Küresel pandemi kovid-19 vakalarında Dünyadaki son gelinen noktada OECD'den ekonomideki kıpırdınmalara rağmen üye ülkelerdeki işsiz sayısının güçlü bir şekilde artabileceği uyarısı gelirken; Örgütten, işsizliğin 1930'lardaki “ekonomik buhran” dönemindeki oranlara tırmanabileceği yönünde olduğuna dair bir uyarı geldi. Geçmişte Dünya tarihinin en büyük ekonomik yıkımı olarak kabul edilen ekonomik buhran 1929'da patlak vermiş, etkisi ancak 1930'ların sonuna doğru giderilebilmişti. Bu süreçte dünyada 50 milyon insan işsiz kalmış, yeryüzündeki toplam üretim yüzde 42 oranında ve dünya ticareti de yüzde 65 oranında azalmıştı. Paris merkezli örgütten yapılan açıklamada üye ülkelerdeki işsizlik oranının yılın dördüncü çeyreğinde yüzde 9,4'e kadar çıkabileceği belirtildi. Salgında ikinci bir dalga yaşanması halinde ise üye ülkelerde işsizlik oranının yüzde 12,6'ya kadar çıkabileceği öngörüsünde bulunuldu. OECD ülkeleri arasında 2019 yılında işsizlik oranı ortalama yüzde 5,3 olarak kaydedilmişti. Konuyla ilgili olarak geçtiğimiz aylarda Türkiye, Almanya, ABD, Belçika, Danimarka, Fransa, Yunanistan ve İngiltere'nin yanı sıra toplam 36 ülkenin üye olduğu OECD bölgesinde geçen Mayıs ayında işsizlik oranı yüzde 8,4 olarak açıklanmıştı. Buna göre üye ülkelerdeki işsiz sayısı o dönemde 54 milyon 500 bin olarak kaydedilmişti.

                                   *        *         *

Diğer taraftan da Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Bölgesel Analiz ve İstatistik Bölüm Yöneticisi Paolo Veneri ve OECD Ekonomisti Cem Özgüzel, Türkiye’de OECD ülkelerine oranla kayıt dışı istihdamın yüksek olduğuna dikkat çekerek “Kayıt dışı istihdam nedeniyle kişiler hem işlerini kaybetme hem de kayıtlı çalışanlara verilen devlet desteklerinden mahrum kalma riskiyle karşı karşıya” uyarısında bulunması yanında; Veneri ve Özgüzel’in kısa vadede, işlerini kaybeden veya gelir kaybı yaşayanların yaşadıkları sıkıntıların azaltılması ve dramatik gelir kaybı yaşamalarının önlenmesi gerektiğini vurgulayarak, karar alıcıların krizden en çok etkilenen kesimleri kapsayan çözüm paketleri sunmasının önemli olduğunu dile getirmiş olması, bu kapsamda etkin önlemler alınması gereğine işaret ediyor. Bu arada OECD uzmanları, Türkiye’de çalışanların sadece yüzde 21’inin evden çalışmasının mümkün olduğunu anlatarak “Sokağa çıkma yasaklarının yarattığı ekonomik yavaşlamanın, en çok, evden çalışma ihtimalinin düşük olduğu sektörlere yoğunlaşmış ekonomilerde zarara yol açması muhtemel” açıklamasını yaparken;“Karantina Döneminde Uzaktan Çalışma Yeterliliklerinin Bölgelere Göre Maliyet Etkisi” araştırmasına da imza atan atan Paolo Veneri ve Cem Özgüzel’e göre;”Genelde büyük şehirlerde evden çalışmaya müsait mesleklerin daha yoğun olduğunu görüyoruz. Büyük şehirlerde evden çalışma potansiyelinin yüksek oluşu, sokağa çıkma yasağı neticesinde yara alan şehir ekonomilerindeki etkiyi bir nebze de olsa hafifletmekte. Ortalamada Türkiye’de çalışanların yüzde 21’inin evden çalışması mümkün. Bu oran diğer OECD ülkelerine göre düşük. Örneğin Lüksemburg’da işlerin yüzde 50’si evden yapılabiliyor. Ama Türkiye’nin bölgeleri arasında da farklar bulunuyor. İstanbul (yüzde 30), Ankara (yüzde 29), ve İzmir (yüzde 26) evden çalışma potansiyelinin en yüksek olduğu şehirler. Güneydoğu Anadolu ise bu oranın en düşük olduğu bölge. Van ve Ağrı’da çalışanların sadece yüzde 14-16’sının evden çalışması mümkün.” Değerlendirmesinin öne çıktığı izleniyor.

                                   *        *         *

Sonuç olarak, evden çalışmanın yaygınlaşmasının, belirli şartlar sağlanması durumunda bölgeler arası işsizlik farklarının ve genç işsizliğini azaltması mümkün. Bu potansiyel faydanın sağlanması için ilk olarak dijital altyapının mevcut olması da şart görünüyor. Şirketlerin ve çalışanların uzaktan çalışabilmesi için güvenilir ve hızlı internet bağlantısı gerekiyor. İkinci olarak, çalışanların evden işlerini sürmeleri için asgari dijital ekipmana ve de bu ekipmanları kullanmayı mümkün kılacak beceriye de sahip olması gerekiyor. Mamafih Türkiye’deki işsizlik olgusunun    temel nedenlerine bakıldığında; Türkiye’de birçok şirket kalite odaklı bir anlayıştan ziyade maliyetleri önceleyen ya da maliyet odaklı bir yönetim anlayışına sahip olunduğu için Batılı standartlarda yaklaşık 5-6 kişinin yaptığı işler bizde 3 kişiye yaptırılmaya çalışılıyor.Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre, Türkiye’de aşırı çalışma (haftada 48 saatten fazla) çalışanların oranı yüzde 30 iken bu oranın dünya ortalaması yüzde 15 civarında. Durum böyle olduğu için ne çalışanlardan istenildiği ölçüde verim alınabiliyor ve dolayısıyla şirketler ne büyüyebiliyor ne de istihdam yeteri kadar artabiliyor.Emek piyasasına yönelik bazı katı düzenlemeler ve istihdam üzerindeki vergi yükünden dolayı da insan çalıştırmak bazı zamanlarda aşırı maliyetli bir hale dönüştüğü için şirketler işe alımlarda gönülsüz hareket ediyorlar.Çok tabii olarak da ara insan gücü ve nitelikli insan  gücünün yeterli sayıda olmaması da işsizlik artışında etken.