29 Ekim Kadınları Derneği Zonguldak Oluşum Platformu adına bir açıklama yapan Gülhan Çetin, “Covid-19 pandemisinin aramızdan her gün yüzlerce insanımızı aldığı 2020 yılında, kadın cinayetleri pandemisi ile de karşı karşıyayız” dedi.

Çetin, beraberinde kadınlar ile birlikte Madenci Anıtında yaptığı açıklamada, “Yılın son günü , dört kız kardeşimizin daha, erkekler tarafından katledildiği haberini aldık. Bütün olumsuzluklarına karşın yeni bir yıla, yeni bir umutla başlamak isteyen kadınlar, bu haberle bir kez daha sarsıldılar. Aylin Sözer, Selda Taş, Vesile Dönmez ve Betül Tuğluk, erkek şiddetinin kurbanı oldular” diyerek şunları söyledi:

“Yüzyılımızın kadın yüz yılı olduğu ve kadın hareketinin en geniş dayanışma ile kadının insan hakları için direniş sergilediği ülkemizde, bir yılı 386 kadın cinayeti ile kapatıyor olmak neyi ifade ediyor? Kadın hareketinin, her gün biraz daha bütünleşerek ve yükselerek, kadınların en temel insan hakkı olan yaşam hakkı için verdikleri mücadele neden sonuç vermiyor? Sorun yasalarda ya da verilen cezaların azlığında mı? Şimdi karşılaştığımız bu vahim durum karşısında, taleplerimizi ve mücadele hattımızı yeniden gözden geçirmemiz mi gerekiyor.

Kadınlar yararına yasaların düzenlenmesi için hep birlikte mücadele ettik.Anayasa’dan başlayarak eşitliği sağlayıcı yasal düzenlemeleri yaşama geçirdik. Yürürlüğe giren yasalar, başta yaşam hakkı olmak üzere temel insan haklarımızın ihlalini önlemedi. Yasaları bütün kadınlar öğrensin istedik.Öğrenmek de yetmedi. İşte Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve bölüm Başkanı Aylin Sözer; haklarını biliyor, bilmekle yetinmiyor, öğretiyordu. Bilmek O’nu da korumadı. Cinayetlerin nedeni “cezasızlık” dedik.”Cezalar artırılırsa caydırıcı olacaktı”. Cezaları infaz edilen erkeklerin, salınmalarının ardından ilk işlerinin, yeni cinayetler işlemek olduğuna tanıklık ettik.

Yeni bir yol bulmalıyız: Sorunun, toplumsal bilinç sorunu olduğunu, bilinci yaratacak olanların da devleti yönetenler olduğunu yeniden anımsamalıyız.Devleti yönetenlerin “ulusal” kadın politikası nedir? Sözde kadınların özgürlüğü üzerinden “demokrasi” söylevleri veren 18 yıllık iktidarın, uyguladığı gerici politikalarla, kadınları nasıl değersizleştirdiğini, 4+4+4 eğitim sisteminden başlayarak, sözde “kutsal annelik, “esnek çalışma”, yoksulluk nafakasına ve sosyal haklara göz dikme politikaları ile nasıl erkeğe bağımlı hale getirdiğini görmeliyiz. Bağımlılığın “kulluk” olduğunu biliyoruz. Kul oluyor ve tacize, tecavüze, istismara, bedenimizin ve emeğimizin sömürülmesine boyun eğiyoruz.Kadına ve kız çocuklarına yönelik cinsel istismar, taciz, tecavüz, mobbing, aşağılama, ayırımcılık, emek sömürüsünü engelleyemiyoruz. Emeğimizin ürünü yasal kazanımlarımız dahi gasp edilmeye çalışılıyor, İstanbul Sözleşmesi’ne atılan imzaya pişmanlık ve örgütlenen düşmanlık, bunun bir örneği olarak önümüzde duruyor.

Toplumsal bilinci yaratacak olan yönetenlerse, yönetmeye aday olan siyasi partilere şunu açıkça söylemeliyiz: Yönetenlerden başlayarak, tüm toplum kesimlerinde kadının insan olduğu bilincini içselleştirmeyen ve uygulamayan siyasi hareketler, kadınların gözünde hiçtir. Kadınlar, iktidarda olanlardan başlayarak, kadın sorununu vitrin sorunu olarak gören tüm partilere sandık başında “hayır” demeye hazır olmalı. Şunu görüyoruz ki, kadınlar siyasette tam eşitlikle temsil edilmiyorsa, yaşam hakları da yoktur.

Bugüne dek kadınların verdiği mücadele çok değerlidir. Ancak, erkek egemen bir toplumda kadınlar, ülke politikalarını biçimlendirme olanağına sahip olmadıkça bu düzeni değiştirmeleri mümkün olmayacaktır. Kadınlar, eksiksiz yaşamak için yeni bir yol bulmalıdır. Ve diyoruz ki; Erkek ve kadın yoldaştır.Biz bu ülkeyi birlikte kurduk.İnsanca yaşamak istiyoruz. Kötülük ise, Türk erkeğine yakışmıyor. Kadın cinayetleri politiktir ve kadına karşı işlenen şiddet, taciz tecavüz ve cinayetleri suç saymayan erkek egemen bir zihniyet istemiyoruz” (Şaban YILMAZ)

Editör: Haber Merkezi