Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜN) öğrencileri, Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) kuruluş yıldönümünde kampüs önünde bir araya gelerek YÖK’ü ve mevcut yükseköğretim politikalarını protesto etti. Devrimci Gençlik Dernekleri’ne bağlı bir grup öğrenci, yaptıkları basın açıklamasında YÖK’ün kaldırılmasını ve üniversitelerde kayyum uygulamalarına son verilmesini talep etti.

Grup adına konuşan temsilci Nuri Şahin, açıklamada YÖK’ün 12 Eylül dönemi ürünü olduğunu hatırlatarak, “YÖK, üniversiteleri piyasanın hizmetine soktu; akademik özgürlükleri ve öğrencilerin itiraz hakkını yok saydı” dedi. Şahin ayrıca, son yıllarda yönetimlere atanan rektör atamalarını “kayyumlaştırma” olarak nitelendirip üniversitelerin özerkliğinin sağlanmasını istedi.

Dernek temsilcisi Nuri Şahin şu açıklamayı yaptı:

“YÖK’süz Üniversite, AKP’siz Türkiye İçin Devrim!

Basına ve kamuoyuna:

Üniversitelerde yükselen gençliğin devrimci mücadelesini bastırmak için oluşturulan, 12 Eylül faşist darbesinin ürünü YÖK’ün kuruluşunun üzerinden 44 yıl geçti. YÖK’ün geride bıraktığı 44 yıllık tarih, halk için bilimi ve özgür düşünceyi yok etme; gençliğin dinamizmini ve düzene karşı itirazını bastırma çabasının tarihidir. 1980 öncesi anti-emperyalist gençlik hareketinin yarattığı toplumsal ve siyasal bilinç, 24 Ocak’ta ilan edilen neoliberal dönüşümün önünü açmak için 12 Eylül’le bastırılmış; YÖK ise bu rejimin üniversitelerdeki baskı ve zor aparatına dönüşmüştür.

Kurulduğu günden bu yana üniversiteleri neoliberal ekonomi modelinin gerekleriyle şirketleştirmiş, eğitim alanında özelleştirmelerin ve vakıf üniversitelerinin önünü açmış; üniversiteleri ticarethane, öğrencileri müşteri olarak gören anlayışı derinleştirmiştir. Darbe zihniyeti nasıl işçilerin grev ve örgütlenme hakkını yasakladıysa, üniversitelerde de 1402’lerden KHK’lara kadar muhalif akademisyenleri ihraç etmiş; kampüslere sokulan polis ve sivil faşist çetelerle, ÖGB şiddetiyle devrimci-demokrat öğrencileri baskılamaya ve olası direnişlerin önüne geçmeyi hedeflemiştir.

Geride kalan 44 yıl boyunca rejimler ve hükümetler değişmiş; 12 Eylül postalıyla üniversitelere giren YÖK’ün kaldırılması birçok düzen içi unsur tarafından seçim dönemlerinde gündeme getirilmiş fakat “kendisiyle hesaplaşılacağı” iddia edilen darbe zihniyeti değişmemiş, aksine daha da derinleşmiştir. 23 yıllık iktidarı boyunca AKP, darbenin eseri olan YÖK’ü dahi bir ayak bağı olarak görerek üniversitelere kılıcı bizzat kendisi sallamaya kalkmış durumdadır. 2016’dan sonra ilan ettiği OHAL ile Saray rejimi kendisini YÖK’ü aşan yetkilerle donatmış; bir aparata ihtiyaç kalmadan üniversitelere doğrudan müdahale eder hale gelmiştir.

“Başkanlık sistemi” olarak ifade edilen, esasen halka ve gençliğe dönük baskı politikalarının kuralsızlık kuralı olan sistem; üniversitelerin ve memleketin üzerine karabasan gibi çökmüştür. AKP, KHK düzeninin gücüne güvenerek ve tüm memleket sathını olduğu gibi üniversiteleri de kendi lehine dikensiz gül bahçesine çevirme gayreti içindedir. Cumhurbaşkanlığı tarafından üniversitelere atanan kayyum rektörler, öğrencilerin önüne çıkarılan disiplin soruşturmaları, uzaklaştırmalar, gözaltı ve tutuklamalar bunun göstergesidir. Eş, dost, akraba kontenjanı ile atanan her kayyum rektör, kendi şirketinin patronu haline gelmiş ve piyasalaşma artık YÖK eliyle değil, bizzat üniversitelerdeki AKP’li kadrolar aracılığıyla sürdürülür hale gelmiştir.

Üniversitelere dönük saldırılar öyle doğrudan bir hal almıştır ki Erdoğan barış imzacısı akademisyenleri sözde akademisyen ilan ederken, 19 Mart’ta irade gaspına karşı kampüslerden sokaklara taşan üniversite öğrencilerini “vandallar, teröristler, müptezeller” diyerek hedef alabilmektedir. Üniversite öğrencilerini terörist ilan eden, ev baskınlarıyla, gözaltılarla, tutuklamalarla özgürlük mücadelesini bastırmak isteyenlerin çürümüş düzeni artık ömrünün sonuna gelmiştir.

Bugün üniversiteler, sermaye düzenine itiraz etmeyen, sorgulamayan; itaat eden, yedek işsiz orduları yetiştiren kurumlar haline getirilmişse de hâlâ düzenden kopuşu ve itiraz iradesini her dönem olduğu gibi içinde barındırmaktadır. 19 Mart’ta korku duvarını aşarak halkın geniş kitlelerine öncülük eden üniversiteli gençlik, düzenin karşısında siyasal bir güç haline gelebilmiştir. Artık iktidarın ihtiyaçları dahilinde kendi eliyle işlevsizleştirilse de düzenin aparatı olarak YÖK, üniversitelerin kaderini belirleyen kararların alındığı faşist bir kurumdur.

Başkan Satılmış Gebeş, Mahalleleri ziyaret etti
Başkan Satılmış Gebeş, Mahalleleri ziyaret etti
İçeriği Görüntüle

6 Kasım’da YÖK’e karşı mücadele etmek aynı zamanda emperyalizme ve işbirlikçisi AKP düzenine karşı mücadele etmek demektir. 6 Kasım yalnızca YÖK’ün kuruluş günü değil, aynı zamanda gençliğin bu düzene karşı sesini yükselttiği, özgürlüğe ve bilime sahip çıktığı gündür. Geçmişin karanlığını dağıtarak geleceği kurma iradesinin tarihidir. Bizler biliyoruz ki bu ölü toprağını direniş silkeler; bütün bunlardan kurtuluş ancak devrimle mümkündür. Memleket ve üniversitenin ahvali birbirinden ayrı düşünülemez.

Rant ve talanla sermayeye hizmet etmeyen, halk için bilim üreten; tepeden inme kayyumların değil, üniversitenin öznelerinin karar alıp yönettiği, baskı araçlarının ablukasından özgürleştirdiğimiz kampüsleri yaratmanın zamanıdır. Birbirine sıkı sıkıya bağlı emperyalizme karşı bağımsızlık, faşizme karşı demokrasi mücadelesini büyütecek; demokratik ülkeyi ve demokratik üniversiteyi gençliğin iradesiyle kuracağız.

Bu 6 Kasım’da bir kez daha söylüyoruz: Darbenin mirasıyla, piyasanın yağmasıyla, gericiliğin kuşatmasıyla barışmayacağız. YÖK’e ve şimdi yetkilerini devralmış Saray rejimine karşı aynı kararlılıkla mücadeleyi sürdüreceğiz. Üniversitelerden YÖK’ü, memleketten AKP’yi devrim gönderecek.”

Muhabir: Sertaç Özdemir