Dünya genelinde milyonlarca insan koronavirüsle mücadele ediyor.

On binlerce insan yaşamını yitirdi.

Salgın etkisini biraz azaltsa da devam ediyor. Ne kadar sürecek belli değil.

Bazı bilim adamları koronavirüsün doğal olmayıp laboratuvarda üretildiğini iddia ediyor!

Ancak işin uzmanları bu iddiaya inanmak yerine hep doğa anaya, virüslerin doğadaki dönüşüm yeteneklerine, virüs çeşitliliğine dikkat çekiyorlar.

Peki, doğanın böyle gücü varken neden yapıyor?

Kendisini, dengesini korumak için.

“…Ey insanlar, her canlının yaşaması için bir dengem vardı benim. Dengemi bozdunuz.

Dünyayı bu duruma siz getirdiniz, yağmaladınız, kirlettiniz, yaşam hakkı bırakmadınız canlılara!

Tarım yapacağınıza koca koca yapılar diktiniz bereketli topraklara, insanları aç bıraktınız.

Oydunuz dağlarımı altın, gümüş dediğiniz madenler için.

Denizlerimi, ırmaklarımı, göllerimi kirlettiniz.

Ağaçlarımı kestiniz, dağlarımda, ormanlarımda yaşayan hayvanların yaşam alanlarını aldınız ellerinden.” diyor doğa...

Beranger’in “…Yolun düşerse kıyıya bir gün/ Ve maviliklerini enginin seyre dalarsan/ Dalgalara göğüs germiş olanları hatırla/ Selamla onları yüreğin sevgi dolu/ Çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar,/ Eşit olmayan bir savaşta…/ Ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden önce/ Sana liman gösterdiler uzakta” dizeleri geldi aklıma.

Hepimiz kısıtlamalı günlerimizde en çok doğanın kıymeti anladık diye düşünüyorum.

Sevgiyle kalın!

Beranger’in Tanrı Baba şiiri:

“…Tanrı Baba, bir sabah uyanınca,/ Biz insanları düşündü nasılsa,/ Gitti pencereye: Kim bilir, dedi;/ Belki o gezegen yok oldu gitti./ Ama baktı, uzakta, çok uzakta,/ Bir köşecikte fır dönüyor dünya./ Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,/ Alsın vallahi bir şey anlıyorsam/ Bu dünyalıların tutumlarından.

Ey benim minnacık yaratıklarım,/ Ak ve kara, donuk ve yanıklarım,/ Dedi Tanrı, en babacan haliyle;/ Sizi ben yönetiyormuşum sözde./ Oysa görüyorsunuz, Allah’a şükür,/ Benim de sürüyle bakanlarım var./ Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı,/ Alsın vallahi, çocuklar, bu bakanları/ İkişer üçer atmazsam kapı dışarı.

Boşuna mı kızlar verdim, şarap verdim size?/ Güzel güzel yaşayasınız diye./ Nasıl olur da siz benim inadıma/ Orduların Tanrısı dersiniz bana?/Ne yüzle adımı alıp dilinize/ Top atarsınız birbirinize?/ Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;/ Alsın vallahi, çocuklar, bir tek/ Orduyu kumanda ettiysem bugüne dek.

Şu süslü püslü zibidilerin işi ne/ Yaldızlı tahtlar üstünde?/ Nedir o kasılmaları, böbürlenmeleri?/ Beslediğimiz bu karınca beyleri/ Sözden benden kutsal haklar almışlar/ Benim inayetimle kral olmuşlar./ Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı;/ Alsın vallahi, benden geldiyse eğer/ Sizleri böyle kötü yönetenler.

Hiç bana kızmayın artık, çocuklar;/ Temiz yürekli olun, bana yeter./ Sevişin, güle oynaya yaşayın,/ Sizi yakar makarım diye korkmayın/ Kralına da, yobazına da basın kalayı.../ Ama keselim, Allahaısmarladık/ Curnalcılar duyarsa yandık./ Şeytan canımı alsın, dedi Tanrı/ Alsın vallahi, o yüzsüz herifleri/ Sokarsam kapımdan içeri.” (Çeviren. Sabahattin Eyüboğlu)