Okullar açıldı, yaz mevsiminden sonbahara geçtik, sahillerden caddelere düştük…
Hareketli günler artık buralarda.
Aaaaa o da ne?
Bir hareket!
Ana caddede yürüyoruz, kaldırımın iki kenarına dizilmiş dört beş tane asalak apaçi gelene geçene yılışıyorlar, araçlara bulaşıyorlar, ana avrat küfürler, bırakın kadınını kızını, erkekler bile aralarından geçmeye çekiniyor…
Sağa sola bakıyoruz, bir polis görsek yönlendireceğiz ama göremiyoruz!
Akşama doğru da haber geliyor, bir takım serseri gençlik vitamin sahildeki belediyenin kafeye saldırıp, parçalama işlemleri gerçekleştirmişler.
Şimdilik yağma etmemişler, şimdilik (!)
“Sahil bandındaki oturup kalktığımız, çocuklarımızı gönderdiğimiz diğer kafelerde can güvenliğimiz var mı?” diye düşünmeye başladık, inanın…
Kent merkezindeki hareketlilik biraz biraz buralardaki yiyecek içecek sektörüne de yansıyor ama buralarda da cep güvenliğimiz yok, isteyen tutturabildiğine satıyor…
Tutturabildiğine fiyat uygulamaları en hareketli sektörlerden biri olan ulaşım sektörüne de yansıyıp vatandaşı yaralıyor. 30 lira para ödediğiniz ulaşım araçlarının içinde hurdaya çıkmış olanlar var, uyduruk projelerle koltuk eklenmiş olanları var, bacaklarınız sığmıyor öndeki koltuk yüzünden, bunlara nasıl izin veriliyor anlamak zor? İşleri denetlemek olan görevli makamların boş vermişliklerinin faturası halka çıkıyor. Araç sürerken abuk subuk konuşan, trafik sıkışıklığını bahane edip diğer araçlara yanındaki camdan posta koyan ve sürekli cep telefonlarından direksiyon başındayken başkalarıyla muhabbete dalan bazı sürücüler de müşterileri tarafından ayıplanıyorlar, bilsinler…
Uzatmayalım;
Zonguldak’taki hareketlilik hep vatandaşın aleyhine oluşumları gündeme taşıyor, etkili yetkili makam kim varsa lütfen görevini tam yapsın, biz de buralardan ona buna mektup yazma zorunda kalmayalım…
Anlaşıldı mı arkadaşlar?
Aya bir iki…
Bu ülkenin hiçbir stand-up’çısı, hiçbir komedyeni, hiçbir komiği bizim bazı devlet adamları kadar bu ülkenin yurttaşlarını güldüremiyor.
Geçtiğimiz gün çıktı biri “çok yakında aya gideceğiz…” dedi… Kendi roketimizle gidecekmişiz…
Bakanlığa bakan beyefendi de “iki seneye kalmaz kişi başı gelirimiz 20-30 bin doları geçer” dedi…
İşsizlik azalıyormuş,
Eğitimde kalite yükseliyormuş,
Sağlık sistemi başka yerde yokmuş,
Emekli mutluymuş,
Çalışan çok ama çoooook mutluymuş!...
Gel de gülme şimdi bu saçmalamalara, ama inananlarda var, saf çok bizde, adamın kıçında donu, cebinde 5 kuruşu yok ama inanıyor, ne yapacaksın?
Oysaki gerçekler bambaşka; açlık sınırı 26 bin lirayı geçmiş, tek başına bir bireyin yaşaması için gereken para da ayda 42 bin lirayı geçmiş, bir ailenin yoksulluk sınırı da 90 bin lirayı aşmış…
Dolar dövizcilerde kuyumcularda 45 liradan işleme başlamış, altının gramı 5 bin, alma alamıyorsun, satsan da kuyumcularda alacak para yok…
Gazeteler yazıyor, ülkede orta halli bir aile lokantada yemek yiyemiyor, 100 liraya çorba veren lokanta ara ki bulasın, kent lokantaları da olmasa vatandaş sokakta açlıktan düşüp düşüp bayılacak, zaten öğle ikindi sıralarında vatandaşın karnı öyle acıkıyor ki, konuştuğunda adamın ağzı leş gibi kokuyor, bir şey diyemiyorsun, kafanı çevirip burnunu tıkıyorsun sadece…
Sene başından beri halk meyveye muhtaç, sebze de alamayanlar var, öyle et filan rüyaları süslüyor, balık anılarda kaldı, tavuk lüks sınıfına girmeye hazır. Kahvaltılık başka bir alem, sucuk, salam filan eskidendi…
Fazla saymaya gerek yok, vatandaş her yönden kuşatılmış durumda;
Bizi yönetenler mi?
Onlar aya sefer başlatacaklarmış, aya gidecekmişiz… Bayramlarda karşı mahalleye gidemiyoruz, köye gidemiyoruz, bırakın arabayı yaya gidecek bile halimiz kalmamış, “aya bir iki” diyorlar…
Başımızdan da gitmiyorlar!