Son gözlemlere ilişkin analizlere bir göz atıldığında; piyasa baskılarının temelde iki şekilde artığını gösteriyor: Fed faizinde ani bir sıçrama yaklaşık bir sene içinde bir krizi beklentisi yaratırken,kısa vadeli finansal akışların rezervlere oranının artması beklenebilecek krizin birkaç ayda gelebileceği yönünde       işaretler verdiği izleniyor. Birinci duruma göre şimdilerde daha düşük bir olasılığa sahipken, Türkiye, özellikle uzun vadeli yatırımlara yönelik olmaktan ziyade spekülatif fon akışlarına karşı daha kırılgan bir yapı içinde bir görünüm verirken,Türkiye ekonomisinde geçmişten gelen problemler, son yaşanan kur krizinin 2019 ötesine etkilerini gerçekçi bir gözle değerlendirebil mek, tartışmaya açmak oldukça önemli görülüyor. Bu anlamda öteden beri bilindiği gibi Türkiye ekonomisi son 12 aydır çok büyük bir dış dengelenme süreci geçirdi.Bu değişimin temel taşları olarak elbette öncelikle hızla sıfıra doğru daralan cari işlemler açığı, bankaların azalan dış borçları ve artma eğilimine giren portföy yatırımlarını sayabilmek mümkün.

                         *      *       *

Bu değişim,Ağustos 2018 kur krizinin öncesinde artan gerilimin dışsal kırılganlıkların azalması anlamına geliyor. Türkiye’nin dış finansman ihtiyacı azalırken, 2019 ikinci ve üçüncü çeyreklerde lirada yaşanan oynaklık bir yana, Türk lirasının istikrara kavuşma sını sağladı.Değişimi yaratanlar hükümetin ekonomik durum değiştikçe verdiği tepkisel politika seçimleri ve tabi küresel para sal koşullardaki beklenmedik ölçüde olumlu gelişmeler şeklinde ortaya çıktı.Mamafih iş buraya kadar iyi gibi görünse de,her şeye    rağmen azalan döviz rezervleri Türkiye ekonomisini dış piyasala rın baskısı altında tutmaya devam ediyor. Türkiye’de reel sektör halen makro-finansal kırılganlıkların etkisi altında.2019’un ikinci çeyreğine kadar dört çeyrek üst üste daralan yatırımlar sonrasın da sanayi üretimi zar zor da olsa son dönemde artıya dönebilmiş durumda.2018’in ikin ci yarısındaki durgunluktan çıkış da özel tüketim talebi ile net dış talepteki artıştan kaynaklanmakta. Enf lasyonda kademeli düşüş başlamış olsa da 2019 ilk üç çeyrek itibarıyla tüketici enflasyonun da ortalama artış yüzde 17 gibi yük sek bir seviyede seyrediyor. Durağanlaşan üretim seviyesi, artan üretim maliyetleri ve yükselen tüketici fiyatları enflasyonu sonu cunda reel ücretler gerilerken, Türkiye’de işsizlik oranı da Mayıs 2019-2018 arasında yüzde 10,6’dan yüzde 14,0’a sıçradı. Düşük gelir sahibi olarak Daha çok inşaat ve tarım sektörlerinde çalışan düşük gelir sahipleri de bu süreçte en ağır yarayı aldı.

                         *      *       *

Öye yandan  kademeli bir şekilde düşüş eğiliminde de olsa, kurumsal borç yükünün yüksekliği halen problem konusu olmaya    devam ediyor.Kurumların borcunun GSMH’ye oranı Eylül 2018-Haziran 2019 arasında kur krizi sonrası lira devalüasyonu ile yüz de 72 ile yaptığı zirveden yüzde 68’e geriledi.Düşüşün arasında liranın değer kazanması ve KOBİlerin daha az borçlanması yatı yor. Yüksek borç, artan borçlanma maliyetleri ve azalan kazanç lar tabi birleşerek şirketlerin nakit pozisyonlarını zorlamakta.Sıkı şan şirketler de çare olarak hem yatırımlarını kısarken hem de ça lışan sayısını azaltmakla sorunu çözme yoluna gidiyorlar.Dolayı sıyla, talep ve faiz şoklarına karşı kurumsal kırılganlıklar halen devam etmekte. Üstelik kurumlara ait borcun üçte ikisi yabancı para cinsinden. Tabi, aynı borcun yüzde 80’inin büyük şirketler de oluşu, bu şirketlerin ihracat ya da başka mekanizmalarla bu borcu hedge etmiş olmaları önemli bir avantaj olarak kabul edi    lebilir. Bankalara gelince… Borç verdikleri kurumlarda sorun olunca, varlık kalitelerinde yaşanan bozulma, sorunlu kredi oranının Eylül 2018-19 arasında yüzde 3,0’dan yüzde 4,7’ye yükselmiş olması dikkat çekmekte. Bankaların sermaye yeterlilik

oranlarında normların altına iniş olmaması önemli bir avantaj ola    rak algılanabilir. Yüksek riskli kredilerin oranının toplam kredi ler içinde yüzde 12’ye fırlamış oluşu ise önemli risklerden biri si.Bankalar bilanço dışı takas işlemleri ile açık döviz pozisyonla rını kapatmaya devam etmekte. Bankaların döviz borçlarını geri ödemelerine rağmen, dolar bazında mevduatın tüm mevduatlar içindeki payının yüzde 50’nn üzerinde oluşu ise ayrıca izlenen bir gelişme. Bankaların döviz kredileri azalmaya devam ederken, döviz takası işlemlerinde sahip oldukları uzun pozisyonları kur riskini yönetmede destek oluyor.

                         *      *       *

Sonuç olarak,kamu bankalarının makro-ihtiyati politikaları çiğne yerek kredi verme baskısı altında oluşuna karşın, özel bankaların zayıf ekonomi ve yüksek faiz ortamında kredilerde frene basmala rı da varlık kalitelerindeki bozulmayı yavaşlatıcı etmenlerden.Ey lül 2018’den bu yana sıkı bir para politikası duruşu sürdürürken, makro ihtiyati ve mali kanallar yoluyla kredi artırma çabaları kar şı etki yaratarak takipteki alacakların azaltılma ve borç ödemede sağlanan kazanımların etkisini de azaltıyor. Özellikle ilk çeyrekte merkez bankasının swap operasypnu sonucunda döviz rezervle rindeki ani düşüş ve buna piyasanın tepkisi unutulmuş değil.Son     duruma göre daha fazlasına ihtiyaç duyulmakla birlikte, şirket ve banka bilançolarını onarmak için destekleme konusunda bazı iler lemeler kaydedildi. Ortaya çıkan kurumsal borç yapılandırma çer çeveleri daha çok büyük şirketler tarafından kullanılmakta;bu ara da KOBİ’ler ise kredi garantileri üzerinden yeniden finansmana güvenir durumda. Borç yeniden yapılandırma tarafında, piyasa güvenini artırabilecek bağımsız bir “Varlık Kalitesini gözden ge çirme” yanında bunların takibi yararlı olbilir.Dünya Bankası, 2019 büyümesinde bir değişiklik beklemezken, riskleri aşağı yönlü olmakla birlikte, orta vadede ancak kademeli bir toparlan ma öngörüyor. Orta vadeli büyümenin, büyük ölçüde tüketimdeki iyileşmeye bağlı olarak süreceği ve enflasyonun orta vadede tek haneli rakamlara düşeceği bekleniyor. Yoksulluğun tahmin süresi içinde kademeli olarak düşmeden önce 2019 yılında artacağı da tahminler arasında.