Gelmiş geçmiş en berbat bayramı ve bayram tatilini geride bıraktık. Neden berbatmış? Çünkü paranın pulun olmadığı bayram, bayram olmazmış…

Ne yazık ki böyle, insanlar çoluklarına çocuklarına bir şey alamadılar, dedeler torunlarına harçlık veremediler, her bayram ellerine para verilip kebapçıya gönderilen minikler bu bayram gidemediler, ailecek bırakın tatile çıkmayı dolmuşa binip karşı mahalleye bile gidemediler vatandaşlar, siz bakmayın basında yer alan “esnafın yüzü güldü vs.” gibilerden yazılanlara, gidin esnafı dinleyin bakalım, eskisine göre satışlar ne kadar düşmüş?

Bayram yaramadı yani…

Ülke genelinde bir hareketlilik oldu, bir kısım insanlar atlayıp araçlarına oraya buraya gittiler ama bu seyahate çıkma oranı geçtiğimiz yıllara göre yüzde kaç azaldı?

Yabancı turist her yıl artan oranlarda geliyor ülkemize ama biz kendi ülkemizi her yıl azalan oranlarda gezebiliyoruz, yakında sıfırlarız…

Bayram yerli turisti hiç yaramadı, bu gidişle de yaramamaya devam eder…

Ülke politikasına bakarsak;

İçte aynı tas aynı hamam, aynı suratlar, aynı yalanlar, aynı kafalar… Bir tek Akşener’in “bu işi bırakıyorum” diyerek yenilgi sonrası kaçışı… Bir çuval inciri berbat ettikten sonra daha ne yapacaktı ki?

Son günlerde de Akepe birbirine girdi, çünkü partinin bayan milletvekili Monaca’da ıstakoz yemişmiş ve de bunu sosyal medyada paylaşmışmış… Yer efendim yer, başkaları neler neler götürüyor, o avanta mı yemiş, parasını verip ıstakoz yemiş, n’olmuş?

Dışta ise bizi pek takan olmadığından, orada da aynı tas aynı hamam… Bakmayın siz bizdeki “Gazze, mazze, Filistin” çıkışlarına; arabuluculuğu Mısır ile Katar yürütüyor, Türkiye’nin esamisi bile geçmiyor, nedeni mi? Nedeni güvensizlik ve ülkemizin itibar yitimi…

Zonguldak ne âlemde peki?

Ne yazık ki Zonguldak’ta dengeler vatandaş aleyhine sürdürdüğü kazıklama prensipleri kapsamında yola çıkmış olduğu düzlemde son hızla ilerliyor.

Kenti Marmaris, Bodrum sanan yiyecek içecek sektörü,

Kendileri de tatile giren denetleme mekanizmasının tümü ve başındakiler…

Ülkenin en pahalı ulaşım sistemi nedeniyle evlerinden kıpırdayamayan gariban halk, al sana örnek; 4 kişi Yayla mahallesindeki evinden çıktın dolmuş ile Soğuksuya gideceksin ve geri döneceksin di mi; nah gidersin, dolmuşla bile gidiş dönüş 136 te le…

Çocuklarını araba uçak vs. gibi elektrikli aletlerin çalıştığı oyun parklarına götür götürebilirsen, bir biniş 30 lira, iki çocuk 60 lira, 5 oyuncağa bindiler tam 300 lira… Bazılarına bir de sistem kurmuşlar, kartı okutuyorsun, çalışmıyor… Bir daha okutuyorsun, yine çalışmıyor… Gidiyorsun görevli hanımefendiye derdini anlatıyorsun diyor ki “kartı okuttuktan sonra yanda bir düğme var bir de ona basacaksınız” Bre insafsız el kadar çocuk nasıl bilsin o düğmeyi, uyarı yazısı yazsan, okumayı bilmiyor, paran ne mi oldu? Yandııııı!..

Bayram akraba ziyaretine gideceklere de, çocuklara da yaramadı…

Özellikle bu tür oyun salonları konusunda öncelikle belediyemizi uyarıyoruz; bizim kentin miniklerine ucuz tarifeden hizmet verebilecek böyle salonları devreye sokup işletmekte yarar var… Kapıda bekleyip de içeri giremeyen çocukların yanaklarına damlayan gözyaşlarını görüp de içimizin parçalanmasından kurtuluruz hiç olmazsa…

Fazla bir harçlık da alamayan, istedikleri gibi eğlenemeyen çocuklara da aslında pek yaramadı bu bayram…

Elbette bayramın da yaradığı birileri var;

Adı dilenciler caddesine çıkan Gazipaşa’daki dümbelekçiler, avuç açan üç beş yaşındaki yavrular, “çocuğuma süt” diye dümenden yalvaran sahte garibanlar… Günde 20-25 kişiden süt parası alsa bunların biri, 30 liradan hesaplayın artık, asgari ücretten fazla…

Eveeeeet;

Tüm bunlara rağmen insanlar bu kentte güler yüzle ve moralleri fazla bozcuk olmadan bir bayram yaşamaya çalıştılar, bunda karanlıktan aydınlığa çıkabilmiş olmanın, güzel günlerin geleceğini ummanın, çağdaş bir yaşam tarzının özellikle genç kesimi yeniden kucaklayabileceğini bilmenin payı vardı.

Bu beklentilerin tüm toplumu kapsayacağı günler de elbette ki gelecekti…

Gelecekteki daha mutlu bayramlara kavuşabilme dileklerimizle, bizleri yaşanabilecek ortamlara kavuşturacak yönetimlere de hep artan sevgi ve saygılarımızla…

ECEVİT’İN AŞÇISI ANLATIYOR…

Aynıyla vaki bir anı, Ecevitlerin aşçılığını yapan mutfak çalışanının ağzından…

Şöyle diyor aşçı:

Başbakanlık konutuna taşındığında, beni çağırıp:

Evlâdım, burası benim evim ve devlet bana maaş veriyor. Bütün yediğimiz, içtiğimizin parasını benden alacaksın. Sakın ola, devletin tek zeytin tanesi boğazımdan geçmesin. Ben de çok dikkat edeceğim ama sizden bu konuda çok hassas olmanızı rica ediyorum.’ demişti…

Bir gün kahvaltı yapılacak ve peynir yok. Her nasılsa ihmal etmişiz. Gittim bizzat kendisinden peynir almak için para istedim. Bütün ceplerini karıştırdı, para çıkmadı. Rahşan Hanım bir tasın içinde, o zaman iki buçuk liralık madeni para vardı, buldu, verdi…

Gözyaşlarıma engel olamamıştım…

Evet;

Bir zamanların devlet zihniyeti…

İçi boşaltılan belediyeleri görünce, itibar-tasarruf ilişkisinin abartılı boyutlarına tanık olunca, geçmişi özlemle daha çok arıyoruz…