Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), kasım ayına ilişkin “Açlık ve Yoksulluk Sınırı” araştırmasını yayımladı. Raporda yer alan tespitler ve araştırma sonuçları na göre yapılan açıklamada;”dövizde yaşanan artış, elektrik, doğalgaz, benzin fiyatlarına yansıması, üretim girdi maliyetlerindeki yükselme, temel mal ve hizmetlere gelen yüksek zamlar, dar ve sabit gelirli milyonlarca ailenin geçim şartlarını daha da ağırlaştırdı. Günbegün artan fiyatlar karşısında zaten yetersiz olan ücret gelirlerinin satın alma gücü daha da geriledi. AB üyesi ülkelere göre Türkiye asgari ücretin en düşük olduğu ülke durumuna geldi. Dört kişilik ailenin açlık sınırı bile mevcut asgari ücretin üstünde oldu. Bu ay itibariyle tek bir kişinin yaşama maliyeti de net asgari ücreti 1078 TL geçti.” Denilirken; özellikle son dönemdeki aşırı fiyat artışı gelişmelerine vurgu yapılarak yaşam şartlarının daha da ağırlaştığına vurgu yapıldığı izleniyor.

Bu kapsamda TÜRK-İŞ’in Kasım/2021 Ayı Araştırma sonuç ları dikkate alındığında;

-Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 3.191,55 TL’ye,

-Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 10.395,91 TL’ye,

-Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 3.902,57 TL’ye yükseldi. Hal böyle iken;dört kişilik bir ailenin sadece gıda harcaması (mutfak masrafı) geçen aya göre 98 TL, geçen yıla göre 675 TL arttığına vurgu yapılırken,Yapılması gereken toplam harcama tutarı (aile bütçesi) ise aylık 320 TL ve yıllık 2.198 TL tutarında artmıştır. Zorunlu ihtiyaçlar için geçen yıla göre yapılması gereken ek harcama tutarı kadar hane halkı gelirinde artış sağlanamadığı durumda, aradaki farkın borçlanmayla karşılanması zorunluluğu ortaya çıkmakta olduğuna”da dikkat çekilmiştir.

* * *

Yaşanan bu gelişmenin özellikle dar ve sabit gelirli kesimlerin tasarruf etme aşamasını geride bırakmış olduğuna değinilerek,ücretli çalışanların kullandığı ihtiyaç kredisi ile kredi kartı borcu, geçim sıkıntısının üzerine yaşamı sıkı cendereye alan bir yük halindedir.”denilirken;ayrıcaçalışanlar açısından içinden çıkılmaz bir batağa sürüklenildiğine de temas edilerek bu anlamda 2021 yılının ilk gününden itibaren aylık 2.825,90 TL olarak yürürlüğe giren net asgari ücret halen açlık sınırının altında olduğu” eklenirken;asgari ücret ile bir kişinin yaşam maliyeti tutarı arasındaki fark her geçen ay artmakta olduğuna dikkat çekilerek;Türk-İş’in verileri temel alındığında “mutfak enflasyonu”ndaki değişim Kasım 2021 itibariyle gözlemlendi ğinde;

-Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarı bir önceki aya göre yüzde 3,18 oranında artış gösterdiği,
-Yılın ilk on bir ayı itibariyle fiyatlardaki artışın yüzde 23,23 oranında gerçekleştiği,
-Gıda enflasyonunda son on iki ay itibariyle artış oranının yüzde 26,82 olduğu,
-Yıllık ortalama artış oranının ise yüzde 20,58 olarak hesaplan dığına” dair hayat pahalılığının arttığı yönünde gerekçelendirme yapıldığı görülmüştür.

* * *

Sonuç olarak,Türkiye’nin son 20 yılında yoksullukla mücadele konusundaki uygulamalara bakıldığında, bu konuda önemli başarıların elde edilebildiğini söylemek güçtür. Ülkemizdeki yoksullukla mücadele programlarına yönelik temel eleştirilerden birisi, bu programların uzun vadeli ekonomik ve sosyal politikaların bir parçası olarak ele alınmaması, bunun yerine dezavantajlı konumda olduğuna karar verilen kişilere yönelik sosyal yardımlarla sınırlı kalmasıdır.Yoksullukla mücadelede şüphesiz devlete önemli görevler düşmektedir.Ancak, tüm dünyada yoksullara direkt parasal yardımlarda bulunmayı öngören ‘sosyal yardım devleti’ anlayışı da artık önemini kaybetmiştir. Yoksulluğun ancak uzun vadede çözülebilecek bir sorun olarak düşünülmesi halinde sürdürülebilir yaşam standardının sağlan masındaki tüm engeller ortadan kalkabilecektir. Bu nedenledir ki Türkiye hızla, yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliği sorunlarının büyüyen önemini kabul etmek ve bütüncül, kapsamlı bir yaklaşımla yoksullukla mücadele konusunda etkin, verimli politikalar üretmek,bu alandaki hizmet sunan kuruluşlarının kurumsal kapasitesini de arttırmak durumundadır.İktisat biliminin temel amaçlarından birisi toplumların refahını arttırmaktır. Söz konusu bu amaç doğrultusunda, iktisat biliminin uğraş alanlarındanbirisi de hiç şüphesiz yoksulluktur.Yoksulluk,genel anlamıyla, insanların yaşamlarını devam ettirebilmesi için temel gereksinmelerini karşılayamama durumu olarak tanımlanmaktadır. Bu açıdan yoksulluk, insanların sadece gelir, tüketim gibi maddi nesnelerden (gıda, barınma, giyim, vb) mahrum olmalarını değil, aynı zamanda sağlık, eğitim, ulaştırma vb hizmetlerden de mahrum olmalarını da ifade etmektedir.