EKONOMİDE HAREKETLENEN DEĞİŞKEN KUR ZAMLARI VE ENFLASYON

Abone Ol

Ülkemizdeki dış kaynaklı yapılan ithalata bağımlılık oranına baktığımızda; petrol ve doğalgazda, neredeyse yüzde 100'e yakın. Petrol ve petrol içeren formülle belirlenen doğalgaz fiyatları da ABD Doları cinsinden fiyatlanıyor.Dolayısıyla, bu ürünlerin neredeyse tamamını ithal etmek zorunda olan Türkiye'nin cari açığı da büyük ölçüde enerji kaleminden oluşuyor. Hal böyle iken, akaryakıt fiyatlarının belirlenmesi yönündeki hesaplamada toptancı ve bayii marjı ve benzeri maliyetler dışında iki tane ana değişken var: ürün fiyatı ve vergilendirme. Ürün fiyatlarının Türkiye'deki akaryakıt fiyatlarına yansımasında, ürün fiyatlarındaki değişim kadar döviz kuru da önemli rol oynuyor.Türk Lirası'nın değer kaybı nedeniyle geçtiğimiz aylarda ham petrol ve ürün fiyatlarına Türk Lirası cinsinden bakıldığında artış, dolar cinsindeki artıştan çok daha yüksek. Türkiye'de akaryakıta yapılan zammın nispeten az olmasının nedeni, Enerji Piyasası Denetleme Kurulu'nun tavan fiyat uygulayarak fiyat artışının tüketiciye birebir yansımasını önlemesi önemli rol oynuyor. Ancak bu durum, pompa fiyatları için iki türlü baskı anlamına geliyor: sadece ürün fiyatlarındaki artış değil, aynı zamanda kur kaybı da dolayısı ile fiyatların artmasına yol açıyor.

                                  *      *       *

Bu yıl dünyada ham petrol fiyatları yüksek ihtimalle petrol piyasasının kendi dinamikleri nedeniyle varil başına 50 ila 60 dolar arasında seyredecekler.Fakat çifte baskı nedeniyle fiyatlar sabit kalacak ya da hafif miktarda gerileyecek dahi olsa, Türk Lirası'nın değer kaybı sürdüğü sürece Türkiye'ye yansıyan fiyatlar azalmayacak, tam tersine artacak. Bu durum fiyatların belirlenmesindeki ikinci etken, Maliye Bakanlığı' nın inisiyatifindeki Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışları ile de birleşince döviz kurundaki kayıp da sürdükçe akaryakıt fiyatlarının daha da artması; benzinin litresinin 6, dizelin litresinin 5 liranın üzerine çıkmasını tahmin etmek hiç de zor değil. Bu arada da para arzındaki artışla beraber, düşük fonlama maliyeti gibi bir kısım faktörler şu an geçici anlamda sınırlı enflasyonist baskıya yol açıyor olsa da bu kapsamdaki  mevcut riskler potansiyel olarak halen devam ediyor. Olası kur şokları ile çift rakamda seyretmeye devam  eden enflasyon oranının her ne kadar kağıt üzerinde düşük görünse bile reel pozisyonda piyasalardaki durum oldukça farklı görünüyor.

                                      *      *       *

Bu yönde enflasyonun halen çift hanelerde kalmaya devam etmesine karşın Merkez Bankası'nın son bir yıl içerisinde politika faizini yüzde 24 seviyesinden yüzde 8,25'e kadar indirmesinin TL'nin cazibesini azalttığı ve yatırımcıların TL varlıklara olan ilgisinin azaldığı da belirtiliyor. Mamafih işin asıl enteresan tarafı da enflasyonun yüksek seyretmesine karşın faiz indirimlerinin sürmesi sonucunda Türkiye negatif reel faiz veren bir ülke konumuna da gelmiş pozisyonunda gözüküyor.Bu görünümün diğer bir olumsuz yönü ise; Merkez Bankası'nın azalan döviz rezervlerinin Türkiye'nin TL'yi destekleme kapasitesine olan güveni azaltması olarak karşımıza çıkıyor. Çok tabii olarak TL:nin baskı altına alınmasının nedenleri bu kadarla da kalmıyor; TL'nin baskı altında olmasına yol açan bir diğer neden ise koronavirüs salgını vakaları nedeniyle ülkeye döviz girişinde yaşanan düşüş şeklinde ortaya çıkıyor.

                                     *      *       *

Sonuç olarak, Reuters haber ajansı tarafından para piyasası traderlarının yaptığı hesaplamalara göre Merkez Bankası ve kamu bankalarının bir önceki 2019'un başından bu yana TL'yi desteklemek için piyasaya yaklaşık 110 milyar dolar sattığı şeklindeki açıklamasına göre; piyasadaki döviz likiditesinin artırılması ve TL'nin desteklenmesi amaçlansa da kur şoklarının bu işi zorlaştırması yanında TCMB döviz rezervlerini de erittiği izleniyor. Öte yandan yaz sezonu sürsince Türkiye'ye gelen yabancı turist sayısında yaşanan düşüş, turizm gelirlerinin geçen yılların oldukça gerisinde kalmasına yol açması durumu da diğer bir risk ve kırılganlık sebebi. Bu riskin önüne geçilebilmesi için küresel pandemi  kovid-19 vakalarındaki artışa karşı mutlak olarak şu veya bu şekilde önlem alınması gerekiyor. Çünkü son açıklanan Turizm ve Kültür Bakanlığı verilerine göre Haziran ayında Türkiye'ye gelen yabancı ziyaretçi sayısı yüzde 96 düşmüş durumda. Bunun dışında TL'deki değer kaybının bir diğer etkisi ise TL geliri olan ancak dövizle borçlanan özel sektör kesiminde de görülüyor. Dolayısı ile Türk Lirası'nın değer kaybetmesi, hem şirketlerin döviz borçlarını geri ödemesini hem de borçların çevrilmesini de zorlaştırıyor. Bu yönde Merkez Bankası’nın verilerine göre de özel sektörün 12 ay içerisinde geri ödemesi gereken döviz borcu da 162 milyar dolar seviyesinde bulunuyor.