Bu yönde yapılan tüm araştırmalar göstermektedir ki, Türkiye’de ailede yaşlılara şiddet, suistimal ve ihmal sorunu ilk kez 2011 yılında Prof. Dr. İsmail Tufan tarafından I. Türkiye Gerontoloji Atlası’nda ortaya koyuldu. Burada açıklanan araştırmanın sonuçları toplumun geneline yansıtılarak değerlendirildiğinde; 200 bin civarında yaşlının şiddet, suistimal ve ihmalin ya da bunların kombinasyonlarından oluşan durumların kurbanı durumuna düştükleri ifade ediliyor.Yaşlıların yüzde 95’i zor durumda Şiddete maruz kalan yaşlıların genel yaşlı popülasyonunda ufak bir orana sahip olduğunu, fakat sayılarının görmezden gelinmeyecek kadar yüksek olduğuna da dikkat çeken Ercan Tunç, “Türkiye’de yaşlıların yüzde 95’ten fazlasının geliri yok ve finansal açıdan tam bağımlı durumdalar” vurgusu ile açıklamada bulunurken; sözlerine şiddet, ihmal ve suistimal kavramlarına da değinerek şöyle devam ediyor, “Şiddet kavramı; kaba kuvvet, hukuk dışı muamele, iktidar, iktidar salahiyeti, hiddet, atılganlık, ve sertlik; İhmal kavramı; bir şeyle veya bir kimseyle yeterince ilgilenmemek, bir şeyi veya bir kimseyi dikkate almamak. Suistimal kavramı ise; kötü niyetli bir şeyi veya bir kimseyi yanlış, abartılı, izinsiz olarak kullanmak anlamına geliyor. Suistimal ve ihmal de şiddetin türü. Şiddet kavramı yalnızca kuvveti ve psikolojik baskıyı ifade etmiyor. Ruhsal baskı yoluyla da insana acı çektirilerek kavramıyla örtüşen şiddet uygulanmış oluyor.” Şeklindeki değerlendirmesine yer veriliyor.

                       *       *        *

Halbuki bu yönde örnek durumundaki Almanya’da aynı virüs çok daha yavaş yayılıyor. Ama Alman toplumu dünyanın en yaşlı toplumlarının başında geliyor. O zaman Almanya’da aynı virüsün yavaş yayılmasının “başarısı” yaşlılara mı aittir? İtalya’da neden en hızlı şekilde yayılıyor? Neden her gün 700-800 kişiyi öldürüyor? İtalyan yaşlılar mı suçludur? Bunun dışında zaman zaman ulusal basından yansıyan haberlere de dikkat edilirse; sadece bilgi kirliliği ile gerçekle ilgisi  bulunmayan her türlü asparagas niteliği taşıyan benzer   haberler sadece yaşlıları tedirgin etmekle kalmıyor; çevrelerine olumsuz yansımalar oluyor.Açıkça şu gerçek   iyi bilinmelidir ki,yaşlıların Covid-19 pandemik korono virüsünün yayılmasında hiçbir suçu ya da kabahati olmadığı gibi,yaşlılara yönelik sosyal medyadaki tamamen rencide edici hadsiz açıklamalar,tehditler hor görmeler ve alay etmeler bir yana basınımızın da bu gibi çirkin ve seviyesiz davranışlara alet olmaması da gerekir.

                              *       *        *

Sonuç olarak, öteden beri yaşlılara karşı her nedense reva görülen ”günah keçisi” kavramının ne olduğu ne anlama   geldiği sorulduğunda ise; çoğunlukla bu anlamın nereden  geldiği bilinmemekle beraber; Günah keçisi terimi Eski Ahit ve Yahudi inancına kadar uzanır. Bununla ilgili bir hikâye de var. Özetle şöyledir: İsraillilerin hatalarının ve tecavüzlerinin telaffuz edilmesi için ellerin bir keçinin üstüne konularak günahların keçiye aktarılması ve daha sonra keçinin çöle gönderilmesiyle global anlama gelen    “günah keçisi”kavramı bu şekilde kullanım alanı bulmuştur.Bu kavramın psikoanalitiği yapıldığında ise;    Toplumda veya ailede olsun her sosyal sistemde, bir hedefin başarılı olup olmadığı konusunda mutlaka şu veya bu şekilde gerginlikler vardır. Hatalarla uğraşırken, huzurun olmadığı ve kişiselleştirilen bir düşüncenin egemen olduğu yerde, yüksek baskı vardır. İnsanlar bu gibi durumlarda da kaos ortamı fırsat bilinerek kolayca bir günah keçisi haline getirilirler. O nedenledir ki, Yaşlıların günah keçisi yapılmaya çalışılmasına fırsat verirsek, virüsle mücadelede elde edilecek olan başarıya bunun hiçbir katkısı olmayacaktır. Ama bu “zehirli düşünce” yeni ve bir türlü arkası gelmeyen günah keçileri yaratacaktır. Yaşlılar, sorumlu olmadıkları yapısal çerçeve koşullarından hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Yani bu bir kişilik meselesi değildir. Kim günah keçisi olursa, bu büyük ölçüde kontekste de bağlı    bulunmaktadır.