Öncelikle belirtmeliyiz ki enflasyon oranının belirli bir eşik seviyeyi geçmesi durumunda bunun büyüme üze    rinde negatif etki yapabileceğine dair görüşler de bulun    maktadır.Bahse konu eşik seviye ise ekonomik tablosu   na göre ülkeden ülkeye değişme göstermektedir.Ancak özellikle de bilinmelidir ki sürdürülebilir bir büyüme    saülanabilmesi adına düşük enflasyon oranının cari ol   ması en çok arzulanan bir yaklaşımdır.Görüldüğü üze re,yüksek enflasyon ortaınında yüksek borçlanma gere ği ile karşı karşıya kalan bir hükümetin yüksek oranlı faizler vermekten başka pek bir seçeneği yoktur.Konso lidasyonda gerçekçi bir seçenek değildir, çünkü konsoli dasyon demek tasarrufcuyu kaçırmak demektir. Tasar rufçu bir defa ürkütüldükten sonra ona kolay kolay hazi ne bonosu ve devlet tahvili satamazsınız.Onun için kon solidasyonu, ancak ve ancak, eğer konsolidasyon sonra sı uzunca bir müddet kamu borçlanma gereksinimi du yulmayacak bir ortam yaratabileceğinizden eminseniz, deneyebilirsiniz. İç  azaltınaya yönelik bir başka yakla şım daha akla gelebilir: efiasyon oranının artmasına göz yummak ve böylelikle hali hazırdaki iç borcun reel değerini düşürmek.Ancak bu hem sorumsuzca hem de

çok rizikolu bir politika olur ki tahmin edilemeyecek   blirsizlikleri de beraberinde getirebilir.

                          *      *       *

Bunu bir kere deneyen bir hükümet çok zor durumda kalabilir:çünkü böyle bir politika, enflasyon ve devalü asyon beklentilerini hem azdırır hem de sürekli kılabi lir; neticede daha yüksek enflasyon ve devalüasyon beklentisi ile daha yüksek faiz sarmalına giren ekono mi, hiperenflasyona sürüklenebilir. Üstelik iç borcun hemen hemen hepsinin bir yıldan kısa vadeli olduğu bir durumda,bu politika zaten hiç bir işe yaramaz.Diğer yandan reel faizlerin yükseltilip cazip kılınması yoluy la, itfalar ve sair harcamalar için gerekli fonların piyasa dan toplanmasının da bilinen ciddi sakıncaları vardır: Yüksek reel faizler crowding-out olgusu yaratır; yani, ekonominin ürettiği tasarrufların büyük kısmının

kamu tarafından emilmesine ve özel sektörün fonlanma darboğazına itilmesine neden olur;yatırımları, üretimi ve ekonomik büyüme hızını azaltır; işsizliği arttırır; reel ekonominin küçülmesine neden olur ve de zaten bozulmuş olan gelir dağılımının daha da bozulmasına yol açar.

                          *      *       *

Diğer yandan da enflasyon oranı ile büyüme arasında       negatif bir ilişki olduğunu,bu nedenle ekonomi politi 

Kasında önceliği yüksek enflasyon oranının düşürülme    sini çalışılmasının aynı zamanda büyüme rakamına des    tek anlamına geldiğini de belirtmek zorundayız.Mama fih bir taraftan hem büyümeden bahsederken diğer yön den hem de sıkı para politikası uygulamanın da anlamı olmadığı; aksine büyüme rakamlarının küçülmesine yol açacağını da unutmamak gerekiyor.Çok tabii olarak    böyle bir tablo içinde sıkı para politikası yerine finan    sal piyasaları istikrara kavuşturabilecek uygun reformla   rın zaman geçirilmeden gerçekleştirilmesi büyük önem     taşımaktadır.

                          *      *       *

Sonuç olarak, pratikte Türkiye ekonomisinde ortalama   bir ekonomik büyüme oranının yükseltilebilmesi için öncelikle enflasyon oranının düşürülmesinin tercih edil     mesi birincil öncelik olmalıdır.Bu ise de büyük ölçüde özellikle yüksek ve dalgalı enflasyonun yarattığı orta   ve uzun dönemli belirsizliklerin olabildiğince ortadan    kaldırılmasına bağlıdır.Bu çerçevede politika yapıcıla   rının düşük enflasyon ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için gerekli olan finansal istikrarı sağlamaları, enflasyonla da mücadeleye yönelik politika ve hedefler den ödün vermemeleri gerekmektedir.Bu politikalar çer çevesinde ve kararlı bir tutum içinde yapılacak uygula malar, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve berabe rinde kalıcı istihdam için oldukça önemlidir.Ancak şu   nu da hatırlatmakta yarar var;yüksek oranlı bir büyüme

2018 yılında olduğu gibi eğer borçla gerçekleşiyorsa buun dolayısı ile yüksek enflasyona yol açacağı da ha tırdan çıkarılmamalıdır.