"Ne vakittir bilmiyorum ama sızlayan, kanayan ağrılı bir yaram var benim. Derin hisli bakışlar sunar gözlerim çok vakittir. Bilmediğim sorular sorar gelen giden. Senden sonra farkettim ki herkes bana yabancı. Tanımadığım yüzlere dönüşmüş birini anımsatan yabancı suretler gibiler hepsi...

Biliyorum, depresif ruh halimi sevmezsin. Ben de sevmiyorum aslında bu halimi ama elimde değil. Bu melankolik ruhlu kadın olmak sanki kaçamadığım kaderim."

-Ezgi Hasret Bodur, Frezya

***

Yaz bitti. İnsan bu cümleyi kurarken içi burulmuyor değil.

Okullar bile açıldı, sosyal mesafeler unutuldu.

Eleştirmek asla haddime değil, sadece Zonguldak'ta gördüğüm öğrenci-veli manzaraları beni epeyce tedirgin etti.

Sürekli bu durum ile karşılaşacaksak eğer, bizi zor günler bekliyor.

Okullarda önlemler alınmış olabilir lakin okul bahçelerindeki veliler için alınacak önlemler,

Toplu taşımalarda önlemler nasıl olacak?

Kilimli otobüsüne biniyorum, duraktan ayakta yolcu almadan kalkıyor lakin iskeleyi geçince hop otobüsü dolduruyor, nefes alacak alan kalmıyor.

Bir de maskesini takmayan, burnunu dışarıda bırakıp çok iyi bir şey yaptığını düşünen insanlar var.

Gerekmedikçe evden çıkmıyorum, kimse ile görüşmüyorum,

Toplu taşıma kullanırken 2 maske kullanıyorum, elimde sürekli kolonya veya ıslak mendil.

Ben mi çok abartıyorum yoksa burnu dışarıda gezenler mi çok umursamaz.

Uyarmak istediğim zaman ise ters tepkilerle karşılaşıyorum.

Bunlara şahit oldukça bu hastalığı yenebileceğimize olan inancımı kaybediyorum.

***

“Acı, keder, kötülük yeni başlangıçlarla son bulmuyor. Kendini kandırmak demekmiş aksini hayal etmek. Önemli olan, geçmişi hep içinde taşıdığın halde onunla barışabilmek, yeni hayatının içinde bir yere sığdırabilmek, geleceğe öyle adım atmakmış. Artık anladım.”

-Sobe Siyah Orkide, Yaprak Öz

Geçen senelerde beni etkilemesini istediğim, farklı romanlar arayışına girmiştim.

Aynı tür kitapların çevresinde dolanıp, ne okuyacağıma bir türlü karar veremiyordum.

Sonrasında ise Yaprak Öz'ün kitaplarını keşfettim ve bağımlısı oldum.

Sobe Siyah Orkide

5 saat içerisinde, sabaha karşı bitirdiğim ve gözlerimde derman bırakmayan bu kitabı sizinle paylaşmak istiyorum.

(Dikkat spoiler içerir!)

Kitabın konusu 1995 yılında Kadıköyde bir apartmanda geçiyor.

Sevgilisi Hakan tarafından evlilik öncesi terkedilen güzel kızımız Jülide, yeni bir hayata başlamanın umudu ile Işıl apartmanına taşınıyor.

Ev sahibi Paloma ise Jülide’yi kızı gibi seviyor ve sahipleniyor.

Birbirlerine duygusal anlamda yaşadıkları çöküşleri, aşk yaralarını anlatıyorlar.

Paloma uzun yıllar önce sirkte çalışırken Türkiye turnesine geldikleri sırada Burhan’a aşık oluyor, Burhan ona satın aldığı apartmanın bir dairesinde ev düzeni kurarak evleneceklerine inandırıyor.

Tabii öyle olmuyor, Burhan zaten başka bir kadın ile evli.

Bunu öğrenen Paloma onu terkedip gidiyor ama Burhan bir yolunu bulup kendini affettiriyor.

Işıl apartmanını ise Paloma’nın üzerine yaparak evlilik hayallerine kaldığı yerden devam ettiriyor.

Hiç evlenmiyorlar, Burhan kalp krizi geçirip vefat ediyor.

Bu hikaye ve Paloma’nın yaşadığı rahatsızlık Jülideyi çok etkiliyor ve kadına karşı içinde saf bir sevgi oluşuyor.

Uyku sorunları yaşadığı için Paloma ona kendi yasemin çayı karışımından veriyor ve işte her şey o zaman başlıyor.

Başlıyor da şimdi geri kalanını anlatsam mı?

Heyecanı kaçar mı?

Tamam anlatıyorum.

Jülide, Paloma’nın sirk zamanlarından kalan Palyaçolu müzik kutusunun melodisini dinliyor sürekli.

Anlamsız şekilde bu melodiyi seviyor.

Bir gün boş olan alt daireden sesler duymaya başlıyor, Paloma’ya soruyor ve yeni birinin taşındığını öğreniyor.

O sesler geceleri daha da çoğalıyor ama Jülide duymamak ve uyumak için Yasemin çaylarından bardak bardak içiyor.

Her gece farklı kabuslar görmeye başlıyor bu sefer, sallanan koltukta bir palyaço, boynuna saplanmış orkide.

Kabuslar kötü bir hal almaya başlıyor ve gerçekçi bir şekilde etkiliyor Jülide’yi.

Kabuslardan dolayı kendisini iyi hissetmediği bir gün komşusu sayesinde içtiğinin yasemin çayı olmadığını öğreniyor.

Paloma’nın neden böyle bir şey yaptığını anlamıyor. Kötü niyetli olamayacağını düşünüyor.

Alt katında kimin oturduğunu merak etmeye başlıyor bu sefer Jülide, bildiği tek şey kara çarşaflı bir kadın olması.

Diğer yandan ise Paloma’nın durumunu anlamaya çalışıyor.

Bir gün arkadaşlarının evinde film izledikten sonra, yakın arkadaşı ile eve dönerken apartmanda kanları merdiven boşluğundan süzülen bir ceset ile karışılaşıyorlar.

Paloma ne yazıkki saldırıya uğruyor ve ölüyor.

Bir mektup bırakıyor Paloma Jülideye.

İşte kan donduran gerçek o anda ortaya çıkıyor.

Nefesimi tutmuş bir şekilde okudum sayfaları ve kalakaldım.

Hiç beklemediğim bir şeydi sonuna gelene kadar binbir türlü senaryo kurmuştum kafamda.

Yaşlı bir kadının bütün bunları yapabileceği aklımın ucundan geçmezdi.

Sonunu anlatmayacağım ki okuduğunuzda sürpriz olsun.

Yazım dili de akıcıydı ve sıkılmadan bitirdim.

Güzel kitaplar okumak için geç kalmayın yoksa sonunuz Hakan gibi olur.

Hakan mı? Hakan’a ne olmuş ki?

Bilmem kitabı okumadan bilemezsiniz.

Güzel bir gün diliyorum.

Sevgiler.