Size en basitinden bir ekonomi dersi, bu konu ekonomi ilminin de alfabesidir, ekonomi tahsil edenlere de ilk olarak bu öğretilir…

Şöyle:

Bildiğiniz gibi parayı Lidyalıyalar buldu,

Ama bankerler yok etti!..

Aslında para denilen olay altın ya da gümüş sikkelerdir, ülkeler19. Yüzyılın sonuna kadar her türlü alışverişlerde bu sikkeleri kullanırlardı, her türlü ticaret bunlarla yapılırdı. Bu nedenle denizlerde batan tarihi yük gemilerinden banknot çıkmaz, sikke çıkar…

Ancak; sikke taşınması zor bir maddeydi,

Ağırdı, üstünüzde taşımak zordu, düşünebiliyor musunuz 50 bin altın sikkeyi ya da gümüş sikkeyi cebinize koyup bir yerden bir yere gitmeyi…

Onun için bankerler “banknot” denilen olayı icat ettiler, altın para için ayrı banknot, gümüş para için ayrı banknot, bunların yarımları çeyrekleri için de ayrı ayrı banknotlar piyasaya sürüldü.

O devirlerin insanları da ellerindeki sikkeleri arkasında devlet güvencesi bulunan banknotlarla değiştirdiler. Devletin darphaneleri getirilen altın ya da gümüş kadar banknot basarlardı, yani tedavüle sürdükleri paranın karşılığı olan kıymetli maddeyi kasalarında saklarlardı.

Özetle şu yani;

Piyasaya sürdüğün banknotun karşılığı kadar altın gümüş kasanda olmazsa o banknotun da değeri olmaz!

Ya da;

Değeri düşer, düşer, düşeeeer ve para rezil olur…

Buna da enflasyon derler!

Aynı bizdeki gibi di mi?

İktidar partisi akepe bol bol para dağıtıyor, emekliye şu kadar zam, çalışana bu kadar zam… Eeeeeee? Parayı nerden buluyon hemşo? Basıyon he miiiii? Afferim, afferim!

“Bas bas paraları Leylaya” oynamıyoruz ki biz burada, geçinmeye çalışıyoruz, ama akepe karşılığı olmayan parayı bize kakalayıp ilk 15 gün mutlu ediyor, sonra kol gibi geçiriyor; ona zam, buna zam… Paranın değeri düşüyor, satın alma gücü düşüyor, eski almış olduğun aylık son aldığından daha çok satın alma gücüne sahip oluyor…

Alın size basit bir ekonomi hesabı, bu türden hataları bir zamanlar iktidara geldiğinde rahmetli Erbakan da yapıp milleti sevindirmişti, iki ay sonra fiyatlar patlayıp enflasyon şahlanınca millet gördü anasının Amsterdamını…

Yine aynı filmi göreceğiz, emekliye 15 bin vereceklermiş ha, versinler versinler, kıymayı da kilosu iki üç bine yeriz artık…

Eveeeet;

İlk ekonomi dersimiz bu kadar, şimdilik…

Arkası gelecek,

Çekeceğimiz çileler bitmeyecek!

ÜÇÜNCÜ MEVKİDEKİLER

Değerli inşaat mühendisi dostumuz Erol Özel paylaşmış bu hikayeyi ve bizim de hoşumuza gitti, köşemize aldık…

Hikaye şöyle:

Çok eskilerden bir gün, İstanbul’dan Erzurum’a tren gider.

Velhasıl tren Aşkale’yi geçer geçmez arıza yapar. Makinist ve ilgililer Daphan Ovası’nın yanı başında duraklayan treni tamir etmeye çalışsalar da boşadır...

Durum baş kondüktöre aktarılır ve gereğinin yapılması istenir. Bu arada yolcular merakla camlardan dışarı bakmaktadır.

Baş kondüktör önce birinci mevki vagonuna gider ve oradaki yolculara şöyle seslenir;

-“Çok kıymetli yolcularımız! Trenimiz şu sebepten dolayı arızalanmıştır. Arkadaşlar ilgilendi ama arızayı gideremediler. Devlet Demir Yolları adına sizlerden özür diliyorum. Hazırlıklarınızı yapın, bir saate kadar otobüsler gelecek ve sizleri Erzurum’a götürecek.”

Açıklamanın ardından baş kondüktör ikinci mevkiinin olduğu vagonlara ulaşır ve şöyle der;

-“Beyler ve bayanlar! Trenimiz arızalandı. Şu karşı tarafta Aşkale-Erzurum minibüsleri geçiyor. Şimdi başınızın çaresine bakın ve treni tezden boşaltın…”

Bu arada garibanların olduğu üçüncü mevkide bir telaş vardır. Telaşının arasında baş kondüktör üçüncü mevki vagonunun kapısına gelir. Garibanlar trenden inmeye çalışırken baş kondüktör engel olur ve der ki;

-“Hele durun bahalım... Nereye bele? Bu telaş niye?”

İçlerinden biri öne atılır ve derki;

-“Ağabeyi! Belli ki tren arızılandi. Anlaşılan o ki tamir edemediz. Biz de ufağ ufağ yürümeye başliyağ. Erzurum’a daha çoğ yol var.”

Baş kondüktör vagonun kapısını sert bir şekilde kapatır ve oradaki ahaliye şöyle seslenir;

-“Ola oğlum… Siz gideceğsız ya... Bu treni Erzurum’a kadar kim iteleyecağ?”

: )))))

Yani kıssadan hisse;

Mehmet Şimşek'in bakan oluşuyla kurtulacağız sanmayın sevgili üçüncü mevkidaşlarımız…

x     x     x

Nasıl?

Anlamlı di mi?

Erol Özel’e teşekkür ederiz…

ŞEHVETÇİ CÜPPELİ

Bildiğiniz gibi son yılların patlayan bombası şu kerametleri kendilerinden menkul bir takım tarikat şeyhlerinin küçüklüklerinde gittikleri kurs murs vs. gibi yerlerde bedenlenmeleri olayıydı…

Anlayın işte…

Ama kurt girdiği yeri hep kemiriyor, hep kemiriyor,

Kafaya takılan şeyler de bilinçaltında sanki bir özlemmiş gibi yıllarca yatıyor ve en olmadık anlarda bir dışavurum yaşanıyor…

Alın size bir örnek;

Ne dedi geçtiğimiz günlerde şu bizim Cübbeli:

-Erkek kısmısı el sıkışıp tokalaşmasın, karşılıklı şehvet duyguları uyanabilir, zinhar dikkat!..

Görüyorsunuz di mi?

Adamın fikri de zikri de apış arası…

Ve bu herifi “sen de diyon hemşerim” şeklinde uyaran ne diyanet var ne de başka bir yer, makam…

La havleeeee…..

La havlenin boncuğu!..