Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından korona virüsün risk görünümüne dair hazırlanan son raporda, yaklaşık 350 risk yöneticisinin üçte ikisi, gelecek 18 ay boyunca dünyaya dair en büyük endişelerini, uzun süren bir küresel resesyon olarak gösterirken;risk yöneticilerinin yarısının, özellikle gençler arasında, yüksek yapısal işsizlik beklediğinin aktarıldığı raporda, Kovid-19’da ikinci dalga veya farklı bir bulaşıcı hastalık üçüncü en büyük endişe kaynağı olarak sıralanıyor. Bu arada Büyük ekonomilerde mali durumun zayıflamasının dördüncü en büyük endişe olarak sıralandığı raporda, belirli ülkelerdeki sanayinin veya sektörlerin tamamen toparlanamamasıise beşinci sırada yer alıyor. WEF’in raporunda, büyük şirketlerin ve KOBİ’lerin iflaslarında artış ve şirketlerin satın almayla bir birleşme dalgası altıncı en büyük endişe kaynağı olarak ifade edilerek, insanların ve malların sınırlarda daha sıkı kısıtlamalara maruz kalması da söz konusu en büyük endişe kaynaklarının içinde yedinci sırada gösteriliyor.Küresel tedarik zincirlerinde uzun süreli bozulmanın beklendiğine yer verilen raporda, dünyanın çevresel, toplumsal ve teknolojik risklerin geniş zincirleme etkisine hazır olmadığı da ifade ediliyor.

     *        *          *

Bu arada ayrıca raporda çevrenin korunmasına dair hedeflerin salgından dolayı geri planda kalma riski olduğu belirtilerek, hükümetlerin “yeşil bir ekonomik toparlanma” için çalışması gerektiğine vurgu yapılırken;Rapora ilişkin değerlendirmelerine yer verilen Dünya Ekonomik Forumu Genel Müdürü Saadia Zahidi, “Kovid-19 krizi yaşamları ve geçim kaynaklarını mahvetti. Bu, geniş ölçüde sonuçları olan bir ekonomik krizi tetikledi ve geçmişin eksik yönlerini açığa çıkardı”vurgusunun yapıldığı görüldü.Zahidi, dünya liderlerine risklere karşı ve salgının etkisini yönetmek için birlikte çalışma çağrısı yaparak, “Şimdi, bu krizi işleri farklı yapmaya, daha sürdürülebilir, dirençli ve kapsayıcı daha iyi ekonomiler oluşturmaya yönelik kullanmak için eşsiz bir fırsatımız var” söylemiyle de dikkat çekti. Mamafih Türkiye tablosuna bakıldığında pande mi vakalarının geldiği noktada siyasi otorite tarafından uygu lamaya konulan sınırlamaların öteden beri varlığını hissettiren resesyonu daha da ağırlaştırıp derinleştirdiği izleniyor.Bunun yanında ayrıca süregelen finansal kırılganlıkların ise sorun olmaya devam ettiği; çift rakamda yükselen bir seyir izleyen     enflasyonun döviz kuru şokları ile girdi maliyetlerindeki artış larlaönmüzdeki aylarda da devam edecek izlenimi veriyor.

Çok tabii olarak, cari açık, yüksek işsizlik olgusu, rant temelli      doğal çevre şartlarının gittikçe bozulması yanı sıra endemik bitkilerin ağır tahribata uğraması risklerini de dahil ettiğimiz     de durum hiç de iç açıcı değil. Özellikle pandemi vakalarının kontrol altına alınabilmesine yönelik toplumsal aşı ihtiyacının yeteri kadar karşılanmakta gecikilmesi de mevcut risklere ek olarak dahil edilebilir.Pandemi vakalarının denetim altına alın   masında yaşanan bu belirsizlik ortamının resesyon(durgunluk)   saikinin derinleşmesi ile daha da uzamasının özellikle vergi gelirlerini olumsuz etkilemesi yönüyle değerlendirdiğimizde;      finansal kırılganlıkların daha da ağırlaşmasına zemin hazırla    yabilir.

    *        *          *

Sonuç olarak, pandemi öncesi resesyonun derinleşmeye başla dığı dönemde bir de üstüne gelen pandemi vakalarını önleme amaçlı konulan kısıtlamaların ne kadar sürdürüleceği henüz belli olmamakla beraber; resesyonun stagflasyonla(durgunluk içinde enflasyon) çift dipli pozisyona dönüştüğü bir dönemde  ayrıca piyasalardaki özellikle kontrol edilemeyen fiyat artışla rının ayyuka çıkması durumu daha da kötüleştirmektedir. Hadiseye bu yönden bakıldığında, popilizmle eşleşen maniplasyon ve düzenlemelerin yarar yerine aksine zarar getirdiği gibi ürkekliğini muhafaza eden yabancı yatırımcıyı büsbütün güvensiz duruma getirirken; Manisa’da kurulması düşünülen Wolswagen otomobil fabrikası benzeri olası yatırımlarını da açıkça engellemektedir.Bu durum dolayısı ile yerli yatırımcı ya da yansıdığından oluşuz etkiler bu defa da uzun dönemlere kadar yayılmaktadır.Aslında gerçeklere döndüğümüzde;Ekonomide hassas dengeler üzerinde kaydedilen gelişmeler, büyük ölçüde beklentilerle şekillenmektedir. Beklentileri bozacak en büyük risk unsuru mali disiplinden uzaklaşılması olacaktır. Bütçe dengesinin bozulması enflasyon oranı, faiz oranları, cari işlemler açığı gibi temel göstergeler üzerinde olumsuz etki yaratarak, aşırı değerlenmiş olan ulusal para birimini spekülatif ataklara açık bir konuma da getirebilir.Yüksek reel faizler nedeniyle, kısa vadeli sermayenin yoğun bir biçimde giriş yaptığı bir ekonomide, spekülatif ataklar sonucu bu sermayenin ülkeyi terk etmesi yüksek cari açık ile birlikte, resesyon ve stagflasyon dahil kırılganlıkla eşleşen bir krize neden olabilecektir.