Gittikçe kabalaşan, küfürler etmeyi erkeklik sanan, vatandaşı tehdit etmeyi de görev bilen bir kısım maganda bozuntusu seçim yaklaştıkça çirkinleşiyor.

Şu söylemlere bakın:

-Kafanı kırarım,

-Kolunu kırmam kopartırım…

-Buralarda yaşayamazsın!

Kimler söylüyor ve pis cümleleri, bu hakaretleri tahmin etmeniz zor değil, ulusal kanallarda bangır bangır veriyorlar, Cumhur ittifakının adayları, başkanları vs. vs. insanlar bunlar…

Palavra sıkmalarına alıştık, şimdi de tehdit! Çünkü foyaları boyaları dökülmüş, halk vaatlerine inanmıyor, palavralarını vatandaş yemiyor, başlıyorlar sopa göstermeye.

Ben de inanmıyorum; Akepe ne derse inanmıyorum, çünkü ülkenin geldiği hali görüyorum. Pahalılıktan ve geliri yetmediği için eti zor alan vatandaş son iki yılda hiç alamaz oldu,  büyük şehirlerdeki et kuyrukları tam bir rezilliktir. İktidarın beceriksiz ekonomi politikalarının kanıtıdır. Et Süt Kurumu başka şehirlerde şube açamıyor, nedeni de aynı kuyrukların oralarda da yaşanıp Akepe’yi çok zor duruma düşüreceğini bildiğinden. Bu bir gerçek; Zonguldak’ta kasabın birinin “abi eskiden, Akepe gelmeden önce haftada 10 hayvan keserdik, şimdi bir hayvan kesemiyoruz, çünkü alan yok, kasap reyonunu kapatacağı bu gidişle…”

Kapat kardeşim kapat; et satacağına ot sat, her ne kadar o da alım gücü sınırlarını zorlamaya başladıysa da, en basit taze soğanın bile ikiye bölünüp satılan bağı 30 liradan başlıyorsa da…

Sucuğu, sosisi, pastırmayı dile getirmiyoruz daha… Zaten yazsak büyükler çoktan tadını unuttular da, çocuklar “bunlar da ne?” diye sorarlar, ne olduğunu öğrenememişler, nedeni malumunuz…

Türkiye’nin en pahalı ulaşımının yürürlükte olduğu Zonguldak dolmuş ve halk otobüslerine bindiğinizde duyduklarınız hep “yandım Allah” makamından; vatandaş isyan bayrağını açmış çünkü geçinemiyor…

Seçimlerden sonra da başına neler geleceğini biliyor. İktidar tarafından sübvanse edilerek bastırılan ama yine de fiyatların arttığı piyasanın kendisini ve ailesini yutacağını da biliyor. Faiz artırmayarak güya denge sağlamaya çalışan ve bunun için de bir günde kasalarından 5 milyar dolar saçan merkez bankasının bağımsız olmak yerine birilerinin güdümünde olmasının dövizi zıplatacağını tahmin etmek hiç de zor değil, zaten görüyorsunuz, dolar her gün 50 kuruş, 1 lira artıyor. Türk lirası dünyanın en zavallı parası haline gelmiş. Suriye iç savaş yaşamış, Ukrayna hala savaşıyor, Bulgarlar daha düne kadar sürünüyorlardı, Yunanistan maaşları ödeyemiyordu, şimdi ne durumdalar, haaa? Hepsi bize 10 basıyor 10… Bizim vatandaş bırakın yurt dışı, yurt içi seyahati; köyüne bile gidemez oldu… Önümüz Ramazan, sonra da bayram; göreceksiniz…

Tüm bu olumsuzlukları Zonguldak da yaşıyor, 5 yıldır yatan belediye kendini atağa kalkmış gösteriyor, şunu yapacaklarmış, bunu yapacaklarmış, arkalarında iktidar varmış falan filan… Şimdiye kadar arkanızda Ankara’nın Seyran Bağları mı vardı, Beştepe vardı, neden yapmadınız? Sen yat  yat, sonra “şu projem var, bu müjdem var…”,  yemezler!..

Evet; bu konular uzun ama gerçekler acı ve çarpıcı… Halk her şeyi görüyor, biliyor… Haaa anlamayan ya da anlamazlıktan gelen kitleler yok mu, var! İşte onları da karikatüristler meralarda otlayan koyunlar şeklinde resmediyorlar, mecliste de grup başkan vekili kadın milletvekili de kış kışlayarak dışarıdaki ağıla sürdüğü süt ve yumurta veren dostlarımız olarak lanse ediyor.

Yalan mı?

BASIN KARTI KONUSU

Zonguldak’ta çok sayıda gazeteci arkadaşımız var, bu işten ekmek yemeye çalışıyorlar. Bunların bir kısmı basın organlarının kadrolarında, bir kısmı da “ben gazeteciyim” diyerek gezen sivil vatandaş havalarında.

Gazetecilik önemli bir iş biliyorsunuz, bir zamanlar 4. Güç olarak tanımlanıyordu, bu iktidar gittiğinde yine 4. Güç olacak.

Böylesine önemli bir görev yapan gazeteciler de artık “gerçek gazeteci” tanımının yapılmasını istiyorlar. Çünkü davet edildikleri organizasyonlara elini kolunu sallayarak giren ve hatta sorular bile soran sözde gazetecilerden ayrışmak istiyorlar. İnanmayan gitsin sorsun… Bir de şu var, bu işten en çok yakınan daveti veren makam, inanmayan bunu da sorsun…

Şimdi;

“Ayırmak zor” dedik ya, ekmek parası; herkesin bir derdi var, para herkese gerek; gerek ama davetlere de bir düzen gerek!

Kanımca şöyle olmalı;

Basın toplantısı düzenleyen kurum, parti, dernek, üniversite, resmi makam vs. kim varsa, bunların basın büroları toplantıya çağıracakları basın mensuplarından basın kartı sorsunlar. Öyle tanıtma kartı değil, resmen Cumhurbaşkanlığı İletişimden verilen resmi basın kartı…

Bu işin kıstası budur!

Mantıklı çözüm de budur, kimse de yakınmaz…

Gereksiz tartışmalar da yaşanmaz…