Gerçekte NATO’nun mevcut durumu yorumlamak gerekirse; Koronavirüs öncesi NATO ittifakı içerisinde tartışmalar çoğunlukla bütçe bağlamında gerçekleşmiştir. ABD Başkanı Trump Avrupa’nın NATO tarafından güvenliğinin sağlanması ve bunun sürdürülebilmesi için daha fazla bütçe katkısı yapması gerektiğini savunmuştur. Trump 2018’de gerçekleştirilen NATO zirvesinde İttifak üyesi ülkelerin 2024’e kadar NATO bütçesine sağladıkları katkıyı gayrisafi yurt içi hasılalarının (GSYH) yüzde 2’sine çıkarma hedefinin yeterli olmadığını bunun en az yüzde 4 olması gerektiğini söylemiştir. Trump’a cevap olarak Genel Sekreter Stoltenberg hedefin yüzde 2 olduğunu ifade etmiştir. Trump ise üye devletlerin büyük oranda ABD’den yararlandığını ve bu sözlerini de yerine getirmediğini söylemiştir. Küresel salgın ülkelerin ve uluslararası örgütlerin tehditler karşısındaki dirençlerini ciddi teste tabii tutmuş ve salgın bir güvenlik sorunu olarak algılanmıştır. Bu kapsamda dünyanın en önemli savunma ve güvenlik örgütü olan NATO’nun salgın karşısındaki tepkisi tartışmaları beraberinde getirmiştir. Salgından en çok etkilenen ülkeler olarak özellikle İtalya ve İspanya’nın krizin başlangıcında İttifaktan gerekli desteği ve dayanışmayı görememesi NATO’nun kolektif güvenlik sağlayan özelliğinin tam olarak beklentileri karşılamadığını açığa çıkarmıştır. Bu yönüyle çeşitlenen ve daha karmaşık hale gelen güvenlik sorunları karşısında NATO’nun da birçok ülkede ve uluslararası örgütte olduğu gibi salgına hazırlıksız yakalanması ve tehdidin ilk ortaya çıktığı anda İtalya ve İspanya gibi ülkelerde iş birliği ve koordinasyon sağlamadaki eksikliği eleştirilerin odağını oluşturmuştur. Bu durum NATO’nun stratejik konseptini ve güvenlik tehditleri karşısındaki hazırlık durumunu sorgulatmış ve NATO’nun 21. yüzyılın küresel güvenlik tehditlerini algılama ve gerekli tedbirleri alma durumunun yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacı zorunlu bulunmaktadır.

                                     *        *         *

NATO Paktı içinde günümüz şartlarında ortaya çıkan ihtiyaca rağmen dayanışma açısından ana omurgasının daha da güçlenip sağlamlaştırılması gerekirken; tam aksi yönde bir tavır konularak başta ABD olmak üzere diğer NATO üyesi ülkelerin de ortak çıkar kaygısı içinde birleşerek Doğu Akdeniz’deki enerji kaynağının paylaşımı için emperyal güç odağı haline gelen birlikteliğin     alenen Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tüm hukuksal hakları söz konusu olduğunda tarafsız kalmaları gerekirken;NATO Ülkesi Türkiye’ye karşı göz göre göre ittifak oluşturmaları,zaten sıkıntılı olan durumlara bir yenilerini eklemektedir. Aslında Koronavirüs öncesi NATO ittifakı içerisinde tartışmalar çoğunlukla bütçe bağlamında gerçekleşmiştir. ABD Başkanı Trump Avrupa’nın NATO tarafından güvenliğinin sağlanması ve bunun mevcut şartlarla sürdürülebilmesi için daha fazla bütçe katkısı yapması gerektiğini savunmuştur. Trump 2018’de gerçekleştirilen NATO zirvesinde İttifak üyesi ülkelerin 2024’e kadar NATO bütçesine sağladıkları katkıyı gayrisafi yurt içi hasılalarının (GSYH) yüzde 2’sine çıkarma hedefinin yeterli olmadığını bunun en az yüzde 4 olması gerektiğini söylemiştir. Trump’a cevap olarak Genel Sekreter Stoltenberg hedefin yüzde 2 olduğunu ifade etmiştir. Trump ise üye devletlerin büyük oranda ABD’den yararlandığını ve bu sözlerini de yerine getirmediğini söylemiştir.Gerçekte ise Trump’ın bütçe katkısı üzerinden dile getirdiği savunma harcama larına ilişkin sorunun temelinde ise ülkelerin savunma harcamala rındaki dengesizlik yer almaktadır. 2019 tahmini verilerine göre NATO üyesi ülkelerin savunma harcamalarının toplamı yaklaşık 1 trilyon dolardır. Bunun yaklaşık yüzde 70’ini (685 milyar dolar) ABD gerçekleştirmektedir. ABD’nin savunma harcamalarının GSYH’ye oranı ise yüzde 3,42’dir. İspanya için ise bu oran yüzde 0,92 olarak gerçekleşmiştir. NATO üyesi ülkeler arasında bir dengenin oluşabilmesi için İttifakın 2024’e kadar tüm üye ülkeler için belirlediği oranı (yüzde 2) 2019 itibarıyla sağlayan on ülke bulunmaktadır. Aralarında Almanya, İtalya ve İspanya’nın da bulunduğu diğer NATO üyesi ülkelerin 2024’e kadar savunma harcamalarını artırması ve örgüte daha fazla katkı sağlaması gerekecektir

                                     *        *         *

Sonuç olarak, NATO’nun gelecekteki muhtemel tehdit ve riskleri karşısındaki misyonunun gözden geçirilmesi gerekmektedir. Konvansiyonel askeri tehdit algısı varlığını sürdürmekle birlikte yukarıda ifade edilen konvansiyonel olmayan yeni risk ve tehdit ler NATO’nun gelecek dönemde sert gücü kadar yumuşak gücü nü de geliştirmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Hal böyle iken, Türkiye’nin yumuşama emaresi şeklinde Oruç Reis Gemisinin Doğu Akdeniz’deki araştırma faaliyetinden geri çekmesi ise Yunanistan açısından kolaylıkla istismar edilebilecek bir konudur. Bu durum sahada kazanılacak hakların masadaki hak gaspına soyunan ülkeler karşısında masada kaybetme yorumuna sebebiyet vermekle birlikte; karşı tarafın elini güçlendiren bir zafiyet olarak da nitelendirilebilir. Özetle havuç/sopa taktiği kullanan AB dahil ABD, Fransa, Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ile Mısır ve BAE gibi ülkelerin ittifak içinde hadlerini aşarak Türkiye’nin Ege ile birlikte Doğu Akdeniz’ deki haklarını gasp edecek noktaya gelmeleri yayılmacı tutumunu ısrarla sürdüren 10,7 milyonluk nüfusa sahip Yunanistan’ı büsbütün şımartmaktadır.Bu nedenle Türkiye’nin sahada olduğu kadar masada da kazanabilmesi için son dönemdeki Yurt dışı diplomatik ataklarını yoğunlaştırarak, İsrail, Mısır, Suriye ile diğer gerekli görülen ülkeler nezdindeki ilişkilerini düzeltmek adına duygusal lığın bırakılarak tamamen mantıksal çizgi içinde dış politikasını yeniden dizayn etmesi artık zorunlu hale gelmiştir.Aksi durumda fay hatları itibarıyla NATO’da beliren çatlakların ne kadar saklanmaya çalışılsa bile zamanla  büyüyerek NATO’da dağılmalara yol açması riski yanında, böyle  bir tarzda Türkiye karşısında kaypak rol model oluşturan ülkeler ittifakının yeni paktların da gündeme gelmesiyle  beliren tabloda en fazla ihtiyaçları oldukları bir dönemde Türkiye’yi yanlarında bulmasını imkansız kılacağından, hak ettikleri kötü sonla karşılaşmaları da kaçınılmaz olacaktır.”Tarih bir tekerrürden ibarettir eğer ibret alınsaydı tekerrür edermiydi.”