Ne bayramdı ama… Hava o kadar elverişli olmasa bile bütün millet, çoluk çocuk kendini meydanlara atmıştı.

Yüzler gülüyordu!

Çocuk bayramıydı ama büyükler daha çok eğleniyordu; çünkü “güzel günler gelecek çocuklar” söyleminin ilk adımı gerçekleşmişti. Yerel seçimlerde halk demokrasiye, çağdaşlığa ve laikliğe olan bağlılığını açık açık belirtmişti.

Türkiye’nin gülen yüzü bu nedenle sokaklardaydı, caddelerdeydi, Anıtkabirdeydi…

Gülmeyen yüzü de her zamanki inlerinde!

Milli bayramlara ters bakan zihniyet, sarıklı sakallı ve cübbeli çağdışı görünümleriyle 23 Nisan kutlamalarına katılan büyük halk kitleleriyle tam bir tezat görünümünü ortaya çıkarıyordu.

Gündüzünde de, gecesinde de…

Eksik menülü davetlerde alkole ters bakanlarla erkek kısmıyla tokalaşmayı günah sayanlar arasındaki bağ, matbaanın icadından tam 234 yıl sonra ancak Osmanlı topraklarına avdet edebilmesi garabeti ile bir paralellik teşkil ediyordu.

Etkisi ve yetkisi günümüzde tartışılan parlamentonun “Başkanlık sisteminden çıkış olmayacak, parlamenter sisteme de dönüş olmayacak”  söyleminin gölgesinde kendi kuruluşunun 104. Yılını kutlaması bir kara mizah gibi tarihe düşen bir nottu.

Türkiye yüzyılı böyle görüntülerle tarihe de geçmemeliydi…

Artık ülkemiz kuruluş ayarlarına da geri dönmeliydi!..

Tam bu satırları yazarken de Timur Selçuk’un o unutulmaz parçası derinden derinden, eski günleri anımsatan güzel hayaller gibi tatlı tatlı, benliğimize işliyordu:

caddeden sokaklara doğru sesler elendi,

pencereler kapandı, kapılar sürmelendi.

bir kömür dumanıyle tütsülendi akşamlar,

gurbete düşmüşlerin başına çöktü damlar...

yuvamı çiçekledim, sen bir meleksin diye,

yollarını bekledim görüneceksin diye.

senin için kandiller tutuştu kendisinden,

resmine sürme çektim kandillerin isinden.

saksıda incilendi yapraklar senin için,

söylendi gelmez diye uzaklar senin için...

saatler saatleri vurdu çelik sesiyle,

saatler son gecemin geçti cenazesiyle,

nihayet ben ağlarken toprağın yüzü güldü,

sokaklardan caddeye doğru sesler döküldü...