sayın Çakan sen artık Zonguldak’ın değil, Bartın’ın temsilcisisin, buralara karışma…” gibilerden bir yazı yazmıştım, bayılmıştı keyfinden, 29 Ekimlerde gazete sahiplerinin davet edildiği cumhuriyet balolarına gazete sahibi olmadığım halde davet edilen tek gazeteciydim onun döneminde… AKP iktidarı ile arası yoktu, koyu bir Atatürkçüydü, merkeze aldılar, giderken özel kalemi benim büromun yerini sordu, “neden” deyince “Vali Metin sana vedaya gelecek” dediler, ben de “olur mu öyle şey koskoca vali, ben gelirim öyle vedalaşırız” demiştim ve beni bir kez daha takdir ettiğini bu tavrım üzerine yüzüme söylemişti… Sonrasını biliyorsunuz, çok acı… Toprağı bol olsun.

Kendisinden önceki vali Sami Seçkin ile çocuklarımız aynı sınıftaydı, daha başka bir hukuk vardı aramızda…

Vali Yavuz Erkmen tam bir centilmendi, hala da öyledir, hala konuşuruz, görüşürüz… Tersane-Orta Kapuz-Kapuz plajlarının birleştirtilmesi fikrini ilk o ortaya atmıştı, hala gerçekleştiremedi devlet bu işi…

Daha sonra 6 vali daha gördük…

Bazı ilginç fikirler de Vali Ali Kaban’dan çıkmıştı, hatta kent merkezinden mahallelere teleferik fikrini bile ortaya o atmıştı… Öyle iyi(!) atmıştı ki, kendisinden sonra kimse böyle bir ilginç düşünce öne süremedi…

Ahmet Çınar valimizin orduevi önündeki gezi alanına masa ve sandalyeler taşıtıp vilayet erkânına açık havada Bilal Erdoğan’ı dinletme fikri de bana hep ilginç gelmiştir… Turizme çok önem verdiğini söylerdi ama yaptığı tek turistik hareket Orduevi önündeki brifing ile sınırlı kaldı…

Sonra gelen valimiz Erdoğan Bektaş’ın bir basın toplantısında “kimse benden yatırım için para istemesin çünkü yok” demesi bende “harbi vali” izlenimi uyandırmıştır.

Veee;

Son valimiz Mustafa Tutulmaz, başarılı mı, değil mi, bu konuya girmiyorum ama hükümetin(!) bir valisiydi, öyle geldi, öyle gitti; ama keşke giderken verdiği yemekte milletvekillerini partilerine göre ayırmayıp masasında CHP’li vekile de yer verseydi…
Şu noktayı hatırlatmak isterim; bu ülkede sadece ve sadece üç makama araçlarına Türk Bayrağı takma yetkisi verilmiştir: Cumhurbaşkanına, Valilere ve Büyükelçilere… Çünkü bu makamlar devleti temsil ederler, DEVLETİ!..

Ve son söz olarak şunu de ekleyeyim;

Son 50-60 yılda onlarca vali geldi geçti,

Zonguldak’ta ne değişti?

Haaaa?

Tüm iller gelişirken, il merkezleri büyükşehir olurken, ilçeler bile bizim gariban Zonguldak’ımızı gelişmişlik ve güzellikte fersah fersah geride bırakırken, bizim neden ve nasıl basiretimiz bağlandı da böyle geriye gittik?

Ülkenin her tarafında sanayi yatırımları yapılıp binlerce insanımıza istihdam olanakları sağlanırken neden Zonguldak kesekâğıdı bile üretilemeyen bir merkez olarak tanındı?

Sahillerimiz hangi plajları ilave ettik, olanlarda neden wc ve soyunma kabini yok, plaj kapatan, plaj yıkan bir il merkezi haline nasıl geldik, neden tek plajımızda kadınlar için ayrı günler bulunuyor, ülkenin neresinde var böyle bir uygulama, neden eğlenceler yasaklanıyor, dünya harikası ve kimseye zararı olmayan ve de hakkında hiçbir çürük-çarık raporu bulunmayan köprümüzü neden yıkıyoruz, neden başka bir ilin istemediği kömür tozunu bizim bebeler yutuyor, neden limanımızı marina haline getiremiyoruz, neden liman çevresini park olarak düzenleyemiyoruz, neden bu kentin insanları üç beş tane süpermarketin fiyat oyunlarının kurbanı oluyor, devlet daireleri neden görevlerini tam olarak yapmıyor, neden, neden, neden???

Evet;

Kimler geldi… Kimler geçti!

Elimize ne geçti?