Doğal afet çok önemli.

Ülkemiz pek çok doğal afet yaşıyor.

Görüyor.

Depremleri çok yaşıyoruz.

Hem de pek çok.

Deprem olmayan yerimiz yok gibi.

Türkiye her yönden deprem kuşağında.

Fay hattı.

Her bölgemizde boydan boya.

Bir uçtan uca var.

Peki önlem alıyor muyuz?

Son 20 yıldır alınıyor.

Deprem yönetmeliği bizi kendimize  getirdi.

Son 20 yıldır yapılan evler.

Binalar.

Konutlar güvenli.

Depreme dayanıklı.

Türkiye yedi ve üzeri depremde hasar görüyor.

Beşik gibi sallanıyoruz.

Onun için güvenli binalar şart.

Zemin etüt şart.

Kayalık bölgelere binalar yapılmalı.

Toprak alanlarda zor ki zor.

Ya da sert topraklar.

Olabilir.

Bu dediklerimiz her şey için önemli ve değerli.

Sağlık için önemli.

Kağıt gibi yıkılan binalar artık olmamalı.

Kentsel dönüşüm ile bunlar yıkılmalı.

Cumhurbaşkanımız beş yıl içerisinde tam 1.5 milyon bina kentsel dönüşüm olarak yeniden yapılacak sözleri çok önemliydi.

Ayrıca sadece deprem değil.

Doğal afet olarak yaşadığımız heyelanlar.

Seller.

Bir çok bölgemizde yaşanabiliyor.

Can kayıpları.

Mal kayıpları yaşanıyor.

Allah korusun tedbirlerimizi alalım.

Sağlık ve sıhhatli olalım.

Bugün doğal afet kader midir?

Sorusunun cevaplarını arayalım.

Değerlendirelim.

AFETLER KADER DEĞİLDİR

Deprem başta olmak üzere hemen her bir afet türüne rastladığımız ülkemizde, afetlerin etkisini azaltmak, her türlü kaybı en aza indirmek için her yaş grubundan bütün vatandaşlarımızın bilinçlendirilmesi önem taşımaktadır. Bilinç kazandırmanın ve bu bilinci sürekli kılmanın yolu ise eğitimden geçmektedir. Bizler yılın 365 günü gündüz ve gece her türlü afete hazır olmak zorundayız.

Hazırlık seviyemizi en üst seviyeye çıkardığımız zaman afetlerin asla bir kader olmadığı görülebilecektir. Japonya, Şili gibi ülkeler başlarına gelen afetlerden dersler çıkararak ve afetlerle mücadele etmeyi öğrenerek maddi ve manevi kayıpları minimize etmeyi başarmışlardır. Ülkemizde meydana gelen afetlerden elde ettiğimiz birikimle bizde başarabiliriz.

AFETLER GENİŞ BİR BÖLGEYİ VE ÇOK SAYIDA İNSANI ETKİLER

Afet ve acil durum konusunda toplumun bilinçlendirilmesi büyük önem taşıyor. Öncelikle birbirleriyle çok fazla karıştırılan bu iki kavram arasındaki farka dikkat çekmek gerekiyor. Bu iki kavram arasındaki temel fark, kapsadıkları alan ve etkiledikleri nüfus oranıyla bağlantılı. Acil durum, yerel ve dar bir alanı kapsayan, gerçekleştiği bölgenin imkan ve kabiliyetleri ile çözüme kavuşturulan bir olayken; afet daha geniş bir bölgeyi ve dolayısı ile daha fazla sayıda insanı sosyal ve ekonomik olarak etkiler. Afet olaylarında ihtiyaca göre diğer bölgelerden, hatta uluslararası destek de talep edilebilir. 17 Ağustos 1999’da meydana gelen Marmara depremi veya Ocak ayında meydana gelen Elazığ depremi kapsadıkları alan ve etkiledikleri nüfus yoğunluğu ile afet tanımı içine girmektedir. Geçtiğimiz günlerde meydana gelen İzmir depremini de afet kapsamında tanımlayabiliriz.

Ülkemiz afet türlerinin her birini içinde barındıran fiziki ve coğrafi yapıya sahiptir. Türkiye’de yaşanılan afetlerin yüzde 60’ıdan fazlasını depremler oluşturmaktadır. Sırasıyla seller, yangınlar ve heyelan ülkemizi etkileyen afetler olarak sayılabilir.