Genel olarak belirtmek gerekirse Ege Denizi’ne ilişkin meseleler, deniz yatağından gökyüzüne kadar çok boyutlu bir şekilde Türk-Yunan ilişkilerinde temel uyuşmazlık konularını oluşturmaktadır. Bu yönüyle Ege Denizi’ne dair bu çok boyutlu uyuşmazlık konuları, “Ege Sorunu” olarak adlandırılmaktadır.Türkiye açısından Ege’deki temel sorunlar; kara suları, kıta sahanlığı, hava sahası, FIR (Flight Information Region) hattı, adaların silahlandırılma sı, bazı Ege adalarının egemenliği konusu ve arama-kurtarma (SearchandRescue-SAR) faaliyetleri olarak sıralanabilir.Türkiye bu sorunların çözümü için karşılıklı müzakere zemininin oluşturulması gerektiğini savunmaktadır. Yunan tarafı ise müzakere edilecek bir Ege sorunu olmadığını, iki ülke arasında Ege Denizi’ne ilişkin var olan tek sorunun kıta sahanlığı ve egemenlik konusu olduğunu söylemektedir; dolayısıyla hukuki bir çözüm mekanizması oluşturulması gerektiğini ileri sürmektedir. İkili ilişkilerde var olan diğer tüm uyuşmazlık konularında olduğu gibi, Ege sorunlarını derinleştiren en temel husus, tarafların çözüm yöntemiyle ilgili bir mutabakata varamıyor olmasıdır.MamafihTürkiye, birbirleri ile bağlantılı olan Ege sorunlarının bir paket hâlinde ele alınıp karşılıklı müzakereler yoluyla çözüme kavuşturulmasından yana iken Yunanistan,Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) karar vermesini istemektedir. Özetle Ege sorunlarının neler olduğu ve bu sorunların hangi yöntemlerle çözüme kavuşturulacağı hususundaki görüş ayrılıkları, sorunların daha da derinleşmesine yol açmaktadır.

      *        *         *

Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkiler, Türk halkının verdiği Kurtuluş Savaşı ile birlikte farklı bir çizgiye kaymaya başlamıştır. Savaş sonrası dönemde Türk siyasiler Lozan Barış Anlaşması ile iki ülke arasında oluşturulan dengenin korunması için çaba göstermiştir. İki dünya savaşı arası dönemde ise, iki ülke arasında yakınlaşma sürecine girilmiştir.İkinci Dünya Savaşı sırasında kesintiye uğrayan ikili ilişkiler, savaş sonrası dönemde Batı sistemi içerisinde tekrar gelişme göstermiştir. Buna rağmen Yunanistan’ın izlediği gerginlik politikası ile gelinen noktada Türkiye adeta sanki gerginliğin kaynağı gibi gösterilmeye çalışılarak ABD baş ta olmak üzere ittifak ilişkisine rağmen müttefiklik ilişkisi dışına çıkılarak safını şaşılacak şekilde Yunanistan yanında almıştır.Hal böyle iken Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu metni sayılan Lozan Barış Anlaşması’nın 6, 12, 13, 14, 15 ve 16. maddeleri,doğrudan Ege’yi doğrudan ilgilendirmektedir.6. maddeye göre, kıyı devletinin deniz sınırları kıyıya üç deniz milinden daha yakın ada ve adacıkları kapsamaktadır.12. madde,

1913 Londra ve 1913 Atina anlaşmaları ve 1914 Tebligatları’nda yapılan düzenlemeleri teyit etmektedir;ayrıca Türkiye ana karasından üç deniz mili açıklıkta bulunan adalar Türkiye’ye bırakılmıştır.

13. madde Yunanistan’ın egemenliğinde bulunan Doğu Ege adalarının silahsızlandırılmasını öngörmektedir.

14. maddeye göre Bozcaada ve İmroz adaları için özel bir yerel yönetim öngörülmektedir ve bu adaların sakinleri nüfus mübadelesine dâhil edilmeyecektir.

15. maddede Türkiye’nin On İki Ada ve Meis Adası üzerindeki egemenlik haklarından feragat ettiği hükme bağlanmıştır.

16. madde, Türkiye’nin Lozan’da belirlenen sınırları dışında kalan topraklar ve bu anlaşma ile kendisine bırakılan adalar dışındaki alanlar üzerindeki egemenlik haklarından feragat ettiğini hükme bağlamaktadır. (Bu madde, egemenliği devredilmemiş adalar sorununda tarafların adaların egemenliğinin kime ait olduğu hakkındaki görüşmelerine olanak sağlamaktadır.)

   *        *         *

Sonuç olarak,Her ne kadar Türkiye imzacı devletler arasında olmasa da 1947 Paris Barış Anlaşması’nın kimi maddeleri Ege’yi doğrudan ilgilendirmektedir.[13] Savaş sonrasında müttefik devletlerle İtalya arasında imzalanan bu anlaşmanın 14.maddesinde yer alan hükümle On İki Ada’nınegemenliği İtalya’dan Yunanistan’adevredilmiştir.Yine aynıanlaşmaya göre,bu adaların silahsızlandırılmış statüsünün devam edeceği hükme bağlanmıştır.Türkiye’nin bu anlaşmaya taraf olmamasından dolayı Yunanistan, adaların silahlandırılmasına Türkiye’nin itiraz edemeyeceğini ileri sürmektedir.Bu özel anlaşmaların yanı sıra Ege sorunu açısından önemli uluslararası deniz hukuku sözleşmeleri de bulunmaktadır.1958 Cenevre Karasuları veBitişik Bölge Sözleşmesi,1958 Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesive 1982 Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesibunlar arasındadır. Bu anlaşmalar bir yandan deniz hukukuna ilişkin temel kavramların tanımını ortaya koyarken bir yandan da deniz sınırlandırmalarında uygulanacak hükümleri düzenlemektedir.BM Deniz Hukuku Sözleşmesi, her ne kadar Türkiye imzacı devletler arasında yer almasa da kara suları, kıta sahanlığı, adaların hukuki statüsü, bitişik bölge ve münhasır ekonomik bölge konularındaki genel düzenlemeleri bakımından Ege’yi doğrudan ilgilendirmektedir.Kara suları ve adaların statüsüne ilişkin kimi maddeler Türkiye’yi tedirgin ettiğinden söz konusu anlaşma imzalanmamıştır. Bu maddeler, kara sularının 12 deniz miline kadar genişletilebileceği hükmünü içeren 3. madde ile adaların da kara suları, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölgesi, bitişik bölgesi, hava sahası olduğunu hükme bağlayan maddedir.Özetleher iki devlet de sorunlara ulusal çıkar bağlamında yaklaşsa da çözümsüzlük her iki devletin ulusal çıkar olarak addettiği unsurlara erişmesi önündeki en büyük engeldir.Yunanistan’ın öteden beri hem anlaşmalara rağmen adaları silahlandırması hem de yaptığı silah yığınağına karşılık bu yönde yapacağı en küçük çılgınlık ise sonunu hazırlayan bir sebep şeklinde ortaya çıkabilir.