Akepe hükümeti bir asgari ücret belirledi, işte bu ücret daha cebe girmeden 450 lira eridi.

15 dolar yani…

Bir ay dolmadan!

Ve zamlar yağmur gibi yağıyor, domino taşı teorisine uygun bir şekilde her zam bir diğerini tetikliyor… Daha emeklinin ne alacağı belli değil. Seçimlerin yaklaşmasına ve hükümetin her türlü engeline rağmen zamlar engellenemiyor. Hayat pahalılığı her geçen gün halkı vuruyor.

Peki seçimden sonra?

Heh heh heeee…

Göreceksiniz, göreceksiniz.

Neyi göreceğinizi de çok iyi biliyorsunuz!

GAZZE’DEN FARKIMIZ NE?

Hamas isimli örgütün Israil topraklarında kutlama yapan ve dans eden gençlerin bulunduğu alanı basıp 250 kadar genci öldürmesi ve bir o kadar da insanı kaçırması sonrası gelişen olaylar 25 bin kadar Filistinlinin ölmesi ile sonuçlandı. Bu rakam şimdilik. Bu rakamın 5 binden fazlası çocuk,15 bini de kadın.

Hamas liderlerinin baskın sonrası kameraların önünde poz verip matah bir şey yapmışçasına bir de şükür namazı kılmalarından sonra gelinen nokta bu…

İsrail denen terör devleti de bunu fırsat bildi ve Gazze’yi tarla gibi sürmeye başladı, Gazze’yi dümdüz etti, Filistinlileri kaçırdı, geri dönseler bile barınacak damları yok. Orada bulunan Filistinliler şimdi aç, ilaçsız, bakıma muhtaç, en gerekli yaşam malzemelerini sağlayamıyorlar, çocuklar sefil, kadınlar acınacak halde…

“Erkeklerse “la ilahe illallah, Allahu ekber” diyerek insanları din yolunda birleştirip savunma yapmaya çalışıyorlar!

Üzerlerine on binlerce ton bomba yağan Filistin’de durum böyle; peki üzerlerine bomba yerine zam yağan bizim ülkemizde durum nasıl?

Çocuklar yeterince beslenebiliyor mu, kadınlar her istediklerini alıp pişirebiliyorlar mı, eti sütü balığı unutan insanlarımızın genel nüfusa oranı kaç?

Bu soruları çoğaltabiliriz ama özetle sormak gerekirse Gazze’den farkımız ne?

Üstüne üstlük son üç aydır Gazze ile yatıp Gazze ile kalkıyoruz. Kendi derdimizi unuttuk. Yoksa unutturdular mı?

Dünya’da 60’a yakın müslüman ülke var, Filistin için mitingler hangilerinde var? Hrıstiyan ülkeleri daha çok kınama yapıyor. Bırakın mitingi, “soykırım” suçlamasıyla İsrail’i n Lahey adalet divanında yargılanmasını sağlayan da Güney Afrika Cumhuriyeti, hristiyan bir ülke yani… En zengin Müslüman ülke Suudi Arabistan ise iki ay önce yeni yıl kutlamalarına başladı…  Daha da iki ay sürecekmiş… Hadi çıkıp da “ayıp ediyorsun kardeş” desenize?

Durum böyle işte,

Gazze olmasaymış ne konuşacakmış bizi yönetenler? Şimdi seçim de yaklaşıyor, hazırlanın seçim nutuklarıyla karışık İsrail’i lanetleme mitinglerine.

Karşı da çıkamıyorsunuz, adamı anında din düşmanlığı ile suçluyorlar birader…

MAZİ KALBİMDE BİR YARADIR

Pazar günleri biraz sıkıcı oluyor benim için… Hadi yaz mevsimi olsa, çık git bir yerlere de kışın ne yapacağız? Eskisi gibi “lokal” ortamımız da yok; sigarayı bırakınca alkol de bizi bıraktı : ))))

Yıllar boyu birbirlerine eşlik eden bu ikiliden biri olmayınca öbürü de olmuyor, beyin şartlanmış bir kere…

N’apalım? Biz de evde takılır müzik filan dinleriz, olmadı netflix var, binlerce film, binlerce dizi, binlerce konu… Netflix beğenmezsen Amazon var… İnsanın ömrü yetmez walla, dibini bulamazsın bunların…

Ben tango severim, babadan kalma alışkanlık işte, babam Secaattin Tanyerli severdi, Fehmi Ege vs.  Hele Tanyerli’nin “Gel seni çok özledim” parçasına bayılırdı, “Papatya” denince akla gelen ünlü tangoya da, evde keyfi yerindeyken bunları mırıldanırdı…  Annem de Türk sanat müziği severdi, bizim evde pek türkü dinlenmezdi, bir de o zamanlar zaten “arabesk” denen saçmalık da yoktu, adam gibi müzik dinlerdik…

