İktisat literatürüne göre herkesçe de bilindiği gibi fiyatlama mekanizmalarından olan enflasyon; mal ve hizmetlerin fiyat seviyelerini, faiz oranı; finansal piyasalarda ulusal paranın değerini, döviz kurları ise yabancı paraların alım ve satım değerini göstermektedir.Esasen bu göstergelerin uyumlu bir şekilde hareket etmesi, ekonomide üretim ve tüketimde dengenin sağlandığını da göstermekle birlikte; mamafih bunun bir türlü Ülkemizde mümkün olamaması sistemsel sorun olduğunu göstermektedir. Özellikle Fiyatlama araçlarının belirli bir süre dengeden uzaklaşmaları ekonominin çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Fiyatlama mekanizmalardan birisinde meydana gelen olumsuz tablonun diğerlerini etkileme şiddeti veya diğerlerinde ortaya çıkan bir şoktan etkilenme oranının bilinmesi istikrarlı bir makro ekonomik politikanın oluşturulması bakımından önem arz etmektedir. Her ülkenin ekonomik yapısının farklı olmasından dolayı fiyatlama mekanizmaları arasındaki duyarlılık oranları da doğal olarak değişebilmektedir.

*       *        *

Gerçekte ekonomik büyümenin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için mal ve hizmet piyasaları ile finansal piyasanın birbirleriyle uyumlu biçimde hareket etmeleri gerekmektedir. Burada, üretimden elde edilen ulusal gelir, direk yoldan tüketim veya dolaylı yoldan tasarruflar şeklinde mal piyasasına yönelmektedir. Ekonomide bu olay dengeli şekilde gerçekleştiği sürece üretimde de istikrar sağlanmış olmaktadır. Piyasalarda karışıklığa meydan vermeden ekonomik büyümenin sağlanması, mal ve hizmetler için fiyat düzeyi, yabancı para için döviz kuru ve yerli paranın banknot değeri olan faiz oranlarındaki artışların birbirleriyle yakın değerlerde bulunmalarını da gerekli kılmaktadır. Dolayısı ile bu değişkenlerde meydana gelen olumsuzluklar ekonominin iç ve dış dengeleri arasındaki nispi denge ilişkilerini bozabilmekte ve alternatif maliyetleri etkileyerek genel ekonomik yapıyı olumsuz yönde etkileyebilmektedir. En kısa açıklama ile üçlü dengenin düşük oranlarda tutulması ülkedeki makro ekonomik performansı daha yüksek seviyeyeulaştırırken, yüksek seviyede seyretmesi ekonomik büyümenin ve dünya nimetlerinden alınan payların ise daha düşük kalmasına neden olmaktadır.

*       *        *

Açıkça belirtmek gerekirse;bu bakımdan döviz kuru, enflasyon ve faiz oranlarının yüksek oranlarda bulunması ekonomik krizin olacağını göstermemekle birlikte, refahdüzeylerinde azalmalara ve gelir dağılımında bozulmalara yol açabilmektedir. Çok enteresandır ki,Bazı durumlarda döviz kurlarındaki değişmeler sürecin başlangıcını oluştururken, bazı durumlarda ise enflasyon oranı sürecin başlangıcı olabilmektedir. Genel olarak enflasyonun başlangıç sürecini kamu açıkları oluşturmaktadır. Toplumlarda siyasi iradenin gelir artırıcı (vergi, resim, harç vb) uygulamaları hoş karşılanmaz iken, gider arttırıcı uygulamalarına karşı fazla tepki gösterilmemektedir. Hal böyle olunca siyasi otoriteler artan kamu harcamalarını karşılamak için ya emisyonagiderler, ya da borçlanma yolunu tercih ederler. Emisyona gidilmesi durumunda, ekonomik büyümeden daha fazla oranda para basılmasından dolayı ekonomide enflasyonist baskılar daha da artacaktır. Borçlanma ise iki yoldan gerçekleşmektedir. Bunlardan birincisi yurt içi kaynaklara başvurulması, diğeri ise yurt dışından bu ihtiyacın olabildiğince karşılanması biçimindegerçekleşmektedir.

*       *        *

Sonuç olarak, her ne kadar çeşitli vesilelerle eleştiriler olsa bile,globalleşen dünya ekonomisinde Türkiye’nin de makro istikrarı koruması açısından döviz kuru, faiz ve enflasyon oranlarındaki değişim seviyelerinin birbirine yakın ve bunlardaki değişimlerin de düşük seviyelerde tutulması iç ve dış ekonomik istikrarın korunması açısından oldukça büyük önem kazanmaktadır.Döviz kurları kendi değerleri dışında en fazla açıklayıcı etkiyi TEFE endeksi üzerinde yapmaktadır. TEFE üzerinde Döviz kurlarının açıklayıcılık oranının bu derece yüksek olması, Türkiye’nin ithalat girdilerine bağımlılık seviyesinin yüksek olduğunu ve kur değişmeleri karşısında ithalat mallarında meydana gelen fiyat artışlarının kolaylıkla TEFE endeksine yansıdığını göstermektedir. Faiz oranları üzerinde döviz kurunun açıklayıcı etkisi TEFE’ye göre daha yüksek düzeydedir. Ancak faiz oranları daha çok ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi şartların getirmiş olduğu risk primi ve beklentilerin etkisinde kalmaktadır. Neticede döviz kuru, enflasyon ve faiz oranlarının kendi gecikmeli değerleri kendilerini etkiledikleri gibi birbirlerini de etkilemektedirler. Ancak burada döviz kurları diğer değişkenlere göre daha dışsal konumdadır. Döviz kurlarında meydana gelen değişmelere enflasyon ve faiz oranının tepkisi daha yüksek olmaktadır. Bu bakımdan döviz kurunun istikrar kazanması, fiyatlar ve faiz oranlarının da istikrar kazanmasında belirleyici unsur olarak görünmektedir.