Nasılsın?

Belki bunun sana sorulmasına ihtiyacın vardır bugün diye düşündüm. Hepimiz nasıl olduğumuzun sorulmasına ihtiyaç duyarız sık sık.

Yalandan iyiyim deriz, gülümseriz belki ama nasıl olduğumuz merak edilsin isteriz.

Sahi nasılsın?

Sende de biraz boş vermişlik var mı bu günlerde? Geleceğe umutla bakan yanını yitirdin mi?

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak düşüncesine kapılıyor musun hiç?

Ben her gün kapılıyorum. Ufacık bir umut vardı içimde sanırım onu da bu günlerde yitirdim.

Her şeyi boşverip kaçıp gitsem, birileri beni merak etse ve yeniden umutlansam istiyorum.

Peki hiç sevilmeyecekmişsin gibi hissettiğin oluyor mu?

Hani nasıl anlatayım; koskoca bir boşluğun içerisinde tek başınasındır, kalbin ufak bir ses bekler o boşlukta. Bir ses duyarsın ve hemen koşarsın. Beklersin, hadi beni sev. Beklersin, beklersin sadece beklersin.

Sevmez. Neden sevmediğini de hiç anlamazsın.

Sevilmeyecek bir yanın da yoktur üstelik. Yoksa var mıdır?

Yoktur, herkesin sevilecek özel bir yanı vardır.

Birinin o özel yanını keşfetmesini beklersin. Belki aylar, belki seneler sürecektir bu.

Ya hiç gelmezse, ya sevilmezsem?

Ne kadar karamsar oldu bu yazı böyle. Hiç uyarmıyorsun da beni.

Tamam hadi güzel şeylerden konuşalım.

"Sahi güzel şeyler kaldı mı etrafta?" diye düşünmeden de edemiyorum.

Görüyor musun bak, umutsuzluktan güzel şeyleri düşünecek vakit bile bulamıyorum.

Sabah uyanıyorum, akşam olsun da tekrar uyuyayım diye bekliyorum.

Yalın'ın da dediği gibi: Heyecanını kaybetmişsin, Yok inancını kaybetmişsin...

İşte tam da böyle olmuş.

Bir de diğer yandan Mustafa Sandal "Benim aşka inancım kalmadı hiçççççç" diye bağırmıyor mu?

Bu iki şarkı arasında gidip geliyorum bu aralar ama halledeceğim.

Halledeceğiz bence ya. Güveniyorum bize.

***

Yunan mitolojisine göre bir zamanlar karadut ağacının yemişleri kar gibi beyazdı.

İki sevgilinin ölümüydü ansızın renklerinin değişmesine sebep olan.

Güzel Thisbe ve yakışıklı Pyramus.

Bu güzel çiftimizin evleri yan yanaydı, birbirlerine deli divane aşıklardı.

İkisinin de anne ve babası bu aşka mani olmuştu ama aşk yasak tanır mıydı?

Aşkın alevi ne kadar örtülürse ateşi o kadar yakıcı olurdu.

İki sevgili evlerini ayıran duvardaki delikten konuşabiliyor, bu zorlu iletişime rağmen vazgeçmeden birbirlerine aşklarını fısıldıyorlardı

Bir gün bu aşkın tutkusuna dayanamadılar ve kaçmaya karar verdiler.

Dut ağacının altında buluşmak için sözleştiler.

O gün ikisi için de farklı bir gündü. Kavuşacaklar ve ömür boyu ayrılmayacaklardı. Her şey çok daha güzel olacaktı.

Güzel Thisbe, dut ağacının altına sevgilisinden  önce gelmişti.

Aniden nereden geldiğini bilemediği bir kükreme duydu ve döndüğü zaman karşısında ağzı kanlı bir aslan ile karşılaştı.

Korkup koşar adımlarla kaçarken, sırtından örtüsünün düştüğünü bile fark edemedi.

Bir süre sonra Pyramus geldi ve yerde sevgilisi Thisbe’nin düşürdüğü örtüyü gördü.

Öldüğünü düşündü, daha erken gelemediği için kendini suçladı.

"Onu koruyamadım" dedi ve dut ağacının altında, elinde sevgilisinin örtüsü, gözünde yaşıyla kılıcını çekerek oracıkta kendini öldürdü.

Vücudundan akanlar kanlar ise altında durduğu dut ağacını kızıla boyadı.

Güzel Thisbe ise geri döndüğünde gördüğü manzara karşısında şoka uğradı.

Ağladı isyan etti ve o da oracıkta sevgilisinin kılıcıyla canına kıydı.

Bu hikaye mitolojide en sevdiğim hikayelerden biri.

Sevince insan ne pahasına olursa olsun kavuşmak istiyor sevdiğine. Tek bir an yetiyor bunu yapmak için.

Gerçi var mı böyle aşklar artık? Ya da ben baya baya umudumu kestim mi bu işlerden?

Thisbe'yi seven Pyramus gibi biri beni de sever mi?

Kendini öldürmesine hiç gerek yok, bir güler yüz, iki tatlı kelam yeter.

Tamam hadi ben bu yazıyı burada noktalıyorum. Yoksa gözyaşlarımı da ekleyeceğim buraya.

Aslında ben, senin okuyacağını düşünerek gülümseyerek yazıyorum bu satırları.

Şimdi gülümse biraz, yap mis gibi bir kahve. Aç yanına sevdiğin şarkıyı. Hatta mırıldan biraz, sesli mırıldan ama duysun herkes sesini.

Sevgiyle,

Ezgi Hasret...