Bu sene yıl sonuna kadar kalan iki aylık sürede küresel ekonomiler kıt kanaat durumu idare etseler bile 2020 yılında küresel resesyon yaşanmasına ilişkin endişe edilmesi gereken önemli konular arasında sırayla ABD – Çin ticaret savaşı, küresel imalattaki zayıf seyir, jeopolitik gerginlikler, küresel kâr artışının ikinci çeyrekte yavaşlaması, merkez bankası cephanelerinin olası bir resesyon öncesinde azalmış olması bulunuyor. Bu kapsamda Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) Ekim ayında yayımlanan son dünya ekonomisine bakış raporu ve yeni başkanı Kristalina Georgieva'nın ilk konuşması, "Gündemde bir resesyon var mı?" tartışmasına büyük ölçüde noktayı koydu: Evet var, hatta resesyonun başladığı bile söylenebilir. Şimdi tartışmaların ağırlık merkezi, "Bu resesyon yeni bir finansal krizi tetikler mi?" sorusuna, oradan da halihazırda var olan ekonomiyi yönetme kurumlarının ve politikalarının, dünya ekonomisinde ortaya çıkan bu yeni, kimi yorumculara göre "acayip" duruma uygun olmadığına ilişkin kaygılar üzerine yoğunlaşmaya başladı.

                                *      *       *

Bu çerçecede Financial Times'ın küresel ekonomi editörü Martin Wolf, gazetenin ve Brookings Enstitüsü'nün birlikte hazırladığı bir araştırmanın bu dönem için "senkronize durgunluk" kavramını kullandığını aktarıyor. "Yavaşlama mı? Durgunluk mu?" sorusu bir yana, esas önemli olan her iki kaynağın da "senkronize" kavramını kullanmış olması.Özetle belirtmek gerekirse, senkronize kavramı, gerekli kaynağı, tüketici ve yatırım talebini sunarak, dünya ekonomisinin geri kalan parçalarını durgunluktan çıkaracak bir büyüme merkezinin yokluğunu, yavaşlama/ durgunluk durumunun kronikleştiğini vurguluyor.Bu durgunluğu aşabilmek için "senkronize", dünya ekonomisinin yeterince büyük bir parçasında, bir lokomotif rolü oynayabilecek kadar güçlü bir dinamizmin başlaması gerekiyor. Böyle bir duruma aday görünen üç büyük ekonominin, bırakın lokomotif rölünü ABD, Çin ve Avrupa'nın üçü de yavaşlamaya devam ediyor.Em son IMF'nin bu ay yayımladığı Economic Outlook (Ekonomik Durum) 2019 raporunda, dünya ekonomisinin büyüme hızı 2018 yılında yüzde 3,6'dan bu yıl yüzde 3'e çekilmiş. Bu büyüme oranı dünya ekonomisinin bir resesyonun sınırında olduğuna işaret ediyor. Çünkü bir yaklaşıma göre %3, bir başka yaklaşıma göre %2,5 büyüme oranı dünya ekonomisi için resesyona girme sınırı olarak kabul ediliyor.

                                *      *       *

Diğer taraftan IMF, "ileri ekonomiler" olarak tanımladığı, Kuzey Amerika, Avrupa Birliği, Japonya, Güney Kore gibi ülkelerden oluşan, dünya ekonomisi içinde toplam payı %50'ye ulaşan bir grubun büyüme hızını 2018'de %2,3'den 2019'da %1,7'ye çekiyor. Diğer bir deyişle IMF, dünya ekonomisinin yarısının büyüme hızının, "resesyon" sınırını çok geçmiş olduğu ifade ediliyor.Bu arada Dünya ekonomisinde, toplam ticaret hacminin büyüme hızının 2018'de %3,6'den sert bir frenle 2019'da % 1.,1'e gerilemiş olması, gelişmekte olan korumacılık eğilimlerinin, "ticaret savaşlarının" yıkıcı etkilerini gözler önüne seriyor. Küresel sermaye yatırımlarının 2016-17 döneminde yıllık ortalama %8 büyüdükten sonra, 2018-2019'da aniden çökerek % 0 düzeyine gerilemesi gibi, veriler de bu resesyon görüntüsünü tamamlıyor. IMF raporuna göre bunlar 2008-2009 yıllarından bu yana en kötü veriler şeklinde görünüyor.Öte yandan da Danışmanlık şirketi McKinsey & Co. tarafından gerçekleştrilen bir anketin sonuçlarına göre dünyadaki tüm bankalarının yarısından fazlası, ekonominin küçülmesi durumunda hayatta kalabilmek için çok zayıf. McKinsey tarafından Pazartesi günü yayınlanan sektör değerlendirmesinde, tüm dünyadaki bankaların çoğunluğunun, öz sermaye karlılıklarının maliyetlere

ayak uyduramaması nedeniyle ekonomik olarak varlığını sürdürebilir seviyede olmayabileceği belirtiliyor.

                                        *      *       *

Sonuç olarak, eski İngiliz merkez bankası direktörü Mervyn king, dünya ekonomisinin yeni bir finansal krize girerken uyurgezer olduğunu belirterek; İMF’nin yıllık konferansında yaptığı konuşmada Dünya ekonomisi yeni mali krize doğru yol alırken yapılan hataları sıraladı. ”Dünya ekonomisinin düşük bir büyüme tuzağına düştüğünü ve 2008-09 krizindeki toparlanmanın Büyük Buhran (1930) sonrası durumdan daha zayıftır”. Düşük büyümenin olması yanlış değil, büyüme yeşil ekonomiye yönelirse ancak gerçeklerle örtüşebilir.”değerlendirmesine ek olarak,Son on yıldaki kapitalizmin trendini, “Büyük Enflasyon, Büyük İstikrar ve Büyük Durgunluğun ardından Büyük krize girdik” şeklinde tanımlıyor ve neden olarak “Çok düşük faiz oranlarını” gösteriyor. Uygulanan liberal ekonomik politikaların sorunları çözmekten uzak kalmasını da iki nedene dayandırırken; dünya ekonomisini düşük büyüme tuzağından çıkaramıyor ve bir sonraki mali kriz için hazırlanmanın önünü tıkıyor.” Hayli, enteresandır ki bunu Liberal ekonomi politikaların çıkış yolu göstermediğini dünya patronlarının akıl hocası King söylüyor.King’e göre;”Mali oligarşinin elindeki muazzam ekonomik olanaklar ve deney birikimi gelmekte olan krizi belki kontrol edebilir. Kapitalizmin uzun vadeli aşağı doğru gidişi yavaşta olsa devam edecek.Yani sözün kısası 2020 yılı küresel ekonomiler açısından oldukça sıkıntılı geçecek gibi görünüyor.