Tüm Bel Sen Zonguldak Şube Başkanı İsmail Sefertaş yaptığı açıklamada “Ülke olarak yine ne yazık ki siyasal, ekonomik, sosyal krizlerin içi içe geçtiği zorlu bir süreçten geçiyoruz. Siyasal iktidar kayyum politikaları, antidemokratik uygulamalarıyla, Anayasal bir hak olan seçme ve seçilme hakkı fiilen ortadan kaldırırken halkın iradesi yargı eliyle gasp edilmektedir. Öte yandan grev hakkı sistematik biçimde yasaklanmakta, emekçilerin en temel hakları dahi sermayenin çıkarları uğruna yok sayılmaktadır” dedi.
Sefertaş açıklamasında, “Bu koşullarda çalışanı, emeklisi ile birlikte ailelerimizi de kattığımızda 25 milyonluk devasa bir kitlenin geleceğini yakından ilgilendiren önemli bir sürecin arifesindeyiz. 2026-2027 yıllarını kapsayan 8. Dönem Toplu Sözleşme süreci temmuz ayı ortası itibari ile başlayacak, 1 Ağustos’ta toplu sözleşme masası kurulacak. Normal koşullarda bir ülkede çalışanlar, emekçiler toplu sözleşme süreçlerini dört gözle bekler. Toplu sözleşme masasını yaşadığı sorunların çözümü için bir fırsat olarak görür” diyerek şunları söyledi:
“Ancak ne yazık ki ülkemizde tam tersi bir tablo ile karşı karşıyayız. 14 yılda yapılan her toplu sözleşmeden sonra ortaya çıkan tablo bugün milyonlarca kamu emekçisini ve emeklisini toplu sözleşme süreçlerinin başlamasından heyecan değil endişe duyar hale getirmiştir. Çünkü başta kamu emekçileri ve emeklileri olmak üzere tüm kamuoyu biliyor ki 14 yıldır sadece adı toplu sözleşme olan gerçekte ise “deve desen deve değil, kuş desen kuş değil” misali bir sistem bulunuyor. Milyonlarca kamu emekçisi ve emekli gerçek bir toplu sözleşme ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan bu sistemle 14 yıldır oyalanmaktadır.
14 yıldır sürdürülen bu sisteme göre masada sözde iki taraf bulunuyor. Ama işveren tarafı “konuyu, tarafları, kapsamı, masaya getirilen teklifin bu kapsama girip girmediğini ben belirlerim” diyor. “Sendikamız” diye nitelendirdiği konfederasyonu tüm kamu emekçilerinin ve emeklilerin tek ‘yetkilisi” olarak görüyor. Öyle ki bu sistemde uyuşmazlık halinin bile baştan önlemi alınmış durumda. Hani olur da iktidarın ‘sendikamız dediği, kraldan çok kralcı yapı kamu emekçilerinin taban baskısı soncunda mutabakata imza atamadı. Ne olacak? Hakeme gidilecek. Peki Hakem kim? İki taraf arasında bir sorun olduğunda, tarafları dinleyip bağımsız karar veren bildiğimiz Hakem mi? Tam tersine ortada hakem değil, adeta iktidarın fanatik taraftarı bir yapı oluşturulmuş durumda.
Toplam 11 üyeden oluşan ‘Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’ adlı bu yapının başkan dahil 6 üyesi Cumhurbaşkanı tarafından atanan üyelerden oluşuyor. Kurulda çalışanları temsilen 1’si öğretim üyesi olmak üzere 5 üye bulunuyor. Ama çalışanları temsil edecek olan bu üyelerden öğretim üyesi bile konfederasyonların gösterdiği 7 aday içinden seçip atama yetkisi yine Cumhurbaşkanı’na verilmiş durumda. Bu kadar önleme rağmen ola ki oylar eşit çıkarsa diye bir önlem daha alınmış durumda. Oyların eşitliği halinde Hakem Kurul başkanın yani Cumhurbaşkanının atadığı başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılıyor.
Üstelik bu Hakem Kurulu’nun kamu emekçisi ve emeklisi ile 7 milyon kişinin yaşamı, geleceği hakkında verdiği kararlara itiraz dahi edilemiyor. Yargıya başvurulamıyor.
Bu nedenle KESK olarak; ‘toplu sözleşme’ adı ile sürdürülen, iktidarın gölgesinde büyütülen yapıların yöneticilerinin tüm kamu emekçilerinin ve emeklilerin “yetkilisi” sıfatı olarak masada oturtulduğu, gerçekte ise her konuda tüm yetkinin iktidara, iktidarın gölgesi olan Hakem Kuruluna devredildiği bu sitemde kamu emekçilerinin her alanda hak kaybı yaşayacağının altını defalarca çizdik. Toplu sözleşme masaları dahil her platformda gerçek, evrensel bir toplu pazarlıkla uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan mevcut garabet sistem devam ettiği sürece yaşadığımız sorunların çözülmesinin mümkün olmadığını defalarca dile getirdik.
Geride bıraktığımız 14 yıl bizi haklı çıkarmıştır. Yedi dönemdir “toplu sözleşme” adı ile sürdürülen bu sistemde kaydeden taraf her zaman hangi sendikanın üyesi olursa olsun tüm kamu emekçileri ve emeklileri olmuştur.
Masaya yetkili olarak oturanlar bazen hükümetin sunduğu teklife karşı önceden hazırladıkları ‘bu teklife kapalıyız’ lolipoplarını havaya kaldırarak şov yapmış, bazen kameralar önünde masayı terk etme numarası çekmiştir. Ama hemen sonra arka kapıdan girip görüşmelerini sürdürmüştür. Sonuçta hemen her seferinde maaşlarımızdaki artış TÜİK’in sanal enflasyon rakamlarına bağlanmıştır.
Kamu emekçilerinin tabanda yarattığı baskı soncunda gidilen uyuşmazlık süreçlerinde ise “Ben ne yapayım? Elimden geleni yaptım ama hakem böyle karar verdi” diyerek Hakeme atmışlardır. “Gelin o zaman tüm yetkiyi iktidara veren bu garabet sisteme karşı birlikte mücadele edelim” çağrılarımıza ise her seferinde kulak tıkamışlardır.
Her alanda yaşadığımız bu hak kayıplarını önümüzdeki günlerde Toplu Sözleşme taleplerimizi kamuoyu ile paylaşacağımız toplantılarda kamuoyu ile ayrıntılı olarak paylaşacağız. Bu noktada kamu emekçilerinin bugün yaşadığı yoksulluk, sefalet, güvencesizlik tablosunu sadece temel başlıklarla özetlemekle yetineceğiz. Öncelikle emeği ile geçim mücadelesi veren tüm kesimler gibi kamu emekçileri de düne göre daha yoksuldur. Kamu emekçisi emeklilerinin içinde bulunduğu tablo ise çok daha vahimdir. Bugün en düşük kamu emekçisi emeklisi maaşı 19 bin TL, ortalama kamu emekçisi emeklisi maaşı ise 24 bin TL’de kalmıştır. Yani bugün sayıları 2,5 milyon civarında olan kamu emekçisi emeklilerinin yine %90’ı aşan ezici çoğunluğunun cebine giren emekli aylığı açlık sınırının altında kalmıştır.
Aradan geçen 23 aya rağmen kamu emekçisi emeklilerine bir kuruş dahi ilave seyyanen ödenek verilmemiştir. Dolayısıyla hükümet tüm kamu emekçisi emekliklerine bugün itibari ile her kamu emeklisine 303 bin TL borçludur.
İki yıl önce “Sözleşmelilere kadro “adlı altında 4+2 sisteminden 3+1 sistemine geçilmiştir. Böylece 4/B statüsünde sözleşmeli olarak çalışanların neredeyse yarısının kadroya alındığı söylenmiştir.
Ancak son iki yıldır kamuya kadrolu alım nerdeyse tamamen durmuştur. Strateji ve Bütçe Başkanlığı verilerine göre 2023 Haziran itibari ile 3 milyon 470 bin 727 olan kadrolu personel sayısı iken iki yılda sadece 5.168 kişi artmıştır. Buna karşın 2023 Haziran itibari ile 270 bin 568 olan sözleşmeli personel sayısı 199 bin 704 kişi artarak bugün 424 bin 447 kişiye ulaşmıştır. Yani son iki yılda kadrolu personel sayısı sadece %0,15 artarken, sözleşmeli personel sayısı %74 artmıştır.
Kamu emekçileri ve emeklileri olarak yaşadığımız sorunlar elbette ki sadece bunlardan ibaret değildir. Biz burada en çok öne çıkanları özetlemeye çalıştık. Bu noktada bir kez daha altını çizmekte fayda görüyoruz.
Öte yandan biz KESK olarak hiçbir zaman deyim yerinde ise “sadece kendine Müslüman” bir konfederasyon olmadık. İşçilerden emeklilere, asgari ücretlilerden işsizlere milyonlarca insanın benzer sorunları yaşadığını biliyoruz. Bu ülkede emeği ile geçim mücadelesi veren hiç kimsenin emeğinin karşılığını alamadığını da biliyoruz. Hepimizi sefalette, yoksullukta eşitlemeye dönük saldırıları görüyoruz. Dolayısıyla iktidarların çalışanları, emekçileri karşı karşıya getirme, böl-parçala-yönet oyunlarına hiçbir zaman gelmedik, gelmeyeceğiz.
Sefalette değil, refahta birleşinceye bir paçası olduğumuz işçi sınıfının, açlık sınırının altına itilen asgari ücretlilerin, emeklilerin, gençlerin yanı başında olmaya, emeğin birleşik mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz” (Haber Merkezi)



