Siyasetin son geldiği noktada büyüme konusunda her ne kadar iyi tablolar çizilmeye çalışılsa bile gerçek pozisyonuna bir göz atıldığında; Dünya Bankası, Türkiye Ekonomik İzleme Raporu’nun Ağustos 2020 sayısını “Yelkenleri Ayarlamak” başlığıyla yeni bir rapor yayımlamak suretiyle çıkardı. Güncel ekonomik gelişmelerin değerlendirildiği ve Türkiye’deki ekonomik beklentilere ilişkin analizlerinin sunulduğu raporda, “Koronavirüs vakalarında başlangıçta yaşanan ani yükselişe rağmen Türkiye’nin, ülkeler arasındaki karşılaştırmalar ışığında, virüsün yayılmasını ve olumsuz sağlık etkilerini nispeten daha hızlı kontrol altına aldığı görülmektedir.” değerlendirmesinde de bulunuluyor. Raporda, virüsü kontrol altına almaya yönelik önlemlerin sürdürülmesinin, kırılgan durumdaki hane halklarının desteklenmesinin ve etkin bir ekonomik politika bileşiminin sürdürülebilir toparlanmanın sağlanmasında kilit önem taşıdığı vurgulanarak, “Diğer ülkelerde de olduğu gibi, mevcut kırılgan trendin zamanla gerektiği gibi sürdürülebilirliği için ihtiyatın elden bırakılmaması gerekmektedir.” ifadesi de kullanılıyor. Raporda ayrıca, küresel büyümedeki yavaşlama sonucunda Türkiye’nin ihracat mallarına ve hizmetlerine olan dış talebin azalmasıyla birlikte cari hesaplardaki dengesizliklerin yeniden ortaya çıktığı belirtilerek, finansal sermayenin küresel düzeyde güvenli limanlara akması ve Merkez Bankası rezervlerinde yaşanan düşüşün dış finansman ve piyasa baskılarını artırdığı da ifade ediliyor.

                                 *       *        *

Bu kapsamda dış baskılar ve yurt içinde koronavirüs salgınını kontrol altına almaya yönelik önlemlerin nisan ve mayıs aylarında yurt içi üretimin ani bir şekilde durmasına yol açtığı anımsatılan raporda, bu ekonomik etkilerin iş gücü piyasası zorluklarını daha da ağırlaştırdığı kaydedilirken; raporda, “Koronavirüs salgınının yol açtığı şokun etkisi 3,3 milyon kişiyi yoksulluğa sürükleyebilir. Ancak, bu insanların dörtte üçü, Türk yetkililerin pandeminin ilk andaki etkilerine karşı uygulamaya konulan hedefli sosyal destek programlarının genişletilmesi yoluyla yoksulluğa düşmekten kurtarılabilir” değerlendirmesinde bulunuluyor. Türkiye’nin küresel ekonomilerin çoğu gibi 2020 yılında zorlu bir süreçten geçtiğine dikkat çekilen bu raporda, Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 3,8 oranında daralacağının öngörüldüğü, 2021 yılında ise nasıl bir toparlanma yaşanacağının belirsizliğini koruduğu da ifade ediliyor.

                                 *       *        *

Raporda, koronavirüs salgınını kontrol altında tutma ve ihtiyatlı tutumu sürdürme ihtiyacının tüketimi dizginlerken, şirketlerin borç yükü yatırımlarını baskılaması öngörülürken, zayıf dış talebin muhtemelen ihracatı yavaşlatmasının beklendiği aktarılıyor. Dünya Bankası’nın söz konusu Raporunda ayrıca yatırımlar ve iş gücüne katılımdaki düşüşün Türkiye ile diğer yükselen ekonomilerin verimlilikte ve potansiyel milli gelirde yaşadığı düşüşü daha da ağırlaştırmasının beklendiği kaydedilirken; Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Auguste Kouame tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada; “Pandemiye karşı uygulanan hızlı ve kapsamlı politika müdahalesi salgının en kötü etkilerinin hafifletilmesine yardımcı olmuştur ve virüsün kontrol altında tutulacağı ve politika önlemlerinin pandeminin nasıl evrileceğine ve ulusal ve küresel ekonomide yaşanacak gelişmelere göre uyarlanacağı varsayımıyla daha erken bir toparlanmanın zeminini hazırlamıştır.” İfadelerinin kayda geçtiği izleniyor. 

                                  *       *        *

Sonuç olarak,Türkiye’nin mevcut iktisadi durumu tamamen gerçekçi açıdan değerlendirilirse; döviz kurunda ortaya çıkan en küçük bir dalgalanmada; çoğu kişinin yolda bulsa dönüp de yüzüne bakmayacağı 1 kuruşun bile döviz kuru üzerinden ülke ekonomisinde yol açtığı bu kayıp, 1 milyon 757 bin asgari ücretlinin bir aylık maaşına karşılık geliyor. Üstelik kurlar öyle 1-2 kuruş değil, 20-30 kuruş birden yükseliyor. Türkiye’nin kamu ve özel sektör dahil toplam brüt dış borç stoku 2020’nin Ocak-Mart dönemi itibarıyla 431 milyar 34 milyon dolara ulaştı. Dış borcun 118 milyar 690 milyon dolarlık kısmı 1 yıldan daha kısa vadeli borçlardan oluşuyor. Buna karşılık 312 milyar 344 milyon dolarlık borç ise 1 yıl ve daha uzun vadelere yayılmış durumda. Asıl büyük risk oluşturan durum ise borcun döviz dağılımında gözleniyor. Toplam dış borcun yaklaşık 257 milyar dolarlık büyük kısmı dolar cinsi, 131 milyar 297 milyon dolarlık ikinci büyük kısmı da Euro cinsi dövizden oluşuyor. TL ile yapılan dış borçlanma geçmiş yıllara göre düşse de toplam borç içinde 22 milyar 633 milyon dolarlık bir pay alıyor. TL’nin diğer yabancı para birimleri karşısında sadece 1 kuruş değer yitirmesi, Türkiye’nin brüt dış borcunun TL karşılığını 4 milyar 310 milyon lira birden yükseltiyor. Bu durum, 1 kuruşluk artışın bile ekonomiye ne denli büyük zarar verdiğini gözler önüne seriyor.TL cinsi dış borçlanma dışarıda tutulsa dahi 1 kuruşun yansıması ise 4 milyar liranın üzerinde kalıyor.