Küresel pandemi koronovirüs kovid-19 vakaları sonrasında öyle görünüyor ki kriz uzayıp derinleştikçe likidite sorunlarının ödeme gücü sorunlarına dönüşme riski de yükseliyor. Devlet borçlanma streslerinin yanı sıra, kurumsal temerrüt riskleri bazı gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde endişe verici derecede. Dahası, kriz yoksulluğu daha da ağırlaştırdı ve eşitsizlikteki bu artış birçok ülkede politik sorunları artıracak gibi görünüyor. Aslında kovid-19 salgınının gelişmekte olan piyasa ekonomileri üzerindeki ekonomik etkisi, küresel finansal krizinkini aştı. Önceki krizlerden farklı olarak, tepki tıpkı gelişmiş ekonomilerde olduğu gibi güçlü oldu. Fakat geleneksel politikalar sınırlarına ulaşıyor ve alışılmamış politikaların da riskleri bulunuyor. Gerçekte kovid-19 hala gelişmekte olan pazar alanında devam ederken hem insanlar hem de ekonomiler için ciddi risk oluşturmakta. Çin, Uruguay ve Vietnam gibi ülkeler virüsü kontrol altına almayı başarırken, Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika gibi diğerleri enfeksiyonlardaki artışla maalesef boğuşmaya devam ediyor.

                                *       *         *

Görünür o ki salgının ekonomik etkileri birden fazla şokla birleşince özellikle gelişmekte olan piyasalarda daha da şiddetlendi. Hastalığı kontrol altına almak için uygulanan önlemlerin olumsuz etkileri yanında bir de azalan dış talep sorunu bulunuyor. Özellikle emtia fiyatlarındaki düşüşle petrol ihraç eden ülkeler ve turizm gelirine bağımlı ülkeler bu yönden dikkat çekmekte. Küresel ticaret ve petrol fiyatlarının sırasıyla yüzde 10 ve yüzde 40’tan fazla düşmesi beklenirken, gelişmekte olan piyasa ekonomiler yokuş yukarı bir savaşın içindeler. Mart ayından bu yana sermaye çıkışlarının kısmen istikrar kazandığı ülke tahvil faizlerinde izlenen sert dalgalanmanın kısmen durulmasına rağmen gelişmekte olan piyasalar için koşullar halen çok zorlu durumda bulunuyor. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, IMF’nin en son Haziran Dünya Ekonomik Görünüm Güncellemesi, gelişmekte olan piyasa ekonomilerini bu yıl yüzde 3,2 oranında küçülterek bu düşüşü rekor seviye olarak ilan etti.

                                  *       *         *

Gerçekte eğer olağanüstü politika desteği olmasaydı kriz daha da kötü olabilirdi. Elbette, gelişmiş ekonomilerdeki belirleyici politika eylemleri, gelişmekte olan piyasa ekonomileri açısından değerlendirildiğinde bir dönüm noktası oldu. Bu sayede zorlu piyasa koşullarında Nisan ve Mayıs aylarında dış finansman sağlamaya devam ederek bu yıl şimdiye kadar rekor düzeyde tahvil ihraçları ile Haziran sonu itibariyle 124 milyar dolar ek kaynak sağlamış oldular. Ancak tüm ülkeler eşit derecede şanslı olmadı. Akaryakıt ihracatçıları, sınır ülkeleri ve yüksek borçlu olanlar, borçlanma maliyetlerini artıran veya daha da kötüsü, piyasalara daha fazla erişmelerini engelleyen daha büyük bir finansal şok yaşıyor. Gelişmiş ekonomilerin bu aradaki politika desteği ise, gelişmekte olan piyasa ekonomisi politika yapıcılarına mevcut ekonomik darbeyi yumuşatmak için biraz olsun hareket alanı sağladı.

                                  *       *         *

Sonuç olarak, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin hızlı sermaye çıkışlarından ve döviz kurundaki değer kaybının enflasyonist etkisinden kaçınmak için politikayı sıkılaştırma eğiliminde olduğu önceki krizlerden farklı olarak, mevcut kriz, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin gelişmiş ekonomilerle aynı doğrultuda politika tepkileri vermelerine yol açtı.Çoğu gelişmekte olan piyasa ekonomisi rezerv tamponlarını idareli kullandı ve döviz kurlarının değer kaybetmesine izin verirken, birçok ülke piyasanın işleyişini bozmamak için gerektiği kadar likidite enjekte etti. Polonya ve Endonezya gibi ülkeler, kredi artışını desteklemek için makro ihtiyati politikaları daha da kolaylaştırdı. Türkiye’deki tabloda ise ilk etaptaki önümüze gelen soru; Dolar, bütün paralara karşı değer kaybederken Türk Lirasına karşı niçin değer kazanıyor?” Bunun yanıtını veren tanınmış ekonomist Mahfi Eğilmez’e göre;”Bunun temel nedenleri arasında birçok mesele var: (1) Türkiye, son 5 -6 yıldır riskleri artan bir ekonomi. Bunu piyasalar bir şekilde kanıksamış bulunuyor. Ne var ki son dönemlerde sürekli yeni riskler ortaya çıktıkça endişeler artıyor. (2) Merkez Bankası’nın rezervlerinde gerileme var. Bu da piyasalarca kanıksanmış bir durum. Buna karşılık son dönemlerde swap hariç net rezervlerin ekside seyretmesi tereddütler yaratıyor. (3) Kamu bankalarının kurları düşük tutmak için döviz satarak açık pozisyona girmiş olmaları ilk iki riske göre çok daha yeni bir risk. Ne var ki yeni olması tereddüt yaratmaması anlamına gelmiyor. (4) Bir süredir piyasada TL darlığı yaratılarak dövize talep düşük tutulmaya ve kurlar frenlenmeye çalışılıyordu. Riskler artmaya başladıkça yatırım sahipleri ne pahasına olursa olsun TL satıp döviz almak isteyince bu hamle kurları yukarı itti. İşte tablomuz da bu şekilde.