Bugünlerde çokça izlediğimiz bir görünüm var; siyasi otorite bir taraftan ekonomide herşeyin tıkırında iyi gittiğini söyleyerek bir      şekilde algı yönetimi yapıyorlar.Keşke de iyi olsa.Özellikle de son      1,5 yıla baktığımızda konkordatolarda göreceli bir artış var; bunun    için parakende sektörüne bir göz attığımızda 17 firmanın konkorda    to ilan ettiğini izlerken irlili ufaklı birçok firmanın da kepenglerini     kapatarak kapısına kilit vurdukları izleniyor.Bu konuda BMD Başkanı Sinan Öncel perakende sektörünü ve geleceğini anlatırken

“Son düzlüğe girdik, son iki ay her zaman için yarışı nerede bitire ceğimizi belirliyor. Bir yılın karnesini kasım ve aralıkta yapılan ataklarla ölçüyoruz. Yılbaşı alışverişi, efsane cuma, Öğretmenler Günü, 11.11 (Bekârlar günü) Toplamda baktığımızda işini iyi yapan, iyi kontrol eden, yeni pazarlara açılabilen, ihracat kalemleri ni artırabilen, e-ticarete özel koleksiyon hazırlayabilen firmalarda işler iyi gidiyor. Ama uyum gösteremeyen firmalarda problem var.”değerlendirmesinde bulunurken;İstihdamla ilgili olarak da;

“Her koşulda konkordato kimsenin tercih etmeyeceği bir yöntem. Ama sonuçta firmanın açık kalması, çalışanlarının çalışmaya devam etmesi açısından da olumlu bir yöntem, çünkü firmanın iflas ettiğini düşünürseniz her bir perakende zincirinde 300-500 kişinin işsiz kalması demek bu.”yorumunu yapıyor.

                               *       *        *

Piyasalardaki durumla ilgili yaptığı değerlendirmenin detayında ise Sinan Öncel;” Zannedilmesin ki bir an önce kaçalım, kapatalım gidelim dükkânı, bu hiç kimsenin işine gelmez. Bir mağazanın kapanması demek, sağındaki solundaki mağazayı da olumsuz etkiler. Şu anda Türkiye’de 420’yi aşkın AVM var. Her AVM’de 10 mağaza boş. Bu da 4 bin mağazaya denk geliyor. 4 bin tane mağaza boş, buna cadde mağazaları da dahil değil. Gelecek yıllarda e-ticaretin de etkisiyle boş kalacak mağaza sayısı da artacak. AVM’lerden çıkışın belli bir süreci olmalı. Mesela üç ay önceden haber vermek koşuluyla denebilir. Burada yatırımcıyı da zarara sokmamamız lazım.”şeklindeki görüşünü dile getiriyor. Aslında konkordato ilan eden ya da iflasta bulunan firmaları ince      lediğimizde; ortak kanı durgunluk ve piyasada nakit dönmemesi. İkinci sebep ise döviz kurundaki dalgalanmalar yanında yüksek enflasyon nedeniyle halkın alım gücünün gittikçe tükenmesi.Bu gidişle ne kadar iyimser olusak olalım;bankacılar, 2020 için hedef lenen yüzde 5’lik büyüme için kredilerdeki artışın 400 milyar TL’yi bulması gerektiğini hesaplıyor ama artışın 150 milyar TL’de kalacağını tahmin ediyorlar.Bu gidişle Hükümetin 2020 yılında Türkiye ekonomisinin yüzde 5 büyüyeceğine dönük hedefinin gerçekleşmesi çok zor görünüyor. Bütçe dengeleri açısından bu hedefe ulaşılması zaten zor görünürken, büyüme hedefi için gereken banka kredilerindeki artışın gerçekleşmesi ise bankacılar açısından da “imkânsız” görünüyor.

                               *       *        *

Bankacıların bu kapsamdaki düşüncelerini içeren yorumlarına başvurulduğunda; istenen kredi genişlemesinin olmadığını söyler lerken, Hükümetin kredi artış hızına göre bankalara zorunlu karşı lık düzenlemesi yaparak teşvik sağlaması, Merkez Bankası’ nın faiz indirimlerini hızlandırması, kamu bankaları kanalıyla ucuz kredi temini için formüller bulup uygulamaya koyması da toplam hacmi istenildiği kadar büyütmeye yetmiyor.Öte yandan da banka      cılar ayrıca;” önümüzdeki yıl kamu borçlanma ihtiyacının çok büyüyeceğini, bunun 2020 bütçe yasa tasarısında da açıkça görüldü ğünü hatırlattılar. Kamu borçlanmasındaki artışın toplanan kaynak ların hazine tahvil ve bonolarına kayması sonucunu doğuracağının altını çizen bankacılar, bunun da kredi büyümesine olum suz etki yapacağı görüşündeler.Bu yöndeki tabloya baktığımızda da;Banka

cılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 7 Kasım 2019 verilerine göre, haftalık bazda bankacılık sektörünün kredi hacmi 6,6 milyar TL düşüşle 2 trilyon 556,9 milyar TL’ye indi. Yine BDDK’nın açıkladığı 2019 Eylül sonu bilanço rakamları na göre sektörün kredi hacmindeki ilk 9 aylık artışın yüzde 5,8’de kaldığı görülüyor.

                               *       *        *

Sonuç olarak, bankacılar kredi talebinin artmamasının birinci nedenini “talep eksikliği” olarak nitelendiriyorlar. Kredi talebinin az olduğunu çünkü yeni yatırımların olmadığının altını çizen banka cılar, böylesi bir ortamda faizler ne kadar inse de kredi artışının hızlanamayacağı görüşündeler. Kamu bankalarının sektördeki paylarını, son dönemde artırdıkları krediler nedeniyle yükselttikle rini, hükümetin bu yolla piyasalardaki gerilemenin önüne geçmeyi planladığını kaydeden bankacılar, özel bankaların bu oranlarla ve şartlarla kredi veremeyeceğini söylüyorlar. Bilançoları düzgün şirketlerin yeni yatırım düşünmedikleri için kredi talep etmediğini, az da olsa gelen kredi talebini yapanlara bakıldığında ise hem sektör hem şirket olarak kredi alacak sağlamlıkta bulunmadığını kaydediyorlar. Mamafih bankacıların bu düşüncelerine karşılık; Hükümetin bu konuda bankacılarla aynı görüşte olmadığı kesin. Bir ara kredi talebini artırmaları için bankaları sıkıştıran, banka sermayelerinin artırılmasını isteyen hükümetin bir süredir bu baskıyı kaldırdığı görülüyor. Bankacılar bu tavır değişikliği konu sundaki tahminlerini, “Hükümete sorunun sermaye olmadığını, mevcut sermaye düzeylerinde de kredi verilebileceğini ama bunun için uygun şartların bulunmadığını sürekli anlattık. Sanıyoruz bu gerçeği gördüler” şeklinde özetliyorlar. Ancak burada bir gerçeğin de altını çizmek gerekiyor; bu gidişata göre  piyasa gerçeklerinin kabul edilip tersine çevrilemediği sürece bir taraftan işsizlik görece     artarken;öte yandan da baz etkisi nedeniyle 2020’de küçük oranlı büyüme rakamları görülebilir ama yüzde 5’lik hedefin gerçekleşme si ise oldukça çok zor görünüyor.