NATO MÜTTEFİKİMİZ ( ! ) ABD’DEN DOĞU AKDENİZ’ DEKİ GERGİNLİĞİ TIRMANDIRMA ÇABASI

En son alınan haberlere bakılırsa AA’nın haberinde; ABD yönetiminin Kıbrıs Rum kesimi üzerinden 33 yıllık silah ambargosunu kaldırma kararına ilişkin bir soruya cevap veren Pompeo, "Uzun zamandır üstünde çalıştığımız bir karardı. Bu adımın Doğu Akdeniz'deki yüksek gerginlik zamanında alındığını biliyoruz ama doğru bir karar olduğunu düşünüyoruz." ifadelerini kullanması yanı sıra Pompeo, ABD Başkanı Donald Trump'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis ile görüşmeye devam ettiğini ve her iki tarafa da tansiyonu düşürme ve diplomatik diyalog kurma çağrısında bulunduğunu da belirtmesi ABD’nin bir taraftan Doğu Akdeniz Kesiminde küresel aktör rolünü üstlenirken; diğer yönden de Pompeo ise Twitter hesabından yaptığı açıklamada, GKRY’i "Doğu Akdeniz’deki kilit ortağımız" eşleşmesini yaptığı izleniyor. Bu ilişkilerin geçmişine göz atıldığında ise ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 Aralık 2019’da imzaladığı, “2020 Mali Yılı Ulusal Savunma Yetki Yasası” ve "İlave Konsolide Tahsisatlar Yasası” kapsamında ABD’nin 1987'den beri GKRY’ye uyguladığı silah ambargosunun kaldırılması öngörülüyordu. Trump, silah ambargosunun kaldırılması yetkisini 14 Nisan'da imzaladığı kararname ile Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'ya devretmişti.Nitekim Pompeo’nun GKRC için uygulanan silah ambargosunu tam gerginliği tırmandığı bir sırada kaldırması da sürpriz olmadı.

                                   *       *        *

Çok tabii olarak iş bu kadarla da sınırlı değil. ABD'li "Delta Crescent Energy LLC" şirketinin, Suriye'nin kuzeyinde Kürt grupların liderliğindeki SDG ile petrol anlaşması imzalaması da yine müttefik ( ! ) olarak güvenirliğini her geçen gün yitiren ABD’nin son Türkiye aleyhtarı hareketi. Bu kapsamda değerlendirmede bulunan Çağ Üniversitesi öğretim üyesi Murat Koç, ABD'nin bu hamlesinin sadece Suriye ile sınırlı olmayan, daha geniş alana yayılan bir stratejinin parçası olarak görülmesi gerektiği şeklindeki görüşünü açıklarken; Bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden bir uzman olan Koç, "ABD, Suriye'deki bu bölgeyi, Afganistan, Hazar, Irak, Akdeniz enerji aksında kontrol edilmesi gereken önemli bir kavşak olarak görüyor. Bu kavşağı yerel aktörlerle, istenilen forma girmeye elverişli, esnek, SDG ve YPG gibi amorf terör örgütleriyle, askeri destek ile bekçilik görevi verdiği bu yapılarla, kontrol etmek istiyor. Petrol anlaşması da bunu teyit ediyor" değerlendirmesini yaptığı görülüyor. ABD'li petrol şirketininin, Suriye'deki petrol ve gaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 70'sini denetimi altında tutan SDG ile imzaladığı anlaşmanın, bölgedeki petrol sahalarının modernizasyonu ve petrolün işlenerek pazarlanmasını kapsadığı belirtiliyor. SDG, bu bölgede potansiyelin çok altında çıkarabildiği petrolü sadece Irak'a değil aynı zamanda Esad rejimine de satıyor, bu yolla özerk yönetiminin finansmanını sağlıyor.

                                   *       *        *

Sonuç olarak,ABD’nin gerçek niyeti de böylece açıkça ortaya çıkarken; SDG ve ABD'li şirketin, petrolü kime satacağı da merak konusu. Bir seçenek Ürdün üzerinden İsrail'in Hayfa limanı, diğeri de Irak ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden petrolün satılması. Peki bu durumda Türkiye, SDG petrolünü mü alacak? Aaron Stein, bu soruyu şu sözlerle yanıtlıyor; "Petrol satışının Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden yapılması halinde bu Türkiye'nin YPG'nin petrolüne para ödeyeceği anlamına gelir. Gerçi, bunun mevcut fiili durumdan, çok da farklı bir durum teşkil edip etmeyeceğinden çok da emin değilim. Çünkü zaten bu Kürt petrolü, kaçak yollardan Türkiye'ye sokuluyor ve kara borsada satılıyor." Şimdi dikkatler Ankara'nın bundan sonra atacağı adımlara çevrildi. Murat Koç, Türkiye'nin Barış Pınarı Harekatı bölgesindeki baskıyı arttırarak alanını genişletmeye çalışacağı, aynı zamanda da Irak'ın kuzeyinde, Suriye ile Irak arasındaki sınır hattındaki Pençe harekatlarının adetlerini artırarak baskıyı yoğunlaştıracağı görüşünde. Hem Türkiye'nin hem Esad rejiminin tepkisine yol açan petrol anlaşmasının Ankara-Şam hattında bir yakınlaşmayı beraberinde getirebileceğine de işaret eden Koç, her iki tarafın SDG'ye karşı takınacağı tutumun kritik önem taşıyacağını söyledi. "Ortak düşman" algısının Ankara ile Şam'ın yakınlaşmasına yol açabileceğini söyleyen Koç, "Özellikle Şam-Ankara hattındaki istihbarat tabanlı yakınlaşma gelişebilir. Türkiye'nin Arap aşiretleriyle geliştirmiş olduğu çok önemli ilişkiler var. Özellikle Arap aşiretlerinin bu konuda önemli bir aracılık rolü oynayabileceğini söyleyebiliriz."değerlendirmesini yapıyor.Bu arada da PKK/PYD’nin geçtiğimiz günlerde yapılan Rusya görüşmesinin de takibe alınırken; Fransa’nın elini zayıflatıp oyunlarını bozacak diplomatik girişimlerin de yoğunlaştırılması gerekiyor.