Bir önceki dönem olan 20. yüzyılın 2. yarısından sonra Türkiye’de hızlanan şehirsel gelişme, ekonomik özellikleri çok değişik olan coğrafi bölgelere göre farklılıklar göstermektedir. Ülkemizdeki şehirleşmenin en belirgin özelliği, mevcut şehirlerin giderek büyümesi, büyük şehirlerimizin ise daha da büyüyerek metropoliten özellik kazanmasıdır. Bir türlü önlenemeyen dengesiz göçlerden dolayı Türkiye’de bazı bölgeler ve yerleşmeler sürekli olarak nüfus kaybına uğrarken, bazı bölgeler ve yerleşmeler devamlı olarak kalabalıklaşıp büyümektedirler. Özellikle Orta, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kırsal alanlarda yaşayanlar, 20 yüzyılın ikinci yarısından sonra daha iyi iş imkânları bulabilmek amacıyla sürekli olarak büyük şehirlerimize göç etmiş ve bu şehirlerimizde nüfus yığılmaları ortaya çıkmıştır. Tek yönde yoğunlaşan bu hareket halen günümüzde de devam etmektedir. Son yıllarda ülkenin doğu taraflarında göçlerle önemli ölçüde nüfus kayıpları yaşanırken, batıdaki belli alanlarda oluşan nüfus yığılmaları, şehirlerde normal şartlarda yaşayabilecek insan sayısı sınırının oldukça üzerine çıkmasına sebep olmuştur. Bir yandan kırsal alanlarda terk edilmiş köyler ve boş bırakılan arazilerin miktarı büyürken, diğer yandan şehirlerde gecekondu ve apartmanlar arasında sıkışmış, aşırı şehirleşmenin doğurduğu sorunlarla bunalan kitlelerin gün geçtikçe artması dikkat çekmekte ve endişelere sebep olmaktadır.

                                  *      *       *

Hal böyle iken,Ülkemizdeki şehirlerin en önemli meselesi haline gelen aşırı nüfus artışı ve beraberinde getirdiği sorunları lehine çevirmek, bir gelecek tasavvuru ile yapılabilir. Bu tasavvurun sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi, kendini yenileyen insanlara sahip olmasına bağlıdır. Bu ihtiyacın karşılanması noktasında şehir insana ne verirse, karşılığında da onu alabilir. Bu arada tarım ve hayvancılık sektörleri, hem hızla artan nüfusun gıda ihtiyacını hem de gelişen endüstrinin muhtaç olduğu sermaye ve ham maddeyi sağlaması bakımından stratejik önemlerinin her geçen bir zamanda arttığı bir süreçte; doğal kaynakların giderek azaldığı dünyada bu yeterlilik, büyük önem arz etmektedir. Bu alanda yeterli olmak, sadece beslenme açısından değil, canlılar için son derece önem taşıyan ekolojik ortamın gerekliliği ve sürdürülebilirliği için de son derece büyük önem taşımaktadır. Mamafih paha biçilmez değerdeki tarım alanları kısa vadede basit çıkarlar uğruna mesken, yol, sanayi kuruluşu ve turizm tesisleri tarafından işgal edilmektedir. Tarım alanlarında mülk sahibi olan ve gelecekte vereceği zararları umursamayan bazı açgözlülere çıkar sağlayan bu alışverişe masum bir ticaret gözüyle bakılamaz. Gelecekte milli varlığa ve ülke ekonomisine telafisi zor kayıplara sebep olacak bu girişimler, devletin uzun vadeli ve isabetli tarım politikaları göz önüne alınarak mutlaka en kısa sürede kontrol altına alınmalıdır.

                                *      *       *

Sonuç olarak, Şehirlerin aşırı ve hızlı büyümesi birçok alt yapı ve yerleşim sorularını beraberinde getirmektedir. Derme çatma yapı malzemeleriyle yapılan yerleşmeye elverişsiz konutlardan oluşan geniş gecekondu alanlarının ortaya çıkması, özellikle buralarda yaşayanları, olabilecek doğal afetler karşısında önemli risklerle karşı karşıya bırakmaktadır. İstanbul’da beklenen olası büyük bir depremde ve akabinde oluşabilecek bir tsunami veya başka bir büyük doğal afetler yanında bu hafta içinde en son yaşanan sel felaketinin getirdiği olumsuz sonuçlar da dikkate alındığında; her tarafın beton bloklarla kaplandığı, yeşil alanların son derece yetersiz olduğu, şehrin adeta nefes alamadığı bugünkü İstanbul’da, bir doğal afetten sonra, büyük insan kitlelerini bir araya toplayacak bir alan, temel ihtiyaçlarını giderebilecek bir yer bulunmasında bile büyük sıkıntılarla karşılaşılacağı da göründüğü kadar kaçınılmaz bir durumdur. Ne acıdır ki, yanlış yerlerde gerçekleşen imar ve iskân faaliyetleri bile bile büyük felaketlere davetiye çıkarmak anlamına gelmektedir. Deniz kenarı veya akarsu yataklarının etki alanları ile gevşek zeminli tarımsal alanlarda gelişen yapılaşma, sadece verimli tarım arazilerinin devre dışı kalmasına sebep olmakla kalmayıp, aynı zamanda muhtemel sel, fırtına, heyelan, deprem gibi doğal afetlerde büyük can ve mal kayıplarının yaşanmasına zemin hazırlamaktadır. Kapasitesinden fazla nüfus barındıran şehirlerde, fazla nüfusun kırsal alanlara geri dönüşünü sağlayacak tedbirler bir an önce alınmalıdır.Aşırı şehirleşmenin doğurduğu sorunlardan kurtulmanın veya bu sorunları çözülebilecek seviyeye indirmenin kalıcı çözümü; kırsal kesimlere dönüşü özendirecek tedbirlerin alınarak bu alanların eski canlılığına geri döndürülmesinden geçer.