Tango böyle bir şey işte; dünyanın en güzel müzik tarzlarından biri. Tango denince aklıma Antonio Banderas’ın o ünlü “Take the lead” filmindeki tango sahnesi gelir. Müthiş bir performans. Ve yine Banderas’ın Catherine Zeta Jones  ile birlikte çevirdiği “The mask of Zorro” filmindeki İspanyol tango; “Tango in love” müthişten de öte… Bu filmdeki bu sahneyi izleyin, ikilinin dansına hayran kalacaksınız… Banderas’ın birçok tango sahneleri var, internette ararsanız bulursunuz…

Batıda sanatçılar çok yönlü. Gençlik yıllarımızın Alain Delon’u da öyle, Dalida ile birlikte seslendirdiği “Parole, parole, parole” isimli parçayı dinlemeyeniniz var mı, bizimkiler bunu çaldılar ve “Palavra, palavra” diye Türkçe’ye uygulayıp palavradan bir aranjman yarattılar…

Sadece yabancı erkek film starları değil, kadın yıldızlar da var, çok yönlü ve müzik alanında da başarılı… Örneğin… Şu dünyanın en güzel yüzlü ve dudaklı kadını olarak kabul edilen ünlü film yıldızı Anne Hathavay var ya, onun da bir başka ünlü yıldız için seslendirdiği parçası var, Meryl Streep için, “She’s my pal”…

Listeyi uzatabiliriz… Şimdi “peki bizde yok mu çok yönlü sanatçı?” diye soracaksınız. Var, ama sayılı! Benim şarkılarını beğenerek dinlediğim, filmlerini beğenerek izlediğim aklı başında bir kadın sanatçı var örneğin; Zühal Olcay!.. Bazı erkek sanatçılar da var, dedikodu magazinine konu olmamış sanatçılar…

Ve adına “arabesk” denen illet! Sırası gelmişken söyleyelim, bir takım dangalaklar ve bunlara gaz verenler Türk müziğini de arap müziğine uyarlayıp yok etmeye çalıştılar arabesk tarzla ama beceremediler… Orhanlar, Ferdiler, İbolar, bilmemne Bülbüller vs. yandım Allah makamcılar bir tuhaf akımın insanımızı zehirleyen temsilcileridir.

Maganda takımı bunları dinleyip ortalıklarda göğsünü yumruklayarak gezdi, hala gezen de var. Ne olacak ki; davul dümbelek gibi vurmalı çalgıların çıkardığı acayip seslerin halka müzik diye yutturulmaya çalışılmasının doğal sonucudur bu…

Neyse;

Bu konuyu bir kere daha dile getirmiştik, yine aynı romantizmi yaşadık ve İnternette geze geze iki üç saat geçirdik, Sway… Adam çıkıp okuyor, elinde wiski kadehi, ağzında sigara… Alaycı bakışlar ve kızların onu izlerken çığlıkları. Vay anasını be,.. Vay anasını… İl Volo dinledik, gençliğimizin Baccara’sını yeniden izledik, Sony and Cher, Tom Jones, Engelbert Humperdinck, Charles Avnavour’un unutulmaz “yesterday” parçası, ve tabii ki Elvis, Al Martino, Andy Williams vs. vs. vs…

Aralarda da Timur Selçuk ve Alpay… İsimleri dedikodulara karışmamış adam gibi adam sanatçılar… Ve Atila Atasoy, çok severim, özellikle de “Sitem” isimli parçasını! Şöyle sesleniyor şarkıcı ilk iki dörtlüğünde şarkının:

Sanma ki sen kızgın çölde yağan bir yağmursun

Sanma ki sen kar üstünde açan bir çiçeksin

Ne sanmıştın kendini, solmayan bir çiçek mi

Yoksa gönül  uydulu sönmeyen bir güneş mi

 

Sevenim olmasa da görenim olmasa da

İstemem gelme sakın çok geç

Arayanım olmasa da soranım olmasa da

İstemem ellerim boş kalsa…

Yıllar önceki eski sevgililerin her birinden koptuğunuzda dinlenmesi gereken bir parça, şimdi diyeceksiniz ki “sen neden seviyorsun ve dinliyorsun hala?”  Bizim de olmuştur çooook eskiden bazı maceralarımız… Eminim, hepsinin gözlerinde hüznüm var… Dilek Türkan’ın kalplere nakşolunan seslendirmesi gibi: “Mazi kalbimde bir yaradır…”

Her neyse; müzik işte, dinlemek insanı rahatlatıyor, insanın içini açıyor, bazen güldürüyor, kimi zaman da ağlatıyor…

Unutulmayanlar ise acıtıyor!