Öncelikle bu yönde diğer ülkelere baktığımızda; Avrupa İstatistik Ofisi verilerine göre, 19 üyeli Avro bölgesinde nisan ayında yüzde 7.6 seviyesinde olan mevsimsellikten arındırılmış işsizlik, mayıs ayında yüzde 7.5’e indi. Böylece Avrupa bölge sindeki işsizlik, Temmuz 2008’den bu yana görülen en düşük seviyede gerçekleşti. Çek Cumhuriyeti’nde işsizlik oranı yüzde 2.2 olurken, Almanya’ da yüzde 3.1, Hollanda’da yüzde 3.3, Belçika’da yüzde 5.6, Portekiz’de yüzde 6.7, Fransa’da yüzde 8.7, İtalya’da da yüzde 9.7 oldu. Türkiye’deki mevcut tabloya bir göz attığımızda ise; TÜİK verilerine göre genç işsizlik geçen yıla göre 5.5 puan artış ile yüzde 23.3’e yükselerek, rekor seviyeye ulaştı. En son TÜİK Mayıs/2019 ayı verilerine göre de; genç nüfusta işsizlik ora nı 5,5 puanlık artış ile yüzde 23'ü aştı. Mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı ise yüzde 14 seviyesinde gerçek leşti.Ne eğitimde ne istihdam da olan gençlerin oranı ise yüzde 24. AB üyesi ülkelerde ortalama genç işsizliği yüzde 15 civarında iken Türkiye AB ülkeleri arasında genç işsiz liğin İzlanda’dan sonra sürekli olarak arttığı ikinci ülke konu munda bulunuyor.

                              *      *       *

Gerçekte Ülkemiz işgücü ve nüfus değerlerinin kalkınmışlık göstergesi olan istihdam oranı, ülke ekonomik kaynaklarımı zın özellikle de beşeri sermayenin verimli kullanılamaması sorununu gözler önüne sermektedir. İşgücü katılım oranımız gelişmiş ve gelişmekte olan ülke oranlarının altındadır ve yıllara göre yaklaşık %50’ler düzeyinde seyretmektedir.İlk etapta göze çarpan gelişmekte olan ülkelerde de görüldüğü üzere kadın işgücünün düşüklüğüdür. Genel anlamda ve ça   lışma kapsamında işsizliği yaratan nedenler; yapısal neden ler, talep yetersizliği ve ekonomik krizler ve durgunluk, eği tim, demografik yapıdaki farklılıklar şeklinde ortaya çıkmak tadır.Türkiye’de genç işsizlik de çarpıcı veriler dikkat çek mektedir. Çalışmamızda geçmiş yıllara ait verileri incelediği miz zaman, genç olarak nitelediğimiz 15-24 yaş arası gençle rin işsizlik oranının 2000 yılında %13,1 olduğunu görmekte yiz. Ardı sıra gelen yıllar boyunca artan genç işsizlerin oranı 2009 yılında %25,6’lık oranla oldukça yüksek seviyelere çık tığı görülmektedir. 2015 yılında ise bu verinin %18,5’e geri lediği görülmektedir. Aynı dönemler için cinsiyet bağlamın da farklılıklara değinmek gerekirse; 2000 yılında genç kadın işsizliği %11,9 seviyesinde iken erkeklerde bu oran %13,7’ dir. 2009 yılında kadın gençlerde işsizlik oranı %25 iken erkelerde bu oran %25,7 ile en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Bu kapsamda 2015 yılına geldiğimizde genç erkeklerde işsizlik oranı %16,5 iken, kadınlarda bu oran %22,2’dir. En güncel veri olarak 2018 yılı Ağustos dönemi genç işsizlik oranı, geçen yılın aynı dönemine göre 0,2 puanlık bir artış göstererek yüzde 20,8 düzeyine çıkmıştır.

                              *      *       *

Diğer taraftan da Ülkemizde yaşanan ekonomik krizler mev cut işsizliği artırırken bu ortamdan kaçmak isteyen yetenekli gençlerin gelişmiş ülkelere beyin göçünü de hızlandırmakta dır. Dolayısı ile bu durum zihinsel katma değer yaratan en önemli kaynağımız olan insan ve özellikle genç yetenekleri mizin etkin kullanılmama sına ve israf edilmesine yol açmak tadır. Ülkemizde ağır etki leri görülen 2001 bankacılık kri zinde işsiz kalan çalışan ların büyük bir kısmının genç, üni versite mezunu bankacılık ve etkilediği diğer sektör çalışan ları oldukları görülmektedir. Bu durumda da ülkemizde uzun yıllardır sorun olan işsizlik problemi daha çok artmakta işin içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Benzer şekilde küresel finans krizinin etkilerinin görüldüğü 2007 ile 2009 arasın daki dönemde ve münhasıran 2009 yılında, iş arama sürele rinin tümünde bir uzama olduğu gözlemlenmektedir. Krizin etkisini bir yönüyle önceki yıllara nazaran iş arama süreçle rinin daha uzun olmasıyla göstermektedir.

                                    *      *       *

Sonuç olarak, yaşanan çeşitli iktisadi kırılganlıklar sonucu yoksulluk, gelir dağılımı ve işsizlik üzerinde çok olumsuz etkilere yol açmaktadır. Hal böyle iken bir de gençlerin işgü cü piyasasında tecrübe edinmesinin önüne konulan engeller piyasaya ilk kez giriş yapan gençlerin piyasa giriş cesaretini kırmaktadır. Aynı zamanda gençler bu bağlamda işten olan bekletilerini de düşürmektedirler. Gençler cephesinden bakıl dığında üniversite mezunu olmanın maddi manevi belirli bir maliyeti olduğu eğitimine uygun masa başı iş ve düzgün ça lışma koşullarının öncelikli talep olduğu, diğer taleplerin mo dern kölelikle eş tutulduğu anlaşılmaktadır. Çalışma dünyası nın bu talepleri karşılayacak derinlik ve kapasitede olmadığı gençlerin yaratıcılık ve yeniliklere açık olma özelliklerini kullanmak istemelerine rağmen arz ve talebin buluşmasında rasyonel bir çizgi yakalanamaması nedeniyle de genç potansi yelin kullanılamadığı ve heba olduğu anlaşılmaktadır. Bura da esas olan Üniversite eğitimi, çeşitli sektörlerde iş görecek elemanları temel eğitimden geçirerek iş dünyasına hazırla maktır. Artan üniversite sayısı mezun sayılarının hızla artma sına neden olmaktadır. İşe girişte yaşanacak yarışta binlerce gençle rekabet edebilecek düzeyde kendilerini yetiştirmenin önemide giderek artmakta ve farkındalık yaratmaktadır. Ül kemizde artan işsizlik ve genç işsizliği sorununun varlığı gençlerin işsizlik kaygılarının daha da fazlasıyla ortaya çık masına yol açmaktadır. Bu anlamda ülkemizde genç işsizlik sorunun çözülebilmesi için, mutlak şekilde istihdam yaratan bir ekonomik büyümenin gerçekleşmesini, işverenlerin yeni işçi alımlarını artı maliyet olarak algılamamaları için gerekli düzenlemelerin yapılmasını sağlamak ve işgücü piyasaları nın gereklerine uygun nitelikli işgücü yetiştirebilmek için eğitim sistemlerin de ciddi reformlara ihtiyaç duyulduğu da kabul edilmesi gereken bir gerçektir